Cafe & Croissant

Geçen hafta Cuma günü tiyatro için buluşmamızdan önce Beyoğlu'nda bir tur atmak üzere biraz erken gittim. Gitmişken birkaç vitrin ve pasaj didiklemesi yapar, güzel bir sergi varsa gezerim diyordum. Daha İstiklal Caddesi'ne adımımı atar atmaz ismen çok çekici gelen bu sergiyi gezmeye karar verdim: Kahve ve Kruvasan. Mmmm, üniversite yıllarımın fiks kahvaltısı! :)

Cengiz Aktar’ın fikrinden esinlenilerek Zerrin Baydar, Çağlar Şavkay ve Mesut Tufan tarafından geliştirilip tasarlanan Cafe & Croissant adlı bu belgesel sergiyi 13 Ocak - 10 Şubat 2010 tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi'nde gezebilirsiniz.

Bu sergi, Fransa ve Türkiye arasındaki uzun bir geçmişe dayalı ilişkilerin taşıdığı öneme vurgu yapmak amacıyla, "kelimelerin yolculuğu", "insanların yolculuğu", "fikirlerin yolculuğu", "bilim, doğa, kültür", "gündelik yaşam, hem Türk hem Fransız", "olaylar ve tarihler" gibi kategoriler çerçevesinde iki kültürün yakınlaştığı ve etkileştiği noktaları ele alıyor. Fransa’da ise Türkiye Mevsimi kapsamında da yer almakta.















Bana göre serginin en ilginç bölümü gündelik yaşamdaki kahvenin hikayesiydi. Kahvenin Osmanlılar'dan Venedik'e, Viyana'ya ve Fransa'ya yayıldığını hepimiz biliyoruz. Peki, kruvasan konusunda Osmanlı hilalinden esinlenildiği rivayetini duymuş muydunuz? Osmanlı ordusunun 1683'te Viyana'yı kuşatmasından sonra, savaş sırasında yaptığı casusluklar karşılığında Georg Kolschitzky'ye Osmanlı'nın geride bıraktığı yüzlerce kahve çuvalı ve kahvehane açma izni verilmiş. O da Viyana'da adı Mavi Şişe (Zur Blauen Flasche) anlamına gelen bir kahvehane işletmeye ve kahveyi süzerek, sütle ve balla karıştırarak değişik şekillerde servis etmeye başlamış. Kahvenin yanında da Osmanlı bayrağına atfen hilal şeklinde pişirdiği çöreklerden veriyormuş. Kruvasanın Fransa'da yaygınlaşması ise Avusturya asıllı kraliçeleri Marie Antoinette sayesinde olmuş. Hatta o kadar yaygınlaşmış ki günümüzde dahi hâlâ Fransız kahvaltısı dendiğinde akla kahve ve kruvasan geliyor.

Serginin kelimelerin yolculuğu bölümü de dilimize geçen Fransızca kökenli kelimelerin çokluğunu görmek açısından ilgi çekiciydi. Gerçi biz bunu son gezimizde fazlasıyla düşünmüş ve uzun bir liste çıkarmıştık. Onun dışında bilim, doğa, kültür bölümünde yer alan Ara Güler'in İstanbul Akasyası adlı fotoğrafına bayıldığımı söyleyebilirim. İnsanların yolculuğu kısmında ise 1888 tarihli Şark Ekspresi afişi ve orada İstanbul yerine Constantinople adını görmek tuhaf duygular uyandırdı içimde. Bu müthiş şehrin yüzlerce yıl önceki bambaşka hayatını düşündüm. Ve müthiş uyum kabiliyetini... Ve hiç yitirmediği cazibesini... Ve gerçekten de dünyanın sayılı etkileyici şehirlerinden biri olduğunu... (Ve bunun tadını çıkarmak gerektiğini...O yüzden izninizle kaçıyorum ben! :))

2 yorum:

Bellek Kutusu dedi ki...

İlk fırsatta gideceğim, paylaşım için teşekkürler:)

Imge dedi ki...

Rica ederim Kutu'cum..:)