Doğadan İlham Alan Mimari Deha: Gaudi

Barselona ile birlikte adı anılan en önemli isimlerden biri olan Gaudi'yi anlatmayı en sona bıraktım. Yemeğimi yerken de bana göre en lezzetli olan kısımları en sona bırakırım. O yüzden son lokmama el uzatanla ciddi ciddi bozuşabiliriz, ona göre! :) Her neyse, yine aynı şekilde bilinçli bir tercih olmasa da Barselona yazılarını yazarken de hep Gaudi'yi sonra bıraktım. Barselona'nın çehresini değiştiren bu keyifli mimarın bu güzel şehri güzel yapmakta çok büyük bir paya sahip olduğunu düşünüyorum.

Antoni Gaudi, 1852 ile 1926 yılları arasında yaşamış ve İspanya’da Art Nouveau akımının öncüsü olan bir mimar. Barselona'nın birçok yerine elinin değdiğini göreceksiniz. Daha çok en ünlü eseri olan ve tüm hayatını adadığı La Sagrada Familia Kilisesi ile bilinse de birçok ünlü aile için çok keyifli evler tasarlamış. "Nature is my best teacher" (Doğa, benim baş öğretmenimdir) diyen ünlü mimarın eserlerinde de bunu görmek mümkün. Gaudi’nin eserlerinin sekiz tanesi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Bunlardan dördünü görebilme şansına eriştiğimiz için çok mutluyum. Diğerlerine ise Gaudi kitabımdan bakıyorum. :)

La Sagrada Familia Kilisesi ile başlayalım. Yapımına 1882 yılında başlanan bu kilisenin yapımı hâlâ devam ediyor. Zaten pek biteceği de yok. 25 sene ya da 50 sene ya da 100 sene daha sürer bile deniyormuş. Bizden sonra kaçıncı kuşak tamamlanmış halini görür bilmiyorum artık. Koyu bir Katolik olan Gaudi 1908 yılından itibaren başka hiçbir işle uğraşmadan yalnızca bu kilise üzerinde çalışmaya devam etmiş. Planına göre 18 kulesi olan bu kilisenin Hıristiyanlığın tüm öğelerine ait sembolleri barındırmasını istemiş. 1926 yılında beklenmedik bir şekilde trafik kazasında öldüğünde kilisenin yalnızca dört kulesi, mahzeni, kavisli uçları ve İsa'nın doğumunu simgeleyen cephesi bitmiş durumdaymış. Sonrasında inşaat durmuş ve 1954 yılında yeniden yapıma devam edilmiş. Halen de devam ediyor. Sürekli inşaat makineleri ve bir gürültü hakim. (Her şeyin hayırlısını istemek lazım dedikleri bu olsa gerek. Ben üç yazdır her sene yanımızda bir inşaat çalışması olduğu için kafayı yiyecek duruma gelmiştim. Ya evimiz La Sagra Familia'nın yanında olsaydı!! Elli sene (!) sonra feci prim yapacak diye satamazdık da! Al sana Barselona'da yaşam!! Hayırlısını isteyeceksin şekerim!!:)) )

Neyse, her bir detayı, kabartması, heykelciği, kulelerinin tepesine otutturulmuş şarap ve ekmeğine kadar tam bir özenli ve titiz çalışma örneği olan bu eserden bazı görüntüler aşağıdadır. Benim en bayıldığım Gaudi eseri ise kesinlikle bu güzel kilise değildir.














İkinci olarak Antoni Gaudi'nin birtakım ileri gelen aileler için yaptığı evlerden bahsetmek istiyorum. Bunlardan en önemlileri Casa Battlo, Casa Mila, Casa Vicens adlı yapılar diyebiliriz. Tahmin edebileceğiniz üzere "Casa" ev anlamına geliyor. Ardından gelen isim ise ailenin ismi. Yani örneğin biz Casa Battlo'yu gezdik demek yerine Battloların Evi'ne gittik de diyebiliriz. :) Benim favorim burası oldu. Keskin hatlı hiçbir yerin olmadığı bu ev bir masal evi gibi. Kapıları, aydınlıktan maksimum yararlanmak için pek çok eserinde olduğu gibi burada da kullandığı o iç içe geçen kemerler, okyanusun derinliklerinden esinlendiği asansörlü iç kısım, çatısındaki süslü kubbeler, seramik ve kırık cam parçalarından yapılmış dış yüzey, maske görünümlü balkonlar, mantar şömine, bakıldığı yere göre renk değiştiren camlar, ahşap trabzanlarından terasına kadar her noktasından pozitif enerji yayan bir ev. "Buraya bayıldık, Gaudi! İmge & İso" yazıyorum aşağıdaki imza defterine. :)
















Gelelim Park Güell'e... Burası 1900-1914 tarihleri arasında, Güell ailesinin soyluluk göstergesi olarak yaptırılmış ve 1923'ten sonra halka açılmış. İlk başlarda halka açık bir park değil bir yerleşim projesi olması planlanıyormuş. Ancak hedef kitle olan zengin kesim şehre uzak olduğu gerekçesiyle buraya pek itibar etmeyince 60 evden oluşması beklenen proje, o ana kadar tamamlanan 2 evle birlikte halka açık bir parka dönüştürülmüş. Burada Gaudi'nin 1906 yılından itibaren 1926'daki ölümüne kadar yaşadığı ev de (müzeye çevrilmiş halde) yer alıyor. (Biz içini gezdik, ama çok da görülmeye değer bir müze olduğundan emin değilim. Vasattı. Parkta zaman geçirmeniz yeterli bana kalırsa...) Parkın içinde kuleler, mantarlara benzeyen kubbeli yapılar, mozaikten yapılmış klasik Gaudi kertenkelesinin olduğu çeşme, dalgalardan esinlenilerek yapılmış banklar, sütunlar ve Barselona manzaralı bir teras bulunuyor.














Masmavi bir gökyüzü, kuş sesleri ve palmiyelerle dolu o huzur dolu ortamda müze çıkışında banklara uzanıp, değişik (iki wok tavasının birleşimine benzeyen) bir aletle süper sesler çıkararak müzik yapan bir sokak sanatçısını dinlerken duyduğum keyfi tarif edemem. Mutluluğun resmi, bana göre o an çizildi. Yoksa kızarmış yanaklarımızla banktan kalkıp, mis gibi kokular eşliğinde ağaçların arasında yürürken mi çizilmişti? Ya da çıkışta kendimizi attığımız tapas barda cava'mızı yudumlarken mi? Amaan ne bileyim işte! Bu şehirde geçirdiğimiz her an mutluyduk galiba...

(Not: Madrid ve Barselona'nın gezilecek yerlerini anlatmayı sonunda bitirdim. Son yazı da Barselona'da yeme-içme ile ilgili olacak. Ve bir sonraki durağımıza kadar gezi yazılarına ara vereceğim.)

5 yorum:

Unknown dedi ki...

Ellerine sağlık :) Gaudi bende de önemli izler bırakmıştı, gerçekten çok ilginç ve değişik bir mimarisi var tüm yapılarının. Klasiğin dışına çıkmış ve kalıcı olabilmiş nadir insanlardan..

Bellek Kutusu dedi ki...

Çok güzel fotolar... Keşke orada olsaydım şimdi!

Imge dedi ki...

Ata,

Güle güle okuyun. :) Gaudi, kesinlikle Barselona'nın favorisiydi benim için... Az bile anlatmış olabilirim.

Bellek Kutusu,

Ah keşkeee!! :)

Unknown dedi ki...

İmge bu arada bu son mesajdaki gibi saçmalamaları engellemek için word verification veya approval comment filan koymanı öneririm.

Imge dedi ki...

Ata selam,

Önce yorumdan kurtuldum geldim. Bu aralar yine senden teknik destek almam gerekebilir galiba.. Hem friendfeed'i çözmek adına hem de word verification koymayı nasıl yapabileceğimle ilgili..:)