Renklere Aşık, Eğlenceli bir Latin Amerikalı: Botero

Cuma günü Dido'yla birlikte attık kendimizi Beyoğlu'na.. Önce Midpoint'in süper manzaralı terasında oturup öğle yemeğimizi yedik. Sonra Galatamoda standlarını turladık ve kendi çapımızda biraz moda eleştirmenliği yaptık! Bu arada Kolyekolik, takı standlarına takılmayı ve bir yandan eleştirmenlik yaparken bir yandan da kendisine tam da tarzı olan bir adet Simay Bülbül tasarımı heybe çanta almayı ihmal etmedi. Güle güle kullan Dido'cum! :) Oradan çıkışta Pera Müzesi'ndeki Botero sergisini gezdik. Sonra Clandestino'ya uğrayıp kendimize çok şirin birer yazlık elbise aldık. Pasajlarda biraz dolaştık. Ve en sonunda Marmara Oteli'nin altındaki Starbucks'ta kahvelerimizi içerek bu keyifli Beyoğlu turunun sonuna geldik.

Bu keyif turunun belki en en keyifli bölümlerinden biri olan Botero sergisinin detaylarına gelince:

Fernando Botero, 1932 doğumlu Kolombiyalı bir figüratif ressam ve heykeltraş. Latin Amerika kökeniyle gurur duyan sanatçı kendisini "yaşayan en Kolombiyalı sanatçı" olarak tanımlıyormuş. 21. yüzyılın en ilgi çekici sanatçılarından biri olan Botero'nun 64 eserinin yer aldığı bu sergiyi 18 Temmuz'a kadar Pera Müzesi'nde görebilirsiniz.














Müzenin üç katına yayılmış olan sergi altı bölümden oluşuyor: Uyarlamalar, Ölüdoğa, Boğa Güreşi, Sirk, Latin Amerika Yaşamı ve Latin Amerika Halkı. Uyarlamalar bölümünde Giotto, Piero della Francesca, Leonardo, Mantegna, Velázquez, Goya, Dürer, Rubens, Manet ve Cézanne gibi ustaların eserlerini yorumladığını görüyorsunuz. Ölüdoğalar bile bildiğiniz ölüdoğalardan çok farklı. Onun o abartılı, fantastik ve renkli tarzı her resminde açıkça görülüyor. Botero boğa güreşi ile ilgili de şunları söylemiş: "Boğa güreşini çizmeye cesaret ettim, çünkü bu konuyu çok iyi biliyordum. Bir konuyla benliğiniz arasında güçlü bir ilişki yoksa, o konuyu çizemezsiniz." Hatta bu konuyla o kadar ilgili ki kendini matador olarak çizdiği Otoportre'sinden de bunu anlayabilirsiniz (üstteki resim).














Serginin en sevdiğim bölümleri ise Sirk ve Latin Amerika Yaşamı ve Halkı oldu. Ressamın capcanlı, rengarenk ve özgün tarzının belki de en açık seçik belli olduğu bölümler de bunlar. Sirkin "çok güzel ve zamandan arınmış bir konu" olduğunu belirten Botero, biniciden cambaza, kaplan ve aslan terbiyecisinden upuzun ayaklıklarla yürüyen palyaçolara, filden atlara ve develere kadar çok çeşitli görüntüler sunuyor bize. Ağzımız açık bakıyoruz renklere aşık olan bu büyüleyici ellerin yarattığı eserlere.

Latin Amerika temalı bölümlerdeki renk kullanımını anlamak pek de zor olmasa gerek. Renkli bir halkın insanlarını ancak böyle renkli ve kendi içlerinden bir sanatçı resmedebilirdi sanırım. İçen, eğlenen, dans eden, plajları dolduran, kağıt oynayan, müzik yapan, aşkla dolu olan ve hatta intihar eden (!) capcanlı insanlar duruyor karşımızda. Yıllarca New York'ta ve Avrupa'da yaşamış olan Botero, o yılların Latin Amerikalı ruhunda hiçbir şeyi değiştirmediğini söylemiş. Galiba bu konuda çok haklı.. Zaten tablolarından yansıyan sıcaklık da bunun kanıtı gibi adeta...














Bu arada Botero'nun hayatı ve sergi bölümleri ile ilgili duvarlardaki yazıları okuyarak sergiyi gezerken tam da aklımdaki sorunun yanıtını da o duvarlardan birinde buldum. Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Resimlerde bir boyut abartısı göze çarpıyor! Hatta çizdiği figürlerin hepsinin de (kendi otoportresi dahil) maşallahı var diyebiliriz! Tam da "Neden insanları böyle şişman çiziyor acep?" diye sorarken kafamı kaldırdığımda Botero'nun bu konuyla ilgili yanıtını kendi ağzından öğrenmiş oldum:

"Hayır, şişman insanların resmini yapmıyorum! Biçem açısından amacım boyutları genişletmek. Böylece daha fazla renk kullanımını mümkün kılacak şekilde alanı artırabiliyor ve dile getirmek istediğim biçim duygusallığını, zenginliğini ve dolgunluğunu daha iyi aktarabiliyorum."

Boşa demiyorum renklere aşık ve eğlenceli bir adam diye.. :) Kendisiyle henüz tanışmadıysanız 18 Temmuz'a kadar mutlaka bir fırsat yaratıp tanışın derim. Botero ,kesinlikle ruhunuza iyi gelecek.

İyi haftalar..

5 yorum:

Kolyekolik dedi ki...

İyiki Cuma ve Cumartesi o kadar eğlenmişiz..Böyle mutsuz, insanı endişelere, hüznü boğan bi haftaya başlayacağımızı nerden bilirdik ki..

Imge dedi ki...

Doğru söze ne denir..:(

billur dedi ki...

Biz de arkadaşım Gülda ile bu hafta sonu Botero'ya gideceğiz bir aksilik olmazsa.Bakalım nasıl bulacağım. Düşüncelerine/yargılarına güvendiğim bir blog yazarı umduğu kadar etkilenmediğini yazmış.Ama bir ara Berlin'e gittiğinde açık havada sergilenen heykellerine bayıldığını ifade etmiş. Biz de sizi taklit edip güzel bir beyoğlu yaşamayı istiyoruz.

Şimdi çok alakasız bir şey yazacağım, yalnız haddimi aştığımı düşünmeyin lütfen öyle bir niyetim yok. Hani blog sayfasının üstünde bir sürü küçük resim var ya...Hani bir de süper vücutlu spor yapan bir kız var. Onun resmini daha az görünür bir noktaya koysanız da örneğin ekmekleri yukarı çekseniz diyorum. Çünkü genelde blogunuzu ofiste öğle yemeği esnasında açıp bakıyorum/okuyorum ve tam ağzıma okkalı bir ekmek dilimi götürecekken kızı görünce...bozuluyorum!Bilmem anlatabildim mi?:))))

Sevgiler
billur

Seda Cürgül Kaya dedi ki...

Pazar günü rehber eşliğinde gezme fırsatı buldum sergiyi. Bir nebze daha iyi ve doğru anladığımı düşünüyorum Botero'yu.

Svg,

Seda Cürgül Kaya

Imge dedi ki...

Billur,

Biraz geç oldu ama umarım o güzel Beyoğlu gününü geçirebilmişsinizdir..

Sporcu kız resmiyle ilgili önerilerini de dikkate alacağımdır..:)

Seda,

Rehberli gezi de iyi fikirmiş bak.. Çok iyi yapmışsınız gerçekten de..
Sevgiler..