Geçen Perşembe günü… 5 Şubat.. Yaklaşık on gündür içim sıkılmasına rağmen bugün keyfim gayet yerinde… Öğleden sonra bir yayıneviyle görüştüm. Öncesinde Ankara’dan iş görüşmesi için İstanbul’a geldiğini öğrendiğim bir arkadaşım aradı ve onunla bir kahve programı ayarladık ve sohbet ettik. Yayıneviyle görüştükten sonra Beşiktaş’a geldiğimde bir önceki yazımda bahsettiğim şu güzel İstanbul fotoğraflarından oluşan sergiyi gezdim. Eve gidip biraz oyalandıktan sonra akşam spora gittim. Sonra duş almak üzere soyunma odasına girdiğimde sessiz konumda duran cep telefonuma bakacağım tuttu. Genelde bakmam, çünkü zaten konuştuğum çoğu kişi Salı ve Perşembe akşamları sporda olduğumu bilirler ve o saatlerde telefonum çalmaz. Ama bu kez durum farklı! Ankara’da olan annem üç defa, yine orada yaşayan kuzenim iki defa, İzmir’de toplantıda olan babam iki defa ve kardeşim bir defa olmak üzere bir sürü cevapsız arama var! Ve bunun sadece tek bir nedeni olabilir!
Lütfen başka bir neden olsun diye annemi aradım ve son zamanlarda aklımıza getirmeye başladığımız ihtimalin gerçekleştiğini öğrendim. Anneannemi kaybetmiştik…
Daha önceki yazılarımdan hatırlayanlar olabilir. Anneannem benim için çekirdeğin dışında kalan ailemdeki en özel ve en sevdiğim büyüğümdür. (Hep de öyle kalmaya devam edecek.) Onun ölümü de benim için bir ilk oldu. İlk kez ailemden birini kaybetmenin acısı bir yana bu kadar sevdiğim birini kaybederek ölüm gerçeğinin farkına varmak zorunda da kaldım. Haberi Perşembe akşamı aldık ve sabahın köründe yola çıkarak Cuma günkü öğle namazına Ankara’ya yetiştik. Yetişemesek ve onu toprağa verilmeden önce son bir kez göremesem herhalde kat kat fazla acı çekerdim diye düşünüyorum.
Çünkü içimden geçirmenin yetmediği, ona yüz yüze söylemem gereken şeyler vardı. Onun elini tutarak, yüzünü ve saçlarını okşayarak üzerimdeki emeği için binlerce kez teşekkür etmem gerekiyordu. Onun annemle bana miras bıraktığı “şemikli” küçük ayaklarını bir kez daha görmem gerekiyordu. Yüzünün huzurlu olup olmadığını görmeliydim. Eskiden gülerken hoplattığı, ama artık iyice küçülmüş olan göbişini bir kez daha görmeliydim. Sonra mesela o bizim duş alıp çıkmamızı hiç yeterli bulmazdı, çünkü duşun mantığını anlamazdı. Ona göre keseli, lifli, birkaç şampuanlı ve uzun banyolar yapılmalıydı. Duş da neymiş! “Yıkansaydın ya şöyle güzelce.. Ne o öyle, ıslanıp çıkıyorsunuz beş dakkada!” derdi. “Anneanne duş alıp, çıktık… Banyo yapmadık ki,” dediğimizde de bu cevaptan pek tatmin olmazdı. Bu kez kendi banyosunu kendi yapamayacağına göre ona son kez banyosunu yaptıranları da görmeliydim. Onu içine sinecek şekilde tertemiz yıkayıp, beyazlarını giydirdiklerini görmeliydim. Yanına oturduğumda elimi tutardı hep… Onun elleri sıcacık olurdu, benimkilerse genelde tam tersi. Elimi tutup, “Uuuuu, buz gibiler!” der ve ısıtmak için kendi ellerinin arasına alırdı. Ben de ona “Sen de pek ateşlisin hatun, bunlar ne böyle fırın gibi?” derdim. Bu kez durum farklıydı. Onun elleri ne yazık ki gerçekten de buz gibiydi! Ne olursa olsun, onu son bir kez gördüğüme çok mutlu oldum…
Cenaze namazı, dualar, toprağa kendi anneciğinin mezarına gömülmesi ve eve dönüş… İşte en hüzünlü anlardan biri daha… Çünkü üç sene onunla birlikte yaşadığımız o ev benim için sonsuza kadar anneannemin evi olarak kalacak! Ama artık başrol oyuncusu orada yaşamıyor. Bu da çok acı veren manzaralardan biriydi. Onun boş yatağı, dikiş makinesinin üzerinde ve yatağının başucunda duran onlarca ilacı, işitme cihazı, tespihi, üzerinden hâlâ anneanne kokusunun yayıldığı baş örtüleri ve pijamaları, klasik yeleği, ayağına giydiği mesleri, onun mutfağı, onun salonu, yıllardır değişmeyen ama uzunca bir süredir bizzat kendi ilgilenemediği o ev düzeni… Evlenirken onun elini öperek kapısından çıktığım, ama artık onsuz olan o ev...
