Lizbon'a gidecek olan herkes mutlaka "Aman, sakın Avrupa'nın en Batı ucuna gitmeyi unutmayın.. Okyanusun bittiği yer... Kayalıklar, muhteşem bir manzara ve alabildiğine okyanus... Düşünsene Avrupa kıtası bitmiş, artık o doğrultudaki en yakın kıta Amerika!" falan diye gaza getirilecektir. Siz siz olun gaza gelmeyin! Ya da gaza gelecekseniz bile önce koşullarınıza bakın, sonra gaza gelin! Ne mi demek istiyorum? Hemen anlatayım.
12 EURO'luk turist biletiyle Sintra'ya gelip, o şirin kasabaya doyamadan yeniden otobüs duraklarına geldiğimizde saat 14.00 olmuştu. Cabo da Roca'ya 45 dakikalık bir yolumuz olduğunu biliyorduk ama otobüsün saat 15.00'te kalkacağını bilmiyorduk. Neyse oralarda ufak bir barda bir bira molası daha vererek otobüsü bekledik. Tek bir otobüs kalkıyordu ve şansımıza ergen erkeklerden oluşan bir okul grubu da o otobüsü bekliyordu! Çoğu ayakta kalan 15 yaş grubu bıyıkları yeni terleyen horoz sesli bir erkek grubuyla aynı otobüste, virajlı yollardan geçerek, adeta sıcaktan buharlaşmak üzereyken Avrupa'nın en batı ucuna vardık. Saat 15.45 oldu bile!
Neyse, otobüsten inince bir hevesle hemen karanın bittiği noktada bulunan o kocaman haçın olduğu dikilitaş benzeri şeyin önünde resimler çektirdik. 140 metre yükseklikten manzarayı izledik (ki hiç de şanslı bir gün değildi buradaki vahşi manzarayı izlemek için çünkü okyanusun bile göl gibi durgun olduğu sıcacık bir gündü! Oysa fırtınalı günlerde muhteşem bir manzaranın ortaya çıktığı söyleniyor). Uçurumun bir o ucuna bir öbür ucuna yürüyerek kayaların şekillerini zihnimize kazıdık ve en fazla yarım saat geçtikten sonra da yeniden otobüse binerek şirin bir sahil kasabası olan Cascais'ye gitmeye karar verdik.
Ama o da ne? En yakın otobüs saati 17:45! Ve resimlerden de gördüğünüz üzere kelimenin tam anlamıyla dağın başındayız! Lizbon fiyatlarının iki katının geçerli olduğu uyduruk bir hediyelik eşya dükkanı ve onun kafe sayılabilecek yeri ile küçük bir turizm information kulübesi dışında hiçbir şey yok etrafta! Evet, sayın seyirciler İmge & İso'nun mahsur kalışına tanıklık ediyorsunuz şu anda! Resmen dağ başında güneş altında iki saat geçirmek zorundayız! Gidip biraz daha resim çekelim, su alalım, dondurma alalım, biraz da deniz fenerine doğru yürüyelim, hangi dalganın daha büyük olacağına dair bahse girelim, kayaların üzerinde artistik pozlar verenlerle dalga geçelim, eyvah eyvah ergen veletler de aynı otobüste olacaklar, yarım saat önce gidip kuyruğa girelim de ayakta kalmayalım derken iki saate yakın zamanı Cabo da Roca'da geçirmeyi başardık.
Sonunda bu kez daha az virajlı ve daha kısa bir otobüs yolculuğu sonrasında kendimizi çok şirin bir kasaba olan Cascais'ye attık. Tabi saat 18.15 olmuştu. Cascais'den ayrıca bahsedeceğim, ama bu yazının ana fikrini bir kez daha vurgulayacak olursak: Cabo da Roca için en fazla yarım saat yeterlidir! O yüzden oraya araba kiralayıp gitmenizi öneririm. Turist biletlerinizi de Sintra ve Cascais için kullanın ve bu iki kasabanın da ayrı ayrı tadını çıkarıp, şirin butiklerinden bol bol alışveriş yapın derim. Buradaki dükkanlarda Lizbon'daki hediyelik eşyacılara göre çok daha güzel, uygun fiyatlı ve bol çeşit vardı. Biz kaçırdık, içimizde kaldı, siz kaçırmayın da bu bloga not düştüğüm deneyimlerim başkalarının işine yaradı diye sevineyim en azından, olur mu? :)
Sırada Cascais var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder