Son iki haftadır fazla gezdiğimin farkındayım. Nedeni ise öncesindeki iki ay boyunca her günümü çeviri yaparak geçirmiş olmam! O yüzden bir süre mola verdim ve notlarımın arasında olan yerlerden başladım. Onlardan biri de Burhan Doğançay Müzesi'ydi.
Burhan Doğançay'ı İstanbul Modern'deki birkaç eserinden, Murat Ülker'in satın aldığı 2.7 milyon lira değerindeki Mavi Senfoni'sinden ve Milas'taki bir lastik tamircisinin dükkanından ilham alarak ortaya çıkardığı Taş Duvar'ından tanıyordum. Görüldüğü üzere hakkında pek de bilgi sahibi değildim.
Daha sonra nereden duyduğumu hatırlamıyorum ama Burhan Doğançay'ın Beyoğlu'ndaki tarihi bir müzeyi Türkiye'nin ilk çağdaş sanat müzesi olarak açtığını duydum. Müzenin açılış tarihi 2004, kendi duyduğum tarihi hatırlamıyorum, ama o zamandan beri gezmek istediğim yerler arasında bulunan bu yeri daha yeni görebildim.
Dört (küçük) katlı müzeyi sanatçının babası Adil Doğançay'a ayrılan yarım kat ve Burhan Boğançay'ın erken dönem eserlerinin bulunduğu yarım kattan oluşan en üst kattan gezmeye başlamalısınız. Zaten Burhan Doğançay'ı ve işini çok severek yaptığı belli olan ilgili, güleryüzlü ve bilgili görevli Cumali Bey sizi yönlendirecektir.
1900'de doğan Adil Doğançay genellikle tuval üzerine yağlıboya çalışmış ve empresyonist manzaralar, deniz resimleri ve natürmortlar yapmış. Müzede sergilenen eserlerinin çoğu 1940 ile vefat ettiği 1990 yılları arasında yapılmış. Doğayı “en büyük öğretmeni” olarak nitelendiren sanatçı, eserlerinin çoğunu açık havada üretmiş. İlk resimde onun resimlerinden bazılarını görüyorsunuz.
Dördüncü katın diğer yarısı Burhan Doğançay'ın 1950 ile 1965 yılları arasında yaptığı erken dönem resimlerinden oluşuyor. Fransa'daki öğrencilik yıllarında, dünyanın çeşitli yerlerine yaptığı gezilerde (120 ülke gezmiş) ve New York'ta yaptığı bu resimlerin büyük çoğunluğu özel koleksiyonlarda yer aldığı için bu bölümde çok az resim bulunuyor. Gizoş'la birlikte bu bölümün en sevdiğimiz eseri olan "Sessiz Gemi" adlı tabloyu aşağıda görebilirsiniz. En alttaki resmin sağ alt köşesindeki "Nüfus Patlaması" adlı eseri de erken dönem çalışmalarından.
Sonraki katlarda Burhan Doğançay tarzını daha açık ve net bir şekilde görebiliyorsunuz. Kent duvarlarına duyduğu hayranlığı değişik yorumlarla ortaya koyan Doğançay, ağırlıklı olarak ‘kolaj’ çalışmalarıyla tanınıyor. Binaların işlevsel bir parçası olan kapılar, duvarların da bütünsel bir bölümü olduğu için kapılar da sanatçının ilgi odağı olmuş. Kapılara, renklere, graffiti çeşitlerine veya eserlerine dahil ettiği objelere göre duvarları yeniden üretiyor. Duvarlardan topladığı afiş ve objeler de eserlerinin ana bileşenleri arasında. Kurdeleler Dizisi de (aşağıdaki resimde sol altta örneklerini görebilirsiniz) kent duvarlarıyla ilgili 70’ler ve 80’lerdeki yorumunu bize sunuyor.
Bana göre sanatçının en ilgi çekici bir başka serisi ise 1990'dan bu yana devam ettiği Çifte Gerçekçilik serisi. Bu kapsamdaki eserlerde üç ana unsur bulunuyor: duvarlarda bulunan gerçek nesneler, ışık ve gölge. Bazı eserlerinde gölgelerin gerçek mi yoksa çizilmiş mi olduğunu anlamak mümkün değil. Yukarıdaki resimde prizlerin ve anahtarların asılı olduğu duvarlar da bu serinin örneklerinden. Koniler Serisinde de çok hoşuma giden çalışmalar olduğunu söylemeliyim. Duvarlara asılan posterlerin dış hava koşullarıyla ve insan dokunuşlarıyla kıvrılarak koni şeklini almasından yola çıkarak oluşturduğu çalışmalarının müzedeki örneklerindne en beğendiğimi ise yukarıdaki fotoğrafın üst sırasının ortasında görebilirsiniz. Siyah-beyaz ve kırmızı ojeli tırnakların birleşimi harika olmuş, değil mi?
Burhan Doğançay'ı hepimiz tanıyoruz, ama ne kadar muhteşem bir değere sahip olduğumuzun yeterince farkında mıyız dersiniz? Örneğin onun 2005’ten bu yana her yıl 1500 okuldan 8-14 yaşlarında ortalama 7000 öğrencinin katıldığı bir resim yarışması düzenlediğini ve kazananları Paris ve Londra'ya sanat gezilerine gönderdiğini, eğitime sanat üzerinden destek vermeye çalıştığını biliyor musunuz? 2000'in üzerinde eseri olduğunu, bunların pek çoğunun yurtdışındaki müzelerde sergilendiğini, yurtdışında Türkiye'de olduğundan daha fazla tanınmasına rağmen açtığı müzeyle ya da az önce bahsettiğim türden etkinliklerle kendi ülkesine sırf kendi olanaklarıyla ne kadar büyük katkılarda bulunduğunu biliyor muydunuz? İçi pırıl pırıl ve son derece modern olan bu şirin tarihi apartmanın içindeki müzeye sanatçının eşi Angela Hanım'ın elinin değdiğini ve her sene değişiklikler yapmak üzere elini değdirmeye devam ettiğini biliyor muydunuz? Sayfalar dolusu başarıya imza atmış bir sanatçımızın müzesini açıldığından bu yana ziyaret edenlerin yüzde doksanını ülkemize gezmeye gelen turistlerin oluşturduğunu? Sizce de yapılması gereken çok açık değil mi?
İyi ki varsın Burhan Doğançay! Ellerine, emeklerine, özverine ve o genç bakışına sağlık! New York, Bodrum ve İstanbul üçgeninde upuzun ve çok sağlıklı nice yıllar geçirmen ve ruhumuza hep iyi gelmen dileğiyle...
Müzeyi gezmek için Balo Sokak No:42'ye gidiyorsunuz. Krokiye müzenin web sayfasından ulaşabilirsiniz. Gittiğinizde Cumali Bey'e de selamımızı iletin, olur mu?
2 yorum:
Çok merak ettim şimdi , güneşli bir İstanbul gününde gezilesi ...
Teşekkürler.
Dışavurum,
Rica ederim. Hatta ne mutlu bana. Şimdiden müzeye bir kişi daha kazandırmış oldum..:) Sevgiler.
Yorum Gönder