Dönüşüm'de bir sabah işe gitmek için uyandığında yataktan kalkamadığını, çünkü bir böceğe dönüştüğünü gören Gregor'un hikayesi anlatılıyor. Yoksul ailesini geçindirmek için çalışmaya gitmesi gereken ama bir böcek olarak henüz o kadar bacağını ve üzerinde yattığı kalın kabuklu sırtını nasıl idare edeceğini bilemediği için yerinden bile kalkamayan Gregor'u bambaşka bir yaşam bekliyor bundan sonra. Artık odasında tek başına, ablasının getirdiği yiyeceklerle yaşamaya çalışan, anne-babasının kaçtığı ve herkesten sakladığı, duvarlarda yürüyen fiziksel olarak tam bir böcek olan Gregor var karşımızda. Ama duygu ve düşünceleriyle o böceğin içinde insan olan Gregor vardır. Hem kendisi hem de ailesi için zor olan bu duruma nasıl alışılır dersiniz? Ya da alışılabilir mi? Gregor'un hikayesi nasıl sona erer? Benim gibi Kafka'yla henüz tanışmamış olanlara ilk adım olarak bu kitabı tavsiye ediyorum. Her ne kadar iç karartıcı ve tedirgin edici olsa da...
İkinci kitap ise Tarsus Amerikan yıllarında aynı dönemde okuduğumuz bir isme ait: Alper Tanyer. Şimdi Kafka nireee, Alper Tanyer niree diyeceksiniz ve haklısınız, kabul ediyorum! Hem eski kolej arkadaşlarımdan biri olduğu için hem de ilk kitabını çıkarmış bir bankacı olarak ilgimi çektiği için merakımdan "Bütün Vanalarım Açıldı" kitabını da sipariş etmiştim Idefix'ten. Zaten elinize alınca da bir günde bitiriyorsunuz, çünkü kitap bir arkadaşa atılmış geyik mailler şeklinde yazılmış. Ama yalnızca öyle boş geyik değil. Bir zamanlar Satel TV vardı ve Cenk&Erdem orada ıvır zıvır dolu masaları ve stüdyolarında saatlerce geyik muhabbeti yaparlardı ya.. Hatırlayan var mı? Ben bayılırdım onların o programlarına. ODTÜ yıllarımda odamdaki televizyonda bir yandan onların geyiğini dinlerken bir yandan Olgunlar'dan aldığım eski dergileri falan karıştırırdım. Hey gidi günler. İşte Alper Tanyer'in Hakan'a yazdığı mailler de biraz o sorgulayıcı geyikleri andırıyor. Arada tanıdık isimler de olunca ben bir çırpıda okudum bitirdim. Alper'i bir kez de buradan tebrik ediyorum. Ama kitabı alacaksanız öyle edebi bir eser, belli bir hikaye falan beklemeyin. Örneğin, Pucca'nın Günlüğü de edebi bir eser değil ama keyifle okundu ve pek çok da sattı işte. Kitabını almadım ama blogunu gayet de severek takip ederim Pucca'nın. Yani anlayacağınız bu da öyle herkese rahatlıkla "mutlaka alın" diyebileceğim kitaplardan değil. Tarzını bilin de ona göre alın, dediğim ve bir fikriniz olacak kadar kadar tarzını anlatabildiğimi düşündüğüm kitaplardan. Biraz daha iyi anlamanız için iki tane alıntı da yapayım isterseniz (hizmette sınır tanımam!):
...askerden sonra bir şirketin stratejik planlama departmanında çalışmaya başlamayı düşündüm bi ara. o departmanı stratejik planla-ma, akışına bırak departmanına çevirmek istiyorum aslında zamanla. bir de kuzu çevirmek istiyorum bu aralar. ikincisini yapmak nispeten biraz daha kolay gözükse de benim birinci konu hakkında biraz daha know-how'ım olduğunu söyleyebilirim. benim hayalimdeki şirkette planlar yapılmıyor hakan. "olur paşam yaparız bi ara" ekolü geliştirmek istiyorum..
ya da
...yazılarımda anlamının ne olduğunu bilmediğim kelimeler kullanmak bana orgazmik bir tad veriyor hakan.. tam da emin değilim aslında biraz abartmış olabilirim o tadın niteliği pek orgazmik olmasa da niceliği biraz yaklaşabilir sanırım. en azından yakınsar oraya ve oraya yakınlaşması işlemini sonsuza kadar sürdürürsek ikisi bir noktada kavuşurlar ve hatta bir olurlar hakan.. matematikteki limit kavramı da böyle değil midir zaten.. gün gelip işe yarayacağını biliyordum.. senin değil, limit kavramının...
Ne dersiniz, okumaktan hoşlanacağınız bir tarz mı? Eğer öyleyse durmayın alın kitabı; yok değilse de yarın Idefix Sanal Kitap Fuarı'nın son günü olduğunu hatırlayıp kafanıza göre takılın sanal raflar arasında. :)
İyi okumalar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder