İplerdeki Çamaşırlar, Yokuşlar, Tramvaylar ve Fado...

Geçen hafta Pazar günü İso'cumla birlikte uçtuk biz uzaklara... Akdeniz'e kıyısı olmayan bir Akdeniz sıcağına... Tarlabaşı, Cihangir, Galatasaray benzeri ara yollarındaki derme çatma eski apartmanlarıyla, balkonlardan sarkan çamaşırlarıyla, nostaljik tramvayıyla, bir an bile yüzünü bizden esirgemeyen güneşiyle, binbir çeşit deniz ürünüyle, hüzünlü insanlarına yakışan hüzünlü müziği Fado'suyla İber Yarımadası'nın en merak ettiğim şehirlerinden biriyle tanıştım geçen hafta... Lizbon'la tanıştık ve ona kesinlikle bayıldık!

Her zamanki gibi biletlerimizi aylar öncesinden millerle almıştık. Otelimizi ise Booking.com'dan ayırtarak 3 yıldızlı birçok otelden daha iyi bir fiyata 4 yıldızlı Hotel Fenix Lisboa'da kaldık. Lizbon'a gideceklere bu oteli kesinlikle öneriyorum. Eduardo VII Parkının hemen bitiminde Marques de Pompal meydanında bulunan otelin merkezi konumu, fiyat-kalite oranı, çalışanları, temizliği, önünde metro durağının olması ve geniş odaları gibi pek çok avantajı olduğunu söylemeliyim. Eğer bizim gibi aylar öncesinden gün ayarlama şansınız olursa iyi fiyatlar yakalayabileceğinizi de düşünüyorum. O yüzden aklınızda olsun. (Aşağıdaki resimde Eduardo VII Parkı'ndan çekilmiş beni ve hemen solumda zumlanmış otelimizi görebilirsiniz.)














Küçücük bir şehir olan Lizbon'da hemen hemen her yere yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ama Lizbon hakkında genel bir fikir edinmek adına ilk gün 28 numaralı tramvaya binerek şehrin içinde koca bir daire çizebilir ve çevreyi tanıyabilirsiniz. Havaalanına gidiş-dönüşü ya da geç saatlerde biten bir Fado gecesinden sonra ulaşım aracı bulamayacağınızı düşünerek bunalmanıza hiç gerek yok, çünkü Lizbon'da taksi fiyatları çok uygun. Havaalanından şehir merkezine yaklaşık 10-12 EURO'ya gelebilirsiniz. Şehir içinde ise maksimum 5 EURO ödeyeceğinizi söyleyebilirim.

Havası gibi insanları da çok sıcak, yardımsever ve rahat bu şehrin. Nüfus oldukça yaşlı. Kalenin eteklerinden denize kadar inen ve bence Lizbon'u en çok tanımlayan ara sokakları da kapsayan Alfama bölgesindeki yaşamları görünce hayretler içinde kalabilirsiniz. Koca bir şehrin göbeğinde sürdürülen köy yaşamı! Derme çatma köy evleri gibi bir ya da iki katlı yapılar, sadece perdeleri çekilmiş ama kapıları açık tahta giriş kapıları, evin önündeki küçücük alanda bir limon ağacı ve kümes, hangi çağdan kalma olduğu belli olmayan bir bakkal dükkanı, elindeki sepetinde kim bilir ne taşıyarak yokuşu ağır ağır tırmanan bir adam, taşlığının önünü süpüren yaşlı bir teyze... İnsana mutluluk veren o güneşli havasına rağmen aklımda bu hafif hüzünlü görüntüsüyle yer edecek şirin mi şirin bir şehirden geliyorum. Burnumda hâlâ iyot kokusu, damağımda mezgit, kalamar, sardalya ve şaraplarının tadıyla yazıyorum bu satırları sizlere...














Biraz kendime geleyim, Lizbon yazılarımın devamı da gelecek elbette. O yüzden bahar ve yaz ayları için bir gezi rotası olarak Lizbon'u düşünebilecekler benden ayrılmasınlar!! :)

7 yorum:

Unknown dedi ki...

Süperr :) Porto'ya uğradınız mı?

Ayşe Şakarcan dedi ki...

Ne güzel yapmışsınız:) Ben görmedim Lizbon'u ama birkaç yıl önce annemler gitmiş ve İstanbul'a çok benzetmişlerdi...

Imge dedi ki...

Ata,

Porto'ya uğrayamadık malesef, çünkü trenle 3,5 saat sürüyormuş. Günübirlik yapılabilecek bir mesafe değildi. Ama keşke ayarlama yaparken uçak biletlerini ve oteli ona göre ayarlayıp, birkaç gün de Porto'da kalıp dönseydik dedik içimizden. Yani porto bir başka bahara kaldı..:)

Ayşe,

Bazı noktalardan gerçekten çok benziyor İstanbul'a. Zaten Lizbon'a da yedi tepeli şehir diyorlarmış bu arada.

NzN dedi ki...

Çok cici, pek sıcak ve bir o kadar da bohem bir şehir benim için Lizbon.
Hele oranın yerlileri ile gece Alfama sokaklarına çıkınca kendimden geçmiştim. Ayrıca Super Bock Siye bir biraları vardı bu adamların o zamanlar. Hala var mıdır- denk geldin mi bilemem ama bizim o öğrenci sarhoşluğumuzla çok güldüğümüz bir anı olarak kalmıştır :))

Pazartesi pazartesi üstüne bir de ofiste olunca çok canım çekti çoook.....

Imge dedi ki...

Ofisteyken seni imrendirmeyi hiç istemezdim Nzn.. Ama Alfama sokaklarına ben de bayıldım. Ve Super Bock ve Sagres'te pek çok keyifli sohbetimize eşlik etti oradayken. :) Sevgiler..

Adsız dedi ki...

Valla sizin su yasadiginiz hayata cok ozeniyorum bir ODTU'lu olarak (aman nazarim degmesin).
Ne guzel, ommru ders calismakla gecmmis bir insan olarak, ve de yaptigim is geregi durmadan ders calisan bir insan olarak, bu postlari gordukce, mesaisi belli bir ise gecmeyi istiyorum, ama bunun icin bile 1.5 sene var en az. :((

Guzel gunler herkes icin olsun,

Sevgilerimle,

ayca

Imge dedi ki...

Ayça,

1,5 sene dediğin nedir ki? Çabucak geçer, hiç merak etme.. Biraz daha sık dişini ODTÜdaşım.. Sonra sen de kulübe katılırsın gibi geliyor bana.. :)

Sevgiler..