Bu haftayı üç DVD ile kapattık. Hemen bir Woody Allen filmi olan Uzun Boylu Esmer Adam olarak Türkçeye çevrilmiş You'll Meet A Tall Dark Stranger ile başlayayım.
Anthony Hopