Bugün Kolyekolik ile birlikte Eminönü'ne gidecektik, ama benim oralardaki işim son anda iptal olunca onu yalnız bırakmış oldum. Zaten bu aralar bir türlü Eminönü'ne birlikte gitme planımızı gerçekleştiremiyoruz. Neyse!
Uzun zaman sonra ilk kez güneşi gördüğümüz bu güzel İstanbul gününü evde ve bilgisayar başında geçirmek istemediğim için Gizoş'u aradım. Her zamanki gibi öğlen 12:30 gibi hazırlandık ve 13:00'de Rumeli Hisarı'ndaydık.
Sadece poz vermek için oturdum, yoksa yürüyüşümüze yeni başlıyoruz. Klasik yürüyüş güzergahlarımızdan biri olan Hisar-Beşiktaş arası yaklaşık 8 kilometrelik yolumuzun başlangıç noktasındayız. Rumeli Hisarı'nı geçip en güzel manzaralı mezarlıklardan birinin önünden geçerken gözüme Atilla İlhan'ın mezarı takılıyor. Daha önce defalarca önünden geçmiş olmamıza rağmen en ön sırada ve en görünür konumda duran bu mezarı hiç fark etmemişim. Büyük ustaya huzurlu uykular dileyerek yolumuza devam ediyoruz...
Sırada Atiye Sokak'taki şubesi kapandığında çok üzüldüğümüz ve biralarını çok sevdiğimiz Taps var. Bir ara Beyoğlu'nda da şube açmıştı, ama sonradan o da yok oldu. Bizim Taps keyfimiz de bir şekilde söndü. Bebek Koru Kahvesi'nin yanındaki (eskiden galiba Mey diye bir yerdi) iki katlı binada hizmet veren bu Taps'e hiç gelmedim. Gelirsem de o eski Taps havasını bulamayacağım gibi bir his var içimde. O yüzden bakkallardan Taps biralarını almaya devam edeceğiz gibi görünüyor.
Bu arada Bebek'in en anlam veremediğim mekanlarından biri de Bebek Koru Kahvesi'dir. Hani şu ünlüler hep orada görüntülenirler ya! Şahsen yolun diğer tarafında, yol seviyesinin aşağısında ve önüne arabalar park edince görünmez ve etrafı göremez olduğum bir kafede oturacağıma sahildeki banklardan birinde oturmayı tercih ederim. Ya da ne bileyim Pako Kliniği'nin önündeki, içinde ördeklerin salındığı parktaki banklara da oturabilirim! Neden kimsenin aklına "bu kadar güzel bir semtte araba izlemek için buraya oturmaya geldik, hımm, bu işte bir yanlışlık olmalı!" gibi bir düşünce gelmez ki! (Anlam veremediğim diğer yerler için bkz. Beymen Brasserie ve benzeri Nişantaşı kaldırım kafeleri!)
Bebek'le ilgili son bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim. Hisar'dan Bebek'e doğru gelirken Meşhur Bebek Badem Ezmesi'ne gelmeden önce önünüze çıkmasını beklediğiniz ve adeta bir klasik haline gelmiş olan waffle'cı Ab'bas yok olmuş. "Abbas zaten çok iş yapıyor, yanındaki Güneş'ten waffle alayım" diye düşündüğüm Güneş ise aynen duruyor. Abbas'ın yerine başka bir yer açılıyor. Bu görüntü Güneş'i destekleyen beni bile derinden yaraladı. Hatta gözümden bir damla yaş akmak üzereydi ki birkaç adım ilerideki benim aklımda nedense hep Roma Dondurmacısı olarak yer etmiş olan Mini'ye gelmeden önce küçük bir dükkanın üzerindeki tabelayı görünce "Yaşasın, Abbas!" diye bir çığlık atıverdim! Bu sevinç nidama karşı gülerek tepki veren dükkan sahibiyle birbirimize sarılıp mutluluk dansı yapacak durumdaydım neredeyse... O yüzden Abbas'ı yerinde göremeyenler endişelenmeyin! Birkaç adım sonra kendisini göreceksiniz. (Fark ettim ki aşina olduğum isimlerin, mekanların ve tatların izini kaybettiğimde çok üzülüyorum. Bu bir yaşlanma belirtisi olabilir mi sizce?)
Genellikle Ortaköy'de kahve molası verirdik, ama bu kez kahvaltımızı sabah erken yapmış olduğumuz için ve saat de neredeyse 14:30 olduğu için acıkmaya başladık gibi! Önce Ortaköy'den yükselen kumbir, midye tava, gözleme kokuları bizi cezbeder gibi olduysa da bu bol oksijenli güne sağlıklı bir yemekle devam etme kararı verdik. Aklıma Beşiktaş Balık Pazarı geldi. Buradaki restoranların bazıları öğle mönüleri oluşturdular. Balık, salata ve koladan oluşan bu sağlıklı mönülerin fiyatları da çok uygun. Balıklar ve salata malzemeleri taptaze! Bizim sürekli balık aldığımız ve yenilenen Balık Pazarı'nın dışında kalan balıkçımızın da tezgahlarının hemen yanında Çarşı Balık adında bir balıkçı açtıklarını öğrenmiştik. Kardeşim ve kocam öğlen balık yemek için Babalık'a gitmeyi tercih ediyorlardı ve oradan da gayet memnunlardı, ama bugün bizim balıkçının yerini denemek istedim. Gizem'le birlikte Çarşı Balık'a oturduk. Slogan süper değil mi? Gözler aldanır, ama mide asla! Gördüğünüz mönünün fiyatı ise sadece 11 TL. Beşiktaş'ta çalışanların böylesine sağlıklı bir mönü ve uygun fiyat kombinasyonundan haftada en az iki kez yararlanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Çarşı Balık'ta yediğimiz her şey çok lezzetliydi, ama yeni açılan bir yer olmasına rağmen müşteriye ilgi konusunda kendilerini sınıfta bırakıyorum. Hatta sanki "öğle servisini kapatmıştık ne güzel.. saatin üçünde nereden çıktı bunlar?" der gibi bir havada feci zorlanarak hizmet ettiler. Önümüze hesabı koyup, yarım ağızla çay içer miyiz diye sordular. Ve suratsızlardı! (Ki ben suratsız insanın hizmet sektöründe değil evinde oturması gerektiğine inanıyorum!)
Dolayısıyla aynı mönü Babalık'ta 15 TL olmasına rağmen güleryüzlü hizmet, gözünüzün içine bakan garsonlar ve ardından gelen kahve ve sıcak helva ikramını göz önünde bulundurarak bir sonraki tercihimin yine orası olacağını düşünüyorum. Bu Pazar bizim balıkçıdan balık alırken kendisine de şikayetlerimi birebir ileteceğim zaten. Define Büfe'deki korsan kılıklı ve hafif arıza dönercinin Babalık'a geçtiğini görünce Babalık'tan da biraz ürkmüştüm gerçi, ama n'apalım artık, arıza da olsa güleryüzlü ve içten bir hizmet sunması önemli! :)
Not: Bu arada az önce bu Define Büfe'deki arıza adamla ilgili Ekşi Sözlük'te bir kayıt vardır mutlaka diye düşünerek baktım ve adının Kunt olduğunu öğrendim! Özellikle 13 ve 14 no'lu entry'leri okuyunca adamın yüzü de gözünüzün önüne gelecektir! :)
7 yorum:
Keyifle okudum yazını. Ben de bu güzergahta çok yürüdüğüm için her yer gözümün önünden geçti :) Taps açılmadan önce en son Pearl vardı orada o da battı. Beyoğlu'ndaki yeri de uğursuz bir yerdi zaten o Taps'ten önce de 2 yer kapanmıştı orada şimdilerde KafePi var fena gitmiyor gibi bakalım.
Aslında giderken bir de Arnavutköy'de Girandola'da dondurma yiyebilirdiniz hava da hazır güzelken :)
O yoldaki bir değişiklik de Midpoint'in yanına Kırıntı açılacak yakında. Eh geriye bir tek Chocolate kaldı o civarda eksik :)
Bahsettiğin Roma dondurmacısı Mini Dondurma değil mi?
Bu arada mail bulamadım buradan yazıyorum mecburen, blogun adresini değiştirdim http://hepsidetay.blogspot.com oldu sendeki linkte otomatik güncellenmiş ama haber vereyim dedim :)
Şimdi gördüm ve güncelledim.. Hayırlı olsun! :)
Ben de senin yorumun üzerine hep "Bebek'teki Roma dondurmacısı" olarak bahsettiğim Mini'nin adını ekliyordum şimdi. Nedense öyle kodlamışım beynime! :)
Keyifli anlatımın ile bizi de gezdirmiş kadar oldun canım.Ben İstanbul'u hiç tanımıyorum.Görmeyi de çok isterim.Senin gezdiğin yerleri gezip kulaklarını çınlatmak isterim doğrusu.sevgiler.
Bende blog adresimi değiştirdim adres http://hayatavebanadair.blogspot.com
Mehtap, her zaman bekleriz buralara..:) Yeni blog adresin de hayırlı olsun.. Kaydediyorum..
Sevgiler..
oooh gez bakalım gez. biz de ofise tıkalı kalalım. fena halde kilo aldım. bu konuda senden motive edici yazı ve her türlü diğer desteği bekliyorum. spor yapmak isterim ama çalışan ve bebeği olan bir kadın olarak vaktim yok. boğazımı tutmam gerek onu da kafamda bitiremiyorum. yardımmmmmmmmmmmmmmmmmmmm!:o)
Özlemcim, bu sözlerine karşılık ancak "kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi" diyebileceğim, çünkü ben de aynen kilo aldım.. Spora devam ediyorum elimden geldiğince, ama önemli olan boğazı tutmak ve o konuda mehter takımı gibiyim.. 3 gün dikkat edip, beş gün salıyorum kendimi. Sonuç ise felaket oluyor tabi!! Zaten tek başına spor yapmanın kilo verdirmediğini hepimiz biliyoruz. O yüzden bebeği olan bir ofis kadınları için de boğazda turlayan (:) ) ve evinden çalışan benim gibileri için de tek çözüm yolu var: Yediklerimize uzun vadede dikkat etmemizi sağlayacak bir irade!! Vahiy gelmesini bekler gibi kendilerinin gelmesini bekliyorum ben de!! :)
O yüzden çok üzgünüm, ama bu yaz kameralar beni bikinili görüntüleyemeyecekler! :)
Yorum Gönder