1 Film & 1 Kitap: Chloe & Sergüzeşt

Uzun zamandır yaşamadığımız bir şeyi yaşayarak yaz mevsiminde sinemaya gittik. Hem de benim sayemde! Diyorum ya bu sene çok farklı bir yaz yaşıyorum. Julianne Moore, Liam Neeson ve Amanda Seyfried'ın başrollerini oynadıkları Büyük Hata-Chloe filmini izledik geçen Cuma akşamı. Film 18+ izleyicilere yönelik ama o kadar şiddet, gerilim, cinsellik içeriyor mu emin değilim. Yani şiddet ve gerilim yönü bence çok zayıf ama Julianne Moore'un yaşına rağmen muhteşem fiziğiyle rol aldığı cesur bir sahne var ki "asla öpüşmem, sevişmem" diye marifetmiş gibi açıklamalar yapan "oyuncuların" görmesi gereken cinsten diye düşünüyorum.














Neyse... Gelelim filmin konusuna. Her biri kendi alanında başarılı, dışarıdan bakıldığında "mükemmel aile" tablosu sergileyen ama kendi içlerinde iletişim kopukluğu yaşayan üç kişilik zengin bir aile var başrolde. Üstelik karı-koca orta şiddetli orta yaş bunalımları yaşıyorlar. (Çocuk da eksik kalmıyor ve ergen bunalımı yaşıyor, ama filmle ilgisi olmadığı için bu noktayı pas geçiyorum.) İşte bu orta yaş bunalımı sırasında kadının kocasının Miranda adlı bir kız öğrencisinden telefonuna gelen bir mesajı görmesiyle birlikte içine bir kurt düşüyor: kocam beni aldatıyor mu? Aldatıp aldatmadığından emin olmak için de adamın peşine bir fahişe takıyor!

Filmden çıkarılan ana fikirler: İletişim kopukluğu yüzünden ufacık sorunlar öldürücü boyutlara ulaşabilir! Kadının yaşadığı orta yaş bunalımı erkeğe göre çok daha hastalıklı ve sapkınca olabilir! Kadının orta yaş bunalımı beyindeki sağlıklı düşünme merkezini de etkilemektedir. Öyle ki filmde gördüğümüz üzere kadın "Tiieeeyyyt, kim ulen bu Miranda denen küçük fahişe?" diye kocasına sormak yerine önce kendini yiyip bitirir ve sonra da daha büyük ve feleğin çemberinden geçmiş bir fahişeyi kocasına musallat eder! Kulağa mantıklı geliyor mu?

İzlerken sıkılmadım. Hem de onuncu dakikada filmin gidişatını olduğu gibi tahmin etmiş omlama rağmen. Filmin sonunu tahmin etmemde adının da büyük etkisi oldu. Kim çevirdiyse halt ederek Büyük Hata diye isim koyarsa olacağı bu zaten! Julianne Moore'un o yaşta ne kadar güzel göründüğünü, botlarını, haki yeşili hırkasını ve çantalarını ağzım açık izledim. Amanda'nın ise saç ve cilt kalitesine hayran oldum. Bence tüm karakterler oynadıkları role fazlasıyla gitmişlerdi. Ama yine de bana kalırsa yapacak daha iyi bir işiniz yoksa bu filme gidin derim.

Kitap önerim ise Türk klasiklerinden olacak: Sergüzeşt. Çerkez asıllı, dokuz yaşında, kul cinsi bir esir kızının Esirci Hacı Ömer tarafından hastalıksız olarak Mustafa Efendi'nin haremi için kırk Osmanlı lirası karşılığında hanımına teslim edilmesiyle başlıyor bu macera. Adı Dilber olarak değiştirilen küçük esirin hem o evde hem de sonraki evinde yaşadıklarının konu edildiği roman bir çırpıda okunuyor. Celal Bey'le yaşadıkları kısa süreli gönül ilişkisi, zorunlu olarak ayrılmaları ve her ikisinin de ayrı ayrı mutsuzluğa sürüklenmelerinin anlatıldığı hikayede kimi zaman ağlayabildiği kimi zaman kendinde ağlayacak gücü bile bulamadığı acılarına şahit oluyoruz çaresiz Dilber'in. Bu kısacık roman bittiğinde aklıma yer eden cümle de şu oluyor:

"Ağlamak uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan gücün çığlığıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen etkili sessizlik, en şiddetli acının yarattığı göz yaşlarından daha yakıcıdır."

4 yorum:

Ayşe Şakarcan dedi ki...

Chloe'yi biz de kışın film festivalinde izlemiştik. Julianne Moore'un güzelliği ve şıklığına hayran kalmıştım:)

Imge dedi ki...

Ayşe,

Ben de hayran oldum kadına..Aynı duyguları paylaşmışız demek ki..:)

Adsız dedi ki...

Yani bence hem kadınlar güzeldi hem de duyguları bize yansıttılar diye düşünüyorum.O filmi izledikten sonra bir çılgınlık da ben yapabilirmiyim acaba diye düşünüyorum :)

Derya

Imge dedi ki...

Vaaaay!! Cesur bir yorumla karşı karşıyayız! Sizi blogumda daha sık görmek isterim..:) Sevgiler..