Karşılıksız ve sonsuz sevgi, hoşgörü ve affedicilik gibi kavramları anneannemden öğrendim. Bunları öğrenmenin değil, uygulamanın önemli olduğunu ve bunun da aslında ne kadar zor olduğunu da… Kaprissiz, kimseyi yormayan, üzmeyen, şikayet etmeyen bir insan örneğiydi önümüzde.. İnançlı bir insan olmanın tamamen kişiye özel olduğunu, inancın zorlamaya değil isteğe, korkuya değil sevgiye dayalı bir kavram olduğunu ve şekilsel olandan ziyade içsel olanın önemli olduğu ondan öğrendim. İyi insan modelim her zaman anneannem olmuştur (ki her zaman günümüz dünyasında bu kadar iyi olmaması gerektiğini düşünmüşümdür). Açık fikirli, yenilikçi ve modern düşünceli olmanın yaşla başla ya da eğitimle ilgisi olmadığını anneannemden öğrendim. Özel hayata saygıyı kesinlikle anneannemden öğrendim. Üniversite hayatımın ilk üç senesinde onun evinde kaldım ve bir kez olsun kapımı tıklamadan içeri girdiğine şahit olmadım. Uyurken ya da çalışırken ev halkının gürültü yapmasına izin vermeyen, sigara küllüklerimi ben okuldayken temizleyip yerine koyan ve bana asla içip içmediğimi sormayan, telefonlarıma, odamda dinlediğim müziğe, eve geliş-gidiş saatlerime asla karışmayan bir anneanne ile üç sene ev arkadaşlığı yaptım ben… O zaman farkında değildim belki, ama çok şanslıymışım.
Anneannemin vedası da kendi tarzında oldu. Herkesin orada bulunabileceği bir zamanlama, uygun yol ve hava koşulları, ağrısız, acısız bir son nefes ve tüm sevdiklerinin bir arada olduğu bir ortam. Kimseyi yormadan, daha fazla üzmeden, eziyetsiz… Ne kadar acı olsa da bir yandan da onun için en iyisi olduğunu da düşünmeden edemiyorum. Böyle bir hastalığın en son ve en eziyetli bölümünü yaşamadan gitmiş olmasının ve hastalığı enerjisini son damlasına kadar tüketmesine rağmen son ana kadar bilincinin hep açık olmasının en başta onun için büyük bir şans olduğunu düşünmek istiyorum. Hatta son dönemlerde gördüğüm sıkıntılı rüyalar ve keyifsiz ruh halimin sona erdiği ve kendimi huzurlu ve mutlu hissettiğim bir günün akşamında onun aramızdan ayrıldığı haberini almamı bile olumlu bir mesaj olarak algılamaya çalışıyorum. Onun annesiyle ve babasıyla buluştuğu yeni yerinde bundan sonra burada olacağından çok daha huzurlu olacağına çok eminim.
Artık bir telefon uzağımda değilsin. O yüzden sana “Anneanne bana dua et, keyifle tatile gidip gelelim” ya da “şekerim yarınki iş görüşmesi için bana dua yolla oradan,” diyemem belki... Ama sağlıklı ve keyifli bir yaşam sürerken cennetteki koruyucu meleğim olarak yukarıda bir yerlerden beni kollamaya devam edesin diye hatıran olarak aldığım tespihini hayal panoma astım. O yüzden beni tamamen bırakıp gitmen öyle kolay değil, ona göre.. Bana sunduğun sonsuz sevgin ve öğrettiğin her şey için çok teşekkürler küçük kadın.. İyi ki senin sevgili torunlarından biri olmuşum. Hayatımın sonuna kadar en sevdiğim ve en değer verdiğim aile büyüğüm olarak kalmaya devam edeceksin. Nur içinde yat…
19 yorum:
başınız sağolsun...allah gani gani rahmet eylesin..
görüşeceğizs nasılsa ya!! sadece kısa bir ara...
Gözlerim dolarak okudum. Hissettiklerini anlıyorum. Çünkü, çok sevdiğim anneannemi kaybetme korkusu duyuyorum çoğu zaman. Beni de anneannem büyüttü.
Başın sağolsum, anneanneciğinin mekanı cennet olsun...
İmgeciğim başın sağolsun canım.Mekanı cennet olsun inşaallah.Anneanneni ne kadar çok sevdiğini biliyorum.Allah sabır versin.
Kelimelerin anlamsız kaldığı anlardan birisidir. Sevdiğini kaybettiğin anda söylenilenler, hep eksik kalacağından ne desem de boş.
Ne mutlu ki size böyle bir ananeye sahip olmuşsunuz.
Huzur içinde yatsın.
Sizlere de sabırlar diliyorum.
Hepinize çok çok teşekkürler.. Hem haftasonu boyunca ziyarete gelenlerden hem de buradaki yorumlardan bir kez daha anladım ki acılar gerçekten de paylaşıldıkça hafifliyormuş..
Sizlere ve sevdiğiniz tüm yakınlarınıza hep birlikte sağlıklı, keyifli ve uzun bir ömür diliyorum..
Sevgiler..
inanki gözlerim dolarak okudum, okurken de ne güzel bir kadınmış, ne güzel ilişkileri varmış dedim...çok şanslıymışsın...allah sabır versin diyecek başka birşey yok ama onun sana kattığı harika özelliklerle onu hep anacaksın...mekanı cennet olsun...
Sevilen bir insanın kaybını çok iyi bilirim.
Çok üzüldüm başın sağ olsun.
Allah sizlere sabır, sevgili anneannene cennet mekanı nasib etsin.
Moonliiin ve Ruhdağı,
İyi dilekleriniz için çok teşekkürler.. Sizlere ve sevdiklerinize sağlıklı, uzun, dolu dolu ve çok keyifli bir yaşam diliyorum. Sevgiler..
Mekanı cennet olsun. Kendi kaybımı bir kez daha yaşadım yazdıklarını okurken...
Sağol Tülay..
Diğer sevdiklerimizin sağlıklı ve uzun ömürler sürmelerini dileyelim... Başka bir şey gelmiyor elden..
İmgeciğim, başın sağolsun.
çok teşekkürler..
:(
Başınız sağolsun...
teşekkürler..
Hay Allahım! Kendi derdime düşmüşüm ben. Arkadaşlarıma zaman ayıramaz olmuşum bu aralar sanırım. Hasta olduğu dönem Ankara'ya gittiğinde yazdığın yazıyı okumuştum. Küçük kadının nur içinde yatsın. Canım benim başın sağolsun!
Çok sağol Özlemcim..Kaçınılmaz sonla yüzleştik geçen hafta tam da bu saatlerde..:(
Geride kalan sevdiklerimizin ve bizlerin sağlıklı, uzun ve dopdolu yaşamları olsun inşallah!!
Sevgiler..
çok enteresan bir zaman da okudum bu yazını...aslında yaptığım tek şey tüm hafta yazdıklarını okumaktı...en son güle güle küçük kadın yazmışsın... benim küçük kadınımda yoğun bakımda her yerinde hortumlar var.. ne olacak bilmiyorum ... onun için hayırlısını diliyorum çok acı çekiyor. bunu düşünmek istemiyorum. olumlu düşünmek istiyorum
Adsız,
Gerçekten çok üzüldüm. Zor bir dönemden geçtiğiniz besbelli. Bu sürecin önce küçük kadının sonra da hepiniz için en hayırlı ve en acısız şekilde sonuçlanmasını diliyorum. Senin küçük kadının için olumlu enerji ve dua gönderiyorum buradan. Hepinize kolay gelsin..
Sevgilerimle..
Yorum Gönder