Disney'e İlham Veren Şehir: Segovia

Madrid'in kuzeyinde yer alan bu şirin tarihi kente de tıpkı Toledo gibi trenle yarım saatte ulaşabilirsiniz. Toledo trenlerindeki yoğunluğu görünce biz de Segovia biletimizi bir gün önce almaya karar verdik. Madrid'deki üçüncü günümüzde sabah 10.30 treniyle Segovia'ya gitmeye karar verdik. Fiyatlar yine aynı. (Tek gidiş 9,5 EURO, aynı gün gidiş-dönüş ise %20 indirimli.) Herhangi bir yere gitmek için tren biletinizi Atocha İstasyonu'ndan alabilirsiniz, ama treninizin nereden kalkacağına dikkat edin, çünkü Madrid'de dört tane tren istasyonu varmış. Örneğin, bizim trenimiz Chamartin İstasyonu'ndan kalkıyordu. Gerçi Atocha'dan bu istasyonların hepsine ring seferler yapılıyor, ama trenin kalkış zamanında istasyona gelirseniz ringe binmek için de zamanınız olmayabilir! Segovya tren istasyonu da sapsarı bir bozkır alanın ortasında yer alıyor. İner inmez şehre ait hiçbir şey görmüyorsunuz. Panik yapmayın! Hemen önünden kalkan 11 numaralı otobüse kişi başı 0.88 EURO vererek Romalılar döneminden kalma su kemerlerine gidebiliyorsunuz.

Segovia'da görülmesi gereken en önemli yapılardan biri Romalıların burada yaşadıkları dönemlerde (M.S. 1. yüzyılın sonlarında) inşa ettikleri ve büyük ölçüde korunmuş olan su kemeri. Guaddarrama Dağları'ndan başlayan bu su kemerinin uzunluğu 14,965 metre. Toplam 166 kemerden oluşan bu yapı tahmin edilebileceği üzere Segovia'ya su tedarik etmek için yapılmış. Tepesindeki kanallardan akan su şehrin tarihi merkez noktasına yerin altından ulaşarak Alkazar Kalesi'ne kadar gidiyormuş. 1985 yılında ise Unesco'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiş.














Önceki paragraftan anlayacağınız üzere Segovia'da görülmesi gereken ikinci önemli yer de Alkazar Kalesi. Bu kale Disney World'deki Sinderella Kalesi'ne ilham kaynağı olmuş. 11. yüzyılda VI. Alfonso zamanında Romalılardan kalma kale kalıntılarının üzerine inşa edilmeye başlanan bu muhteşem yapı II. Felipe dönemine (16. yy) kadar yenilenmeye devam etmiş. İçindeki çeşitli salonlar, II. Juan Kulesi, şapeli, cephane avlusu gibi bölümler de bu dönem içinde yapıya eklenmişler. Kalenin içini ve kulesini gezebiliyorsunuz. (Bilet fiyatları 6 EURO)
















Kalenin içinden ve dışından çektiğim resimlerde gördüğünüz üzere bu şirin şehrin de bir Plaza Mayor'u ve onun yakınlarına inşa edilmiş büyük bir katedrali var. Daha güzel bir resmi yok mu derseniz, buraya buyrun:














Her zamanki gibi sırada tarih kokan bu şirin şehrin sokakları var:















Segovia da aynı Botin gibi fırında domuz yavrusu veya fırında kuzusu ile meşhur bir yer. Ancak biz önceki gece yarısı Botin'de limitimizi doldurduğumuz için ne yazık ki burayı yemek olarak pas geçiyoruz. Mola vermek için şirin bir tapas barı seçiyor, ardından da şimdiye kadarki en favori dondurmam seçtiğim (İtalya'dakiler dahil) Farggi'den kocaman dondurmalarımızı alıyoruz. Ama aşağıdaki gibi restoran vitrinleri görürseniz sakın şaşırmayın! :)

Segovia'yı da bitirdiğimize göre Madrid programını tamamlamış oluyoruz. Sırada Barselona var. Çok sevdiğimiz Madrid'i ilk andan itibaren unutturan şehir. Ama haksızlık yapmak da istemem. Madrid'i beklediğimden çok daha yaşanılası bir şehir olarak bulduğumu söyleyebilirim. Viyana için de öyle düşünmüştüm. Düzen, saygı, medeniyet... Ama Madrid hem eğlence hayatı hem yeme içmesi hem de Akdenizliliğiyle Viyana'nın önüne geçti. Ama Barselona'nın gerisinde kalmaktan da ne yazık ki kurtulamadı. :)

Neyse, yarın altı saatlik bir otobüs yolculuğu bizleri bekliyor. Arada Zaragoza'da mola vereceğiz. Yolculuğum da macerasız geçmedi tabii ki.. Benden ayrılmayın! :)

Hiç yorum yok: