"Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu zannederler."
Kitap böyle başlıyor. Ardından da baş kahramanının çocukluktan şimdiki krallık dönemine kadar olan hayatıyla ilgili bir derleme sunuyor okurlarına Ergün Poyraz. Ve bunu üç yıldır evi haline gelen cezaevindeyken, tutuklu haldeyken yapıyor. İsim ve kapak seçimi zaten harika. İçinde ise gündemi (sorgulayan bir zihinle) takip eden herkesin az çok bildiği ya da unutmuş olsa da hemen hatırlayacağı gerçek örnekler var. Elbette örneklerin konusunu ağırlıklı olarak yolsuzluklar, özgür sesler üzerinde kurulan baskı ortamı, bölücülerle, terörist devletlerle ve cemaatlerle yapılan işbirliği oluşturuyor. Yani okuduğunuz kitabın zaten yüzde 90'ını biliyor olabilirsiniz, ama yine de topluca hatırlamakta yarar var. Bugünkü kabinenin, servetleri alıp yürüyen ama devlete beş kuruş vergi vermeyen iş adamlarının, din sömürüsüyle insanları soyup soğana çeviren organizasyonların, yanardöner medya üyelerinin isimlerini ve onlarla ilintili olayları hatırlatmak açısından yararlı bir kitap bence.
Ama burada da göreceğiniz üzere başta Ahmet Hakan olmak üzere birçok yazarın da karalama kampanyasına maruz kalan bir kitap Takunyalı Führer. Ahmet Hakan'la yazarın karşılıklı olarak birbirlerinden pek hoşlanmadıklarını kitabın 87. sayfasından da anlayabiliyoruz. O yüzden belki de Ahmet Hakan'ın yazısı anlaşılabilir. Yandaş medyada zaten farklı bir sesin çıkması mümkün değil. Ama Tufan Türenç'in yorumuna şaşırmıştım mesela. Ergün Poyraz'ın tarzıyla ve kitapla ilgili benim de eleştireceğim bir nokta var, ama kitabın pespayelik ve rezillik olduğunu hiç de düşünmüyorum. Yine de RTE'nin soyu sopu, iyi futbol oynayıp oynamadığı, Kuran dersinden aldığı notun, annesi ve babasıyla ilgili yazarın öznel psikolojik çözümlemelerinin falan beni hiç ilgilendirmediğini söyleyebilirim. Bir de söylenti niteliğinde birtakım açıklamalar var ki eminim siyaset kulislerinde almış başını giden dedikodulardır, ama en nihayetinde dedikodu olduğu için yazılması doğru mu tartışılır. Tabi yazarın üslubunu da biraz Emin Çölaşan'a benzettiğimi söylemeliyim. O yüzden seveni çok olduğu gibi nefret edeni de bol olacaktır. Yine de genel olarak bakınca bu kitabın adamın yarattığı hayal ürünü bir hikaye olmadığı açıkça anlaşılıyor. O yüzden üslupla veya bazı yerlerdeki abartılarla ilgili eleştirileri de haksız yere suçlanarak 3 senedir cezaevinde tutuklu olan bir yazarın ruh haline bağlamak gerek bence. Aslında çok da zor değil yazarın satırlarına yansıyan o nefreti ve öfkesini anlamak!
Yine de anlamanın en iyi yolu öncelikle kitabı okumak olacaktır. Okuyup kendi kararınızı kendiniz verebilirsiniz. Sırada Hanefi Avcı'nın Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabı var. Nedense hiçbir yerde bulunamıyor! Ama Internet üzerinden almanız mümkün. Bir de Takunyalı Führer'e başladığım Pazartesi günü şu haberi gördüm ve bizim Führer'in maceralarını o gazla okudum. Belki de ondan daha çok sevmişimdir kitabı ve "helal olsun" diyorumdur yazarına. Tez zamanda kaleminin özgür bırakılması dileğiyle...
1 yorum:
Diplomasız sahtekar değilmi bu
Yorum Gönder