Yani bir büyülü bir de büyüsüz salt gerçeklik.. Ne demek istediğimi az sonra anlayacaksınız..
Büyülü gerçeklik, zamanında filmi de yapılan, taaa 1993'ten kalma, ama benim yeni okuduğum Acı Çikolata adlı kitabın yazarı Laura Esquivel'in bağlı olduğu akımın adı. Hem büyülü hem de gerçekçi olan bu akımın yazarlarından Paul Auster ve Gabriel Garcia Marquez'i de çok severim. Bu arada galiba akımın kendisini sevdiğimi düşünerek Isabel Allende ve Toni Morrison'u da denemeye karar verdiğimi söyleyeyim. Bu büyülü gerçeklik öyle bir şey ki göz yaşları sel olup evi yıkabilir, içine sevgi katılan bir yemek masadakilerin kendinden geçip bir bahane bularak kalkıp sevgilileriyle sevişmeye gitmelerini sağlayabilir ya da üzüntüsünden üşümeye başlayan bir kadının koca bir çiftliğin üzerini örtecek büyüklükte bir battaniye örmesine neden olabilir. Bu örneklerden büyülü gerçekliğin size göre olup olmadığını anlayabilirsiniz.
Acı Çikolata'da ise Meksika’nın küçük bir kasabasındaki bir çiftlikte yaşayan despot bir anne ve üç kızının yaşamı konu ediliyor. Hikayenin en önemli bölümünü ise geleneklere göre evlenmeyip annesine bakmak zorunda olan ailenin küçük kızı Tita ile Pedro'nun büyük aşkı oluşturuyor. Her ne kadar ben kitabın ortalarından itibaren Pedro'yu satmaya başlayıp, Tita ile John'un birlikte olmasını isteyerek (benim ki büyülü kısmı olmayan düpedüz gerçekçilik işte! bakmayın siz bana..:) ) okumaya devam etsem de Tita ve Pedro'nun yakıcı aşkının alevleri hiç sönmüyor. Hatta ta ki onları kavurup kül edene dek devam ediyor... Kütüphanemdeki yerini alan bu "içinde yemek tarifleri, aşk öyküleri, kocakarı ilaçları bulunan tefrika romanı" ben çok sevdim. Benim gibi hâlâ okumamış olanlara tavsiye ediyorum.
Bu arada kütüphanemin boş rafını da okunmak için bekleyen kitaplara ayırdım. Aşağıda gördükleriniz Idefix sanal kitap fuarından sipariş ettiğim ve okunmayı (ve size yazılmayı) bekleyen kitaplarım. Acı Çikolata'yı da kütüphaneme öyle yapıştırmadım elbette. Resmini çekmeyi unutunca üşendim Google'dan bulduğum görselini kullanmaya karar verdim. Bu arada 26 Aralık'a kadar kitap fuarı devam ediyor, unutmadınız değil mi?
Gelelim film önerime.. Sibel Kekilli'nin başrolde olduğu ve bu sene İKSV Film Festivali sırasında gösterime girmiş ama pek çok film gibi tarafımca kaçırılmış olan Ayrılık'tan bahsedeceğim. Filmde mutsuz bir evliliği olan genç bir kadının çocuğunu da yanına alarak Almanya'ya ailesinin yanına kaçmasını konu alıyor. Ondan sonra da nasıl büsbütün yalnız bırakıldığını... Ve yaşam mücadelesinden çok cahilliğe karşı verdiği mücadeleyi... Gelenekler ve töre adına yapılan saçmalıkları, iki yüzlülükleri, yaftalamaları... Bana hep acı gelen, kadının bakış açısının ve tutumunun dünyayı değiştirebileceği durumlarda kadının da bu ikiyüzlü sistemin işleyişine destek verdiğini görmek... Takdir ettiğin tutum için üzülmek durumunda kalmak...
Ben çok beğendim Ayrılık'ı. Oyunculuklar ve sıradan bir konunun sade ve çarpıcı bir şekilde anlatılmış olması açısından da çok başarılı buldum. Anne ve baba rollerinde usta oyuncular Settar Tanrıöğen ve Derya Alabora olduğunu belirteyim. Filmin çok dramatik bir hikayesi olduğunu da söyleyeyim de sonra "içimizi bunalttın" diye kızmayın bana. Ama bunalmaya hazır olduğunuz bir gün de izleyin Umay ve küçük oğlu Cem'in yaşadıklarını.
Bu soğuk havaları kitap&kahve veya şarap&film ile ısıtmaktan başka çaremiz yok. Size de keyifli ısınmalar dilerim...
(Not: Film görsellerini gencsinema.com'dan aldım.)
2 yorum:
çok sarsıcı bir filmdi kahrolarak izlemiştim.
Kıymet,
Sonuna gelene kadar bir derece umutluydum ama filmin sonu beni de bitirdi! :(
Yorum Gönder