Cascais

Cascais çok şirin bir sahil kasabası. Bir önceki yazımda bahsettiğim Cabo da Roca faciasından dolayı buraya ancak saat 18:00 gibi gelebildiğimizi biliyorsunuz. O yüzden gündüzünü ve butiklerini kaçırdık! Benim "içinde palmiyelerin olduğu her şehir güzeldir" teorime çok uygun, marinası, plajları, yazlık evleri, büyük oteller zinciri, balık lokantalarıyla havanızı değiştiren bir yer. Hani sanki bikini, şort veya asklı elbise ve flip-flop terlikler dışında her şeyin göze batabileceği sıcak kasabalardan biri burası.














Uzun yıllar küçük bir balıkçı kasabası olarak varlığını sürdüren Cascais, 1807'de Fransızların istilasına uğramış. 1870 yılında Kral I.Lui yazlık konutunu buraya taşıyınca Cascais diğer aristokratlar tarafından da tercih edilmeye başlanmış ve konak benzeri yapıların yapımı birbirini izlemiş. Bu güzel kasabada görülmesi gereken en önemli noktalardan biri de Boca do Inferno. Bu ismin anlamı Hell's Mouth yani Cehennemin Ağzı! Burası da yine fırtınalı havalarda çok daha güzel görüntülerin olduğu ama bu nispeten durgun haliyle bile etkileyici olan güzel bir manzara izleme noktası. Hatta bir türlü ayrılamadık bile diyebilirim. (Ah, Cabo da Roca, aaah! Yaktın bizi! Biz ne güzel burada daha uzun zaman geçirirdik!)














Neyse, en azından güneşi burada batıracak kadar zamanımız oldu. Saat 19:30 gibi buradan ayrılarak limandaki lokantalardan birine oturduk. Bizdeki sahil kasabalarında yaka paça sizi içeri çekmeye çalışan ve 'Buyruuoonn!' diye bağıran garsonlara benzer garsonlardan çığırtkanlık düzeyi en az olanı seçerek karnımızı doyurduk. (Yanımızdaki Bulgar 'komşu'yla da maç muhabbeti kurduk ama sonra biraları açarken komşuyu hemen sattım, değil mi İso'cum? Adamcağıza Oyster Sami adını takıp, muhabbete devam etmemiz halinde bizi düşüreceği tuzaklarla ilgili senaryolar falan hani.. Galiba birayla Baileys karışımı buna neden oldu ama bir o kadar da iyi geldi yine de..:))

Gece 22:00 treninden önce son durak ilk resimde de gördüğünüz O'Neills adlı Irish Pub oldu. Günün yorgunluğunu lezzetli dark biralar ve her bira fırtı arasında aldığımız Baileys yudumlarıyla attıktan sonra yarım saatlik bir tren yolculuğuyla yeniden Lizbon'a döndük.

Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi 12 EURO'luk turist biletlerinizle yalnızca Sintra ve Cascais'ye gidin derim. Ama nasılsa beni dinlemeyecek ve Avrupa'nın en batı noktasını görmeye gideceksiniz. O yüzden Cabo da Roca'ya araba kiralayarak gitmenizi öneririm. Boşa zaman kaybetmemiş olursunuz. Bu arada bir de kumar meraklıları için aynı güzergahta Estoril adında bir kasaba olduğunu ama bizim onu programa bile almadığımız için nasıl bir yer olduğu konusunda hiçbir fikrim olmadığını da belirteyim.

Lizbon'la ilgili son yazım da yeme-içme yazısı olacak. Ondan sonra bu güzel şehirle ilgili yazı dizimi de tamamlamış olacağım. Yeni rota neresi, diye soranlar için şu an önümüzde yaz tatili planları dışında hiçbir şey olmadığını, sonbaharda 2010-2011 gezi planını oluşturmaya başlayacağımı söyleyeyim. Artık yazın tadını çıkarma zamanı geliyor. Yaşasın, şapkalı, sandaletli, güneş kremli hayat! :)

4 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Sevgili imgetan,

Cascais...geziniz harika fotoğraflarla ve verdiğiniz önemli bilgilerle gidip görmeye değer görülüyor. Nasıl imrendim anlatamam! benim gibi sık yurt dışına çıkan bir insan olarak ben uzun zamandır yurt dışı gezilerine çıkamıyorum!eşimin ısrarları ve tercihleri üzerine öncelikle görmediğimiz coğrafyalarla Anadolu gezilerimizi gerçekleştiriyoruz şu sıralar. Tamamlar tamamlamaz! sonrasında yurt dışına çıkacağız inşallah:)

Bu güzel paylaşımlar için teşekkürler...

Sağlığınız ve huzurunuz daim olsun ve siz gezip gördüklerinizi hep bizlerle paylaşmaya devam edin...

Esen kalın...

Imge dedi ki...

Esmir,

Yazımı beğendiğinize sevindim ve umarım yurtdışı gezilerine yeniden başladığınız dönemlerde yazdıklarımdan yararlanırsınız. Siz de Anadolu turunun tadını çıkarın bu arada.. :)

Sevgiler..

Nevbahar dedi ki...

Sevgili İmge,
Biraz bütçeler hakkında bilgi verebilir misin? Nasıl gidilir detayları? Çok beğendim yazını. Bundan sonra daha sık takip edeceğim..

Imge dedi ki...

Nevbahar,

Aslında son üç Lizbon yazısında tek bir gün içinde yaptıklarımız anlatılıyor. O yüzden burada ayrıca bahsetmeyi unutmuşum Cascais'ye nasıl gidildiğinden. Lizbon'dan yarım saatlik bir tren yolculuğuyla hem Sintra'ya hem de Cascais'ye gidilebiliyor ve çok sık tren kalkıyor. Biz o gün içinde birçok yere gidebilmek için 12 EURO'luk sınırsız turist biletlerinden alıp birkaç durak yaptık. Tek yöne gidiş geliş eminim çok daha ucuzdur.

Başka şeylerle ilgili bütçe detaylarını sormak istersen sağ üst köşedeki mail adresimi de her zaman kullanabilirsin.

Sevgiler..