İsmet Baba

Beşiktaş'tan akşam 19:05 vapuruna biniyorsunuz. On dakika sonra Kuzguncuk İskelesi'nde iniyorsunuz. Solunuzda Boğaz Köprüsü'nü sağınızda ise köhne, denize çökmek üzere gibi duran salaş bir meyhane görüyorsunuz. İşte o küçük ve keyifli balık lokantası İsmet Baba!

















Bir zamanlar çok sık giderdik buraya, ama daha sonra uzun bir ara vermiş olduğumuzu fark ettim. Gerçi kocacım arada bir kaç kez gitmişti, ama ben gitmeyeli en az beş sene olmuş. Ve değişen hiçbir şey yok. Kendine ait bir havası olan ve onu koruyabilen yerleri çok severim. İşte İsmet Baba da öyle bir yer.

1951 yılında Üsküdarlı manav İsmet Dökmecier'in Yalı Gazinosu olarak kurduğu ve o dönemlerde hem kahvehane hem de meyhane olarak hizmet veren bu mekanı şu an 3. nesil işletiyor. 1970'li yılların başından itibaren İsmet Baba adıyla ve tamamen restoran olarak hizmet vermeye devam ediyorlar. Nazım Hikmet'in de Türkiye'den ayrılmadan önce uğradığı ve sevdiği mekanlardan biri olduğuna dair bir rivayet de bulunuyor.

Deniz kenarındaki masalardan birini kapmanız için rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Sağ olsun, Ongun hafta başında yerimizi ayırtmıştı. Dido'nun da gelmesiyle birlikte masamız tamamlanınca leziz mezelerden birkaç tanesini ortaya söyledik. Ara sıcak olarak tereyağda karidesi kesinlikle denemenizi tavsiye ederim. Çok lezzetliydi. Mezeler ve ara sıcaklarla doyma noktasına gelince balığımızı da her zamanki gibi ayrı ayrı değil ortaya söyledik. Tüm bunların yanında bir büyük rakımızı devirdik. Kocam ve Ongun üzerine cila olarak birer bira içmeye karar verdiler, ben cila olarak bir kadeh daha rakı aldım (masanın genel kararına uyup Yeşil Efe içtikten sonra bu sefer Yeni Rakı içtim), Didem de tatlı cilasını yaptı. Her yiğidin cilası farklıdır! Üstüne nane likörüyle birlikte gelen kahvelerimizi de içtik. Bol bol sohbet edildi. Hem uzun zamandır görüşmediğimiz için hem de konuşacak çok önemli konular olduğu için! Yani kısacası keyif gecelerimizden biriydi diyebilirim.


















O kadar uzun süre kapalı ortamda oturup, yiyip içtikten sonra dışarı çıktığımızda taptaze bir hava bizi karşıladı. Çok hafif yağan bir yağmur ve insanı üşütmeyen serinlikte bir hava. Dido&Ongun Çengelköy'e evlerine dönerken biz de taksiye atlamak üzereydik ki bu güzel havada yürümenin daha keyifli olacağını düşündüm. İso'cum da aynı fikirde olunca yaklaşık on beş dakika geceleyin bomboş olan o dümdüz güzergahtan Üsküdar'a kadar yürüdük. Sevgilimle aynı şemsiyenin altında, yağmurlu bir havada ve çakırkeyif bir kafayla pek bir romantik görünüyorduk valla! :)

Çok da iyi geldi bu yürüyüş. Beşiktaş'a geçip, on dakika yürüyerek eve gelince tamamen açılmıştık. Bu kadar açılmışken biraz da evde devam edelim dedik tabi. Siz bize bakmayın sakın! "Drink Responsibly" diye boşa demiyorlar! Başım hâlâ ağrıyor! Her zamanki gibi pişmanım, ama bir daha olsa yine yaparım!

2 yorum:

ruhdagı dedi ki...

Ne kadar imrendim anlatamam.
Tavsiyenize ilk fırsatta uymayı umuyorum :)

Sevgiliyle beraber içilen mey kadar keyifli bir şey olamaz bence. En kötü gününüz böyle olsun :)

Sevgiler.

Imge dedi ki...

Çok teşekkürler.. O zaman en kısa zamanda darısı başınıza diyelim..:)