Corinthia Club Hotel Tekirova

28 Ağustos ile 5 Eylül arasında Tekirova'daki Corinthia Club Hotel Tekirova'daydık. Her zamanki gibi yazın bir haftalık tatil köyü vazgeçilmezimizi ETS'nin erken rezervasyon kampanyasından yararlanarak aylar öncesinden ayarlamıştık. Ama bu seneki ilk tatil denemem (Haziran'da yazlığa gidiş) faciayla sonuçlandığı için aslında bu tatili de iptal etmeyi düşünüyorduk. Belki bilmiyorsunuzdur diye söylüyorum: ETS'de erken rezervasyon sigorta sistemi de bulunuyor. Yani "ben tatilimi aylar öncesinden alamam, planım bozulur, bir terslik olur, iptal etmem gerekirse param yanar" diye düşünenler yaklaşık 20 TL gibi bir ücret karşılığında tatillerini 3 gün öncesine kadar iptal etme hakkını da satın alabiliyorlar. Ben de az kalsın bu tatili iptal ettirecektim ki İso'cumun "Kendine gel , İmgoş! Yaşadığın tersliğin üzerinden neredeyse 3 ay geçmiş olacak. Hem burun kanaması, deniz ev güneş üçlüsünü birleştirip de kendine yaz fobisi yaratma," demesiyle Temmuz ayı boyunca hafiften gaza gelmeye başladım. Ağustos ayında kocamın telkinleri hafif dalga geçmeyle karışık bir hal almaya başlayınca daha da etkili oldu sanırım, zira İso'cum artık şöyle diyordu: "Senin ameliyat olduğun tarihte popoma burun diktirseydim, şu an oradan nefes alıyor olurdum!" Ya da Zone Reality'de bayılarak izlediğim Travma ve Kurtarma Çizgisi belgesellerindeki örneklerden yola çıkarak: "Adam karaciğer transplantasyonu geçirip 6. ayda futbol maçı yapıyor, sen deviasyon ameliyatının 3. ayında hâlâ denize girsem mi diye düşünüyorsun! Hahahahaha!!" Evet sevgili okurlarım, bu ağır tahrike kapılarak tatili iptal etmemeyi kabul ettim! Ve kendimi Tekirova'nın muhteşem denizinde buldum 28 Ağustos Cumartesi öğleden sonrasında.

9 günlük bu tatil benim için muhteşem bir tatildi, çünkü gerçekten de burnumla ilgili korkularımı yenmem için bu deneyimi yaşamam gerekiyordu. Ayrıca bunu bu yaz yaşamış olmak da hem korkularımı 2011'e atmamama hem de 2010'u deniz tatili yapmadan kapatmamama neden olduğu için güzeldi. O yüzden tesis, servis, deniz, hava ne olursa olsun benim için en önemli olan şey 6 Eylül'de İstanbul'daki hayatıma döndüğümde her şeyin yolunda olmasıydı. Ve çok şükür ki öyle de oldu. Hayatının bir anda alt üst olabileceği, önceliklerinin tamamen değişebileceğini bilerek yaşamaktan hiç haz etmediğimi de yeri gelmişken söyleyeyim. Bunun adı yaşlanma mı, olgunluk mu, farkındalık mı, her ne ise kendisinden hoşlanmıyorum! Ben rahat bir kaygısızlıkla, Aladağ'dan serin bir şekilde hayatımı sürdürebilmek, öyle bir zihniyete sahip olmak istiyorum ki bunun için de sanırım beyin transplantasyonu gerekiyor. Neyse, bu ayrı bir konu.

Gelelim İmge'nin gözlüğünden tesisin nasıl göründüğüne. Yine sizler için bir gizli müşteri titizliğiyle yaptığım değerlendirme sonuçları aşağıdadır:

* Tesisin en güzel yerinden başlayayım isterseniz: denizi ve Tekirova'daki konumu. Mavi bayraklı lacivert Tekirova denizinin dalgalıyken bile dibini görebileceğiniz bir berraklığa sahip olması gerçekten süper. Hani tekne turlarında durulan koylardaki deniz gibi bir denize iskeleden dalıyorsunuz. Ayrıca su sporları için ayrılan alan yüzülen alandan uzakta ve ayrı bir iskelede ve çevrelenmiş yüzme alanı oldukça geniş. Konum olarak da Tekirova'daki tesislerin tam ortasında yer alan, yeşili çok iyi korumuş ve Amara Dolce Vita gibi denize paralel kocaman bir ana bina dikmediği için de rutubetin olmadığı, esinti alan bir yer.















* Güneşleme alanlarının Amara gibi balık istifi sıralanmayı gerektirecek şekilde olmaması çok iyiydi. Herkes kendi kare şemsiyesinin altına yerleşip, dibindeki ailenin fısıldaşmalarına şahit olmadan güneşlenebiliyordu. Şezlong kapma yarışları yaşanmayan, hangi saatte giderseniz gidin boş şezlong bulabileceğiniz bir tesis olması ayrıca olumluydu.

* Odaların büyüklüğü, temizliği ve kullanışlılığı gayet iyiydi. Club odaları bir Yunan adası ya da değişik bir sahil kasabasının ara sokaklarında rastlayabileceğiniz şirin evlere benziyordu. Amara'dan biraz daha küçük ama kesinlikle daha kimlikli odaları olduğunu söyleyebilirim.

* Genellikle Kemer tatil köylerinde olduğu gibi dar alan tesislerindendi. Koca bir yürüyüş parkurundan geçip başka bir havuza, başka bir bara, binaya fazlan rastlamıyorsunuz. Her şey birbirine yakın ve az sayıda. Akşamları havuz başındaki bar dışında oturabileceğiniz keyifli bir alan yok. O yüzden mecburen o curcunada olmak zorundasınız. Ya da bizim gibi içkilerinizi alıp geceleri bomboş olan havuz şezlonglarına da gidebilirsiniz. Irish Pub ya da Jazz Club falan yok. Yani bir ana restoran, bir de ana bar olduğunu düşünün. A la carte'lardan ise balık, Meksika ve Uzakdoğu restoranları denenebilir.

* Bir tatil köyünün bence en önemli özelliklerinden biri de açık büfesidir. Ve Corinthia bu konuda benden geçer not alamadı. Açık büfeyi çok zayıf bulduğumu belirtmeliyim. Yemeklerde kırmızı et namına bir şey bulmak mümkün değildi. Kahvaltıdaki pankeklerin yarısının bozuk olduğu zamanlar oluyordu. Her şeyin her gün aynı yerde olması insanı bunalıma sokuyordu. Hatta şişe dizilmiş tavuklar ve altındaki pilav kabusumuz oldu diyebilirim! Kahvaltıda çıkan sosis sote soğuktu! Salata malzemeleri tazeliğini yitirmiş, turşular bozulmaya yüz tutmuştu. 30 Ağustos'ta yapılan Türk gecesinin mutfağı hayatımda gördüğüm en zayıf Türk gecesiydi. Mezelerin hepsini çok daha lezzetli yapacağıma Corinthia ile iddiaya girerim! :) Tatlılardan albenili hiçbir şey yoktu. Profiterol ve fondon çıktığı tek gün de saat 21.00'de tatlı büfesine gittiğimizde hepsinin yerinde yeller esiyordu. Zeynep adlı saygısız garsona içeride var mıdır diye sorduğumuzda da adeta süpürgeyle kovulmadığımız kaldı. Neyse, gereken şikayeti yaptık tabi ki (dikkate alıyorlar mı bilmem). Ve ertesi günü bir gün önceden kalan profiterol baş köşedeydi! Ve tadı berbattı! Ama sonuçta aç kalmıyordunuz elbette!

* Garsonlar genellikle güleryüzlü ve yardımseverlerdi. Aksanlar biraz bozuk olsa da kendi aralarında argo konuşmalarına şahit olsak da yukarıdaki maddede belirttiğim saygısız dışında onlarla ilgili kötü bir yorum yapamayacağım. Profesyonellikten uzak ama ellerinden geleni yapan servis elemanlarıydı. Neptün Bar en kalabalık yer olmasına rağmen oradakiler de ekstra sabırlı ve iyilerdi. Aklımda kalan isimler Ahmet (İtalyan'daki), M. Ali, Mehmet ve Faruk oldu. İşlerinin çok zor olduğunu düşünmedik değil tabi. Sabahtan akşama tatil köyünün değişik yerlerinde servis yapıyorlar ve bir de kaçık müşterilerle uğraşmak zorunda kalıyorlardı. Adamın birinin yanlışlıkla garsonun elindeki tabak tişörtüne değip lekelediği için "Bu ne adilik! Hemen yıkayıp getirsinler tişörtümü!" diye bağırarak üzerindeki tişörtü çıkarıp, atletiyle yemek salonunu dağıttığını gördük mesela. Üzerindeki leke de pudra şekeri lekesiymiş! Uçup gitti iki dakikada. Yine de iyi idare ettiler oradaki garsonlar durumu. O yüzden onlarla ilgili eleştirilerim genelde olumlu. (Zeynep hariç!)















