Harbiye'deyiz... Ama Antakya'dakinde...

Antakya'ya gidenler bilirler. Bilmeyenlere de ben söylemiş olayım. İlla ki Harbiye'de tavuk yemeye gitmeniz önerilir. Genellikle tüm gün gezip akşam yemeği için de Harbiye'ye gidersiniz. Ama eğer öyle yaparsanız, bence Harbiye'yi tam anlamıyla yaşayamamış olursunuz. Neden mi? Çünkü Harbiye, her yerden şelalelerin aktığı ve seslerinin duyulduğu, yemyeşil bir cennet. Bu taptaze bahar havasında ağaçların arasında bir yürüyüş yapıp buranın tadını çıkarmalısınız. Eğer yazın sıcak günlerinde buraya geldiyseniz, şelalenin yanıbaşında ve suyun içinde bir masaya oturabilir ve ayaklarınız sudayken buz gibi biranızı içebilirsiniz. Buranın nasıl bir yer olduğunu aşağıdaki resimlerden görebilirsiniz:


















Buralardaki restoranlarda ve çay bahçelerinde de yemek yenebiliyor, ama benim tavsiyem biraz daha yukarılarda yer alıyor. O yüzden yürüyüşünüzü yaptıktan sonra yeniden arabanıza binip, birkaç dakika yukarıya doğru çıkacaksınız. Arabaya binmeden önce Yılmaz İpekçilik'e uğramayı da unutmayın. Burası ipek ürünleriyle ünlü bir yer. O yüzden bayanlar kendilerine birer ya da duruma göre birkaçar şal alabilirler! :) Yılmaz İpekçilik'in web sayfasına baktığınızda Sultanahmet'te de bir mağazaları olduğunu göreceksiniz. Ürünlerinin zevkli olduğunu söyleyebilirim, ama İstanbul'daki fiyatlar eminim Antakya'dakinden çok farklıdır.

Şalları aldıysanız, Kule Restaurant'a tavuk yemeye gidiyoruz. Buraya vardığımızda hava karardığı için ayaklarımızın altındaki güzel manzaranın fotoğrafını çekemedim. Ama bunun da bir çözümü var. Kule'nin web sayfasından her türlü iletişim bilgisini alabileceğiniz gibi buradan görünen manzaraya ve restoranın içine ait fotoğrafları da görebilirsiniz.

Ben de size yemek ve masamızın fotoğraflarını göstereceğim. Ana yemeğe yer kalması açısından mezeleri yarımşar porsiyon olarak ortaya söyledik. Size de aynısını yapmanızı tavsiye ederim. Antakya'ya özgü zeytin salatası, cevizli biber (yine!), kekik salatası, zengin adı verilen değişik bir salata, vs gibi mezelerden ve ara sıcak olarak da yine ortaya sac oruğu (kızarmış içli köftenin yassı olanı) söyledik. Burada ana yemek zaten tavuk! Artık bütün restoranlarda da kaşarlı ve mantarlı olarak güveçte servis ediliyormuş. Ama ben çocukluğumda Antakya'da yediğim tavuğun lezzetinin peşine düştüğüm ve o tavuk da sade olduğu için annemle birlikte sade tavuk sipariş ettik. Garsonumuz buna gerçekten şaşırdı ve emin olup olmadığımızı sordu. Biz bu durumda bile durumun farkına varmadan siparişimizde ısrar ettik. Ama sade tavuk o kadar özelliksizdi ki tam bir fiyasko yaşadık diyebilirim! Sonunda kendimizi erkeklerin tabağından tavuk parçaları aşırırken bulduk! Bu arada yine çok gülüp, çok eğlendiğimiz muhteşem bir gece oldu.

















Bizim tavuğun kalanını paketletip, ertesi gün Soytarı'ya getirdik. İso'cuma göre Soytarı bile koklayıp burnunu kıvırmış bizim tavuklara. Hatta başını kaldırıp "Antakya'ya gidip de yiye yiye bunu mu yediniz?!" der gibi bakmış. İso'ya "yok artık, o kadar da değil, kesin abartıyorsun" derken annemle göz göze geldiğimizde ikimizin de iç sesi İso'cumun bu kez hiç de abartmamış olabileceğini söylüyor gibi geldi bana... O yüzden siz siz olun Harbiye'de kaşarlı mantarlı tavuktan şaşmayın!

Afiyet olsun!

2 yorum:

Unknown dedi ki...

offf imgee gene hatırlattın bu yediğimiz tavukları,tabi babanda okur okumaz başladı gene kaldığı yerden bizimle dalga geçmeye,eminim ihsanda hala konuşuyordur,allah büyük birgün konuşma ve gülme sırası bizede gelecek:))

Imge dedi ki...

Annoşum sıra bize gelse bile İhsan'ın konuşması seneler süreceği için bence hiç şansımız yok!! Babam unutabilir, ama İso asla!! :))