Çarşamba akşamı sonunda Fatih Akın'ın Soul Kitchen filmini izledik. Eksik kalmayayım ben de yorumlarımı yazayım diye geçtim bilgisayarımın başına. Etrafımdaki herkesten çok olumlu yorumlar aldığım bu filmi ben de keyifle izledim diyebilirim. Ancak galiba bu kadar çok olumlu yorum duymanın bir dezavantajı olarak beklentilerimi fazla yüksek tutmuşum, çünkü kendisini "beğendim ama bayılmadım" kategorisindeki filmler arasına yerleştirdim. Eğlencelik bir film. Yormuyor, zorlamıyor, akıp gidiyor. Aklımda kalan birçok noktadan biri filmin müzikleri. (Bundan sonra yazacaklarımı ise henüz izlememiş olanlar okumak istemeyebilirler. O yüzden dikkat!)
Diğer önemli bir nokta ise Birol Ünel. Onu izlemek her zamanki gibi çok keyifliydi. Canlandırdığı o tavizsiz, hafif çatlak ve yenilikçi şef tiplemesi de filmdeki favorimdi!
Kazantsakis kardeşler oyunculuk olarak çok başarılıydılar. Rollerine cuk oturan tipleri vardı. Ancak Zinos'taki peygamber sabrı, iyiliği ve naifliği, yaşadığı her türlü fiziksel ve duygusal olumsuzluğa rağmen yıkılmayıp, bu kadar ayakta kalmasını biraz abartılı buldum. Film boyunca devam eden bel ağrısı oturduğum yerde bana fenalıklar geçirtti. En sonunda Yunanlının bel ağrısına Türk oğlu Türk Kemik Kıran Kemal'in deva olması da manidardı. :)
Uğur Yücel, küçük bir rol olan Kemik Kıran Kemal rolünde her zamanki gibi süperdi. Kırık çıkıkçı kemik kıranın hastalarını kabul ettiği ortam, çaycı teyze, çay bardakları ve tepsisi, halılar, sedirler ve falzasıyla içe dönük yaşam tarzının yansıtılma şeklini de başarılı bulduğumu söyleyeyim.
Illias'ın sevgilisinin kendisinin bir hapishane mahkumu olduğunu kardeşinden duyduğunu öğrendiğinde boynundaki haç kolyeyi çıkarıp, kardeşinin Soul Kitchen'ı kendisine devredeceğini öğrendiğinde yeniden boynuna takması filmdeki hoşuma giden detaylardan biriydi.
En sonunda Neumann'ın da hapse girmesi, babaannenin cenazesi, açık artırmada teklif verenlerden birinin boğazına kaçan düğme sonucu öksürük krizine tutulması ve o arada Zinos'un teklifi 15 EURO (!) daha artırarak Soul Kitchen'ına kavuşması gibi bölümleri de fazlasıyla abartılı bulduğumu ve gözüme battıklarını da belirteyim.
Neyse, sonuçta keyifle izlenebilecek bir Fatih Akın hikayesi. Ellerine sağlık diyor ve huzurlarınızda kendisini tebrik ediyorum. Ama sinemada kaçıracak olursanız evde DVD'sini de aynı keyifle izleyebileceğiniz filmlerden biri Soul Kitchen. Benim ruhuma iyi gelen ise yine Astoria'daki Cinebonus oldu! (Gerçi Segafredo sıcak çikolatam yine kalmamıştı ama olsun.) Zaten o kıpkırmızı ortamına oldum olası bayılırım oradaki sinemanın. Cinebonus rahatlığı ve kalitesi de tartışılmaz. Bir de o kırmızı tuvaletler yok mu?! İnsan o kıpkırmızı duvarlar, aynalar ve ışıklar arasında pek bir artiz hissediyor kendini. Aynaları da kesin zayıf gösteriyor. Benden söylemesi.:)
6 yorum:
Selaaaam, tesadüf işte kaç yıldır aynı yere gidiyoruz sanal ortamda denk geldik :)) bana yorum bırakmana çok sevindim böylelikle bende senin güzel blogunla tanıştım. sevgiler
Gerçekten de öyle oldu. Internet'in güzel sürprizlerinden biri diyelim..:)
Görüşürüz..
http://sinekiyatri.blogspot.com/
adresinde filmle ilgili yorumlarim var.. yazinizi begendim.
film kategori olarak "komedi" sinifinda.. tesaduflerin abartili olmasina buna bagliyorum..:)
Selamlar.
Merhaba,
Blogunuza göz attım. Yazınızdan sonra da filme daha olumlu gözlerle bakmaya başlamış olabilirim..:) Takibimdesiniz..
Sevgiler..
Fatih Akın filmini John Lennon'un şu cümlesiyle tanımlamış:"Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir " İzlemeye değer bir film olmuş gerçekten de.
Svg,
Seda
Seda,
Filmle ilgili en sevdiğim şeylerden biri de bu söz olmuştu, ama yazmayı unutmuşum. Eklediğin ve hatırlattığın için teşekkürler..:)
Sevgiler.
Yorum Gönder