* Animasyon, kaydıraklı havuz, SPA (burun korkusundan), su sporları (burun korkusundan), egzersiz (burun korkusundan) gibi konularda yorum yapamayacağım, çünkü hiçbiriyle ilgim olmadı. Animasyon ekibinin de kendi aralarında argolu konuşmalarını duyduk. Bence rahatsız edici bir durum.

* Bu tatil köyü için içkiyi ayrı değerlendireceğim, çünkü yemekten memnun kalmasak da içkilerinden memnun kaldığımızı söylemeliyim. Şaraplar sirke gibiydi ama onun dışındaki alkollü ve alkolsüz içkiler hiç de fena değildi. Özellikle rakı olarak Efe Rakı sunmaları bize pek çok olumsuzluğu unutturdu diyebilirim. İçip içip unuttuk işte! :)

"Önemli olan sağlık, başka hiçbir şey umurumda değil bu tatilde" diyerek çıktığım bu tatilde umurumda olanları ve olmayanları paylaştım sizlerle. Bu tesise bir daha gider miyim? Hayır. Sizlere tavsiye eder miyim? Hayır.
Bence bir tatil köyünün olmazsa olmaz iki özelliği çok iyi olmalı: deniz ve açık büfe. Dolayısıyla burası zaten kafadan yüzde 50 eksik puanla başladı benim gözümde. İlla ki Tekirova'ya gideceksem, (Rixos'lara hayatta gitmeyeceğime göre) odaları daha rutubetli ve güneşlenme alanları daha kötü olmasına rağmen Amara Dolce Vita'yı tercih ederim. Ama sanırım seneye Kemer dışında bir yerler de deneyebiliriz. Neyse, sonuçta İmge'nin denizle buluşmasını kutladık bu tatilde. Her gün sabah ve akşam burnumu koruyan İso'cuma bir kez daha teşekkür ediyor ve ona şu şarkıyı ithaf ediyorum: "Burnum iyileşti, avuçlarında.. Bir tek İso'm olsun, bana bişey olmazz.." :)

8 yorum:

Unknown dedi ki...

Ben de yaklaşık 4 yıl önce hemen yanındaki Queen's Park Resort'ta kalmıştım, buradan daha küçük bir oteli ama yemekleri mükemmeldi diyebilirim. Hatta 5-6 tatil köyüne gittim en iyi açık büfe kesinlikle QPR'daydı ve senin de sevdiğin gibi yeşil Efe burada da vardı :) Aklında bulunsun derim :)

Imge dedi ki...

Ata,

QPR'ı da not ediyorum bir kenara ama daha sonrası için. Gelecek sene Fethiye ya da Marmaris keşifleri yapmak niyetindeyiz bakalım.. Tanrı'ya planlarımızdan bahsetmiyoruz ama, n'olur n'olmaz..:))

Sevgiler.

Unknown dedi ki...

O halde benim Fethiye notlarıma da göz atarsınız :)

Imge dedi ki...

Tabi ki..:)

Adsız dedi ki...

Corinthia hakkındaki olumsuz tüm yazılanlarda gerçek payı var. Türk gecesinde dahi kırmızı et göremediğiniz başka otel yoktur herhalde. Geçen yıl memnun kalmıştık. Ama bu yıl iyiki dostları göndermemişiz.

Imge dedi ki...

Bence de iyi yapmışsınız. Bundan sonra da önerirken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Sevgiler.

zeynep.cetinbag dedi ki...

sevgili imge, rixos olmaz demişsin nedenini merak ettim. tatil bakıyorum da, memnun kaldığınız başka bir yer var mıydı önerebileceğin?

Imge dedi ki...

Zeynep selam,

Rixos'a ilkesel olarak olmaz diyorum. Bu dönemde bazı yakın ilişkileri nedeniyle zaten yeterince cukka dolduran bir grup olduğu için benden para kazanmasalar da olur.

Amara Dolce Vita'yı önerebilirim. Club Voyage Belek'i (denizi dalgalı ve kumlu olsa da ) tesis olarak önerebilirim. Biz bu sene galiba Club Med deneyeceğiz, çok olumlu şeyler duyuyorum hakkında ama denemeden önermeyeyim. Bence bebişle tatil için tam kapsamlı bir tatil köyünden şaşmayın derim. Amara ve Club Voyage o anlamda size uygun gibi geldi bana..

Sevgiler..