Cumartesi günü spor çıkışı kocamla Kanyon'da buluşup, önce Sosa'da sağlıklı yemeklerimizi yiyip, üstüne en alt katta illy kahvelerimizi içip, sonra da sinemaya gittik. Film seçimi bana aitti, çünkü kocama kalsa Terminatör'ü izleyeceğimizi biliyordum!
Neyse, ustalıklı müdahalelerim sonucunda Charlize Theron ve Kim Basinger'ın başrollerinde oynadığı The Burning Plain'e gittik. Bundan sonra isminin Türkçe çevirisini beğenmediğim filmlerden orijinal isimleriyle bahsetmeye karar verdiğim için The Burning Plain diyip duruyorum. Aşk Ateşi diye çok yaratıcı (!) bir isimle bize sunulan filmde bir aşk olduğu doğru, ateşlerin falan olduğu bir sahne de var, o zaman fazla düşünmeye ne gerek var, değil mi? Bence filmin adı Yakıcı Gerçek/İç Hesaplaşma/Gizem/Sır gibi bir şeyler olabilirdi. Ya da üzerinde daha fazla düşünülüp, birebir kelime çevirisi yapılmayıp, daha da uygun bir ad bulunabilirdi.
Film hakkında hiçbir ön fikrim olmamasına rağmen afişteki notu görür görmez kesinlikle izlemem gerektiğini düşündüm: Babil, 21 Gram ve Paramparça Aşklar ve Köpekler filmlerinin senaristinden! Bu filmlerin hepsi de tüm zamanların en favori filmleri listemde yer almaktadır. Yalnız bu filmlerin hepsini yöneten isim Inarritu'yken, bu kez Guillermo Arriaga hem yazmış hem de yönetmiş.
Durgun ve hüzünlü bir film bu, ama sizi etkisi altına alıyor. Mutsuz bir evliliği ve dört çocuğu olan, iki sene önce göğüs kanseriyle verdiği mücadele sonrasında tek göğsünü kaybetmiş Gina (Kim Basinger) ile onun sorunlu kızı Sylvia (Charlize Theron) karakterleri üzerinde yoğunlaşan bir film. Sylvia'nın hem çocukluk dönemi hem de şimdiki hali ele alınmış. Her iki durumda da oldukça arıza bir karakter olan Sylvia'nın probleminin kaynağının çözülmesi, filmin de çözülebilmesi için gerekli. Ama yine de sonradan aklınızda birtakım soru işaretleri kalabilir. Yani tamam, sorunlu aileden çıkan sorunlu bir kız çocuğu modeli var karşımızda, ama yine de tam olarak oturtamadığım noktalar yok değil! (Filmi izlememiş olanlar buradan itibaren gözlerini kapatsınlar lütfen!)
Mesela, kızın annesinin yaşadığı olaya verdiği büyük tepki sonrasında "düşman" cepheden biriyle birlikte olmayı seçmesi, yara izleri (annesinin göğsündeki ameliyat iziyle bağlantılı bir şeyler olduğunu anlıyoruz, ama yeterince açık değil), sonrasında kendi kaçış yöntemleri (çocuğu ve hastalıklı cinsel yaşamı) bence o kadar da iyi kurgulanmamış. Ama bu durum çok da problem yaratmıyor, çünkü Sylvia'nın çocukluk dönemi ve aile yapısı gibi geçmişine dair pek çok bilgiyi edindikten sonra zaten birçok şeyi bekleyebileceğiniz sorunlulukta bir karakter olduğunu görüyorsunuz. Charlize Theron, Sylvia rolünde her zamanki gibi çok başarılıydı ve sanki her zamankinden daha güzeldi! Kim Basinger'a oyunculuk anlamında daha az iş düşüyor olsa da onu da çok doğal, abartısız ve başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Oynadığı Gina karakteri de filmde içime oturan karakterlerden biri oldu. Kanseri yenen koskoca Gina, tam da kendi çölünde bir vaha bulmuşken sorunlu kızına kurban gitti! Yazık!
Sonuç olarak, geçmişte yaşanan travmaların, paramparça aşklar ve hayatların konu edildiği filmleri severim. Bu filmde de Arriaga'nın yönetmenliğinin eleştirildiği bazı noktalar olmasına rağmen ben genel olarak filmi beğendim ve tavsiye ediyorum.
(Resimleri buradan aldım.)
4 yorum:
bende kesinlikle tavsiye ederim. zaten diğer 3 filmi izleyip bunu merak etmeyen biride olamaz sanırım
Katılıyorum.. Senin de yazını okudum az önce.. Sen de beğenmişsin ama yine de sıralamada ilk üçe almamışsın. Galiba "Arriaga yazsın, Inarritu yönetsin!" kampanyası başlatmalıyız, ne dersin? :)
Bu filmi Inarritu yönetseydi ortaya kesinlikle çok daha akıcı ve iyi bir film çıkardı diye düşünüyorum.
Charlize Therorun'un başarılı oyunculuğu filmi kurtarmaya yetmemiş.
Arriaga yazsın Inarritu yönetsin kampanyasını destekliyorum
Tamer,
Kesinlikle haklısın..Galiba sırf bu nedenle bu film favorilerim listesine girememiş olabilir.
Yorum Gönder