Antakya'daki ikinci günümüze otelimizde aldığımız kahvaltı sonrasında St. Pierre Kilisesi'ni gezerek başladık. Sırada Samandağ var. Buranın adına bakıp da yanılmayın. Aslında deniz kıyısında bir yer. Burada tarihi yerleri gezdikten sonra balık yememiz önerilmişti, ama nasıl kaçacağımızı bilemedik! Feci şekilde hayal kırıklığına uğradığım bir yer olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle son derece zevksiz evler ve dükkanları olan bir yer. Yani birçok köyün bile bu ilçeden daha güzel görünmesi mümkündür, çünkü binaların hepsi yıkılmak üzere gibi duruyor, sıvaları, badanaları falan içler acısı durumda. Dükkanların hepsi de hurdacı dükkanı gibi bir görünüme sahip. Yollar inanılmaz bozuk! Arabanızın birkaç parçasını bırakabilirsiniz yani, o derece! Zaten bence şehrin girişinde araba park edilip, traktör kiralanması gibi bir seçenek olmalı burada! Her yer toz toprak. 'Bakkaliye'ler bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma gibi görünüyor. Yani anlayacağınız göz zevkinize hitap edecek bir yer olduğunu söyleyemem.
Neyse, zaten bizim buraya gelme amacımız Titus Tüneli'ni ve Kaya Mezarlarını görmek. Balığı başka bir yerde yemeye karar veriyoruz. Süpriz! :) Önce sizlere biraz buranın tarihi ile ilgili bilgi vereyim:
Samandağı’nın 5 km. kuzeyinde denize hakim bir yamaçta MÖ.300 yıllarında Seleukos Nikator tarafından bir şehir kurulmuş. Şehre kendi adı verilmiş. Bu şehrin sonunda da dağdan gelen dere ağzında bir iç liman bulunuyormuş. Bu liman aynı zamanda Antakya bölgesinin ticari yönden önemli bir merkezi konumundaymış. Ancak, dağlardan gelen sellerin limanı doldurmaya başlaması üzerine İmparator Vespasianus zamanında dağın bir bölümü delinerek bir tünel açılması ve böylece limanın sellerin getireceği alüvyonlardan kurtarılması düşünülmüş. Bunun üzerine çalışmalara İmparator Vespasianus (MS.69-79) zamanında başlanmış, ama tünelin yapımı oğlu İmparator Titus (MS.79-81) zamanında tamamlanmıştır. Tünel boyunca yürüyoruz:
Bu tünel çalışmasıyla derenin önü bir duvarla kapatılmış ve sel suları yüksekliği yedi metre, genişliği de altı metre olan bir tünel ile limandan uzakta denize akıtılmış. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiş. Titus Tüneli, 130 metre uzunluğundaymış. Tünelin deniz tarafındaki girişinin yakınında da kaya mezarları bulunuyor. Beşikli Mağara olarak da anılan bu kalıntılarda MS. 1. yüzyıl ile 5. yüzyıl arasından kalma çiçek ve hayvan motiflerine rastlanmış. Burası kentin önde gelen ailelerinin gömüldüğü bir anıt mezar olarak kullanılmış. Günümüzde tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış, bugün de kullanılabilir durumda olan tek kemerli bir Roma köprüsü bulunmaktadır. (Aşağıdaki resimlerde kaya mezarlarını ve köprüyü görebilirsiniz.)
Burası aslında henüz tamamı değil, ufacık bir kısmı çıkarılmış bir antik kent. Girişteki plandan anlaşıldığı üzere tiyatrosuyla, hamamlarıyla, meclisiyle falan bildiğimiz kocaman bir antik yerleşim alanı çıkarılacak gibi görünüyor. Ama herhangi bir çalışma falan yapılmadığı gibi gayet kendi haline bırakılmış, üzerinde köylülerin keçilerini otlattıkları, gözleme yaptıkları falan bir mekan. Bakımsız bir çay bahçesi, kıyıda hiçbir albenisi olmayan balıkçılar, çıkışta leş gibi tuvaletleriyle yine bir nevi hayal kırıklığı diyebiliriz. Ama benim hayalimde canlandırdığım tamamen ortaya çıkmış antik kent görüntüsü süper! Belki birkaç on yıl sonra hayalim gerçekleşebilir, ne dersiniz?
Samandağ'dan ayrılmadan önce meşhur Hızır Türbesi'ni de ziyaret ediyoruz. Hikayesi üstünde olan bu türbede dileğinizi tutup yedi defa da türbenin etrafında dönüyormuşsunuz. (Hiç inanmam öyle şeylere, ama yaptım! Tabi kendi dilek listeme o kadar dalmışım ki önemli bir ayrıntıyı unutmuşum: Hz. Hızır'a da bir fatiha göndermem gerekiyormuş! Artık tuttuğum dileklerden hayır gelir mi bilmiyorum!)
Turumuz, organizatörlerimiz annem ve babamdan son anda doğaçlama olarak ortaya çıkan nostalji durağı İskenderun ile sona eriyor. Bu bölüm çok heyecanlı! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder