Pigalle ve Moulin Rouge

Paris'in Pigalle bölgesi ezelden beri geceleri uyumayan, sabahlara kadar neon ışıkların yandığı, kabarelerin, gece kulpülerinin, seks şovların ve seks shop'ların açık olduğu canlı ve hatta capcanlı bir bölge. Montmartre için indiğimiz Anvers durağından Place de Clichy durağına kadar geceleyin yol boyunca yürürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Buraya kesinlikle gece gitmelisiniz, ancak yine de çok geç saatlere kalmamanızı öneririm, çünkü çok da tekin bir yer sayılmaz. Burası yüz yıldan uzun süredir bu tür şovlarıyla ve eğlencesiyle ünlü bir yer. Eskiden bu bölge şehir dışında kalırmış. Artık şehrin içinde olmasına rağmen aynı yapısını korumaya devam ediyor.

Şovların ve kulüplerin Amsterdam'daki gibi turistik olmadığını belirteyim. Yani burası Paris'in Karaköy'ü gibi düşünebilirsiniz. O yüzden Amsterdam'da olduğundan daha dikkatli olmanızda fayda var! Hem cebiniz hem de ruh sağlığınız açısından! Elbette burada Moulin Rouge da var! Yüz yılı aşkın süredir belli bir kalitede iş yapmaya devam eden bu kulübün şovunu izlemek için de kişi başı 75 ile 125 EURO arasında bir parayı gözden çıkarmanız gerekiyor. Bu şovda da görkemli kostümler, sahne ve ışıklandırma eşliğinde bir tür revü gösterisi, Fransızların meşhur kankan dansından örnekler ve benzeri dans şovları sergileniyormuş. LIDO benzeri bir şey olduğunu düşünüyorum, ama ortam itibariyle ondan daha keyifli olabilir. Ancak içimden şöyle bir hesaplama yapınca gitmemenin daha mantıklı olduğunu düşündüm doğrusu: Amsterdam'da 30 EURO karşılığında canlı seks şov izleyip, Broadway'de yaklaşık 100 USD karşılığında dünyanın en ünlü müzikallerinden birini izledikten sonra böyle bir şov için 75 EURO verilir mi? Bize sanki değmez gibi geldi. Belki bir dahaki gidişimizde fikrimiz değişebilir, kim bilir!

Aşağıda Pigalle sokaklarının gece görüntüsü ve meşhur Kırmızı Değirmen'i görebilirsiniz:















Bizim oraya gitmemizdeki en büyük amaç oradaki Irish Pub'lardan birinde oturmaktı. İso'cumun en bayıldığı yerdir. Oradaki bira çeşitleri arasında kendini kaybeden kocam sonunda beni de kendine benzetti. Eskiden en klasik bira çeşitlerinden hoşlanan bendeniz de sayesinde Caffrey's ya da Beamish gibi biraları sevmeye başladım. Ama hâlâ Guinness konusunda anlaşamıyoruz. Guinness yerine Efes'i tercih edebilirim doğrusu! :)














Yol üstündeki bir Irish Pub'da Caffrey'slerimizi yudumlarken yanımızdaki uyarı notu da dikkatimi çekti ve resmini çekmeden edemedim. Demek ki neymiş? Yankesicilere (ve hafifmeşrep kadınlara!) dikkat ediyormuşuz. Cüzdanlarımızı ve cep telefonlarımızı kaptırmıyormuşuz! Bu uyarıyı gören bir İmge sizce nasıl davranır?

a) Feci tırsar, anında mekanı terk eder!
b) Biraz tırsar, ama gelmişken bir bira içer.
c) Saati kontrol eder, en fazla iki bira için zamanları olduğunu düşünür ve iki biradan sonra İso'cum otelimizin yakınlarında harika bir yer biliyorum diyerek üçüncü birayı almak için bara doğru yönelen kocasını kolundan tuttuğu gibi en yakın metro durağına götürür.
d) O yorgunlukla uyarıyı falan sallamaz, montunu ve çantasını yanındaki sandalyeye koyar, "gelsin biralar" der. Üçüncü biradan sonra da "şu uyarı notu da mavraymış, fotoğrafını çekeyim de belki bloga koyarım" yorumunu yapar.

Bakalım bu blogun sahibesini yeterince tanıyor musunuz? :)

2 yorum:

FiilenDevrik dedi ki...

Haha. cok guzel bir ilanmis. ben yeni takip etmeye basladim blogunuzu ama sanki b şıkkı gibi geliyor.

Imge dedi ki...

Fiilen Devrik,

:)) Bilemediniz! Tırstım dediğime bakmayın, aslında cesur davrandım o gece..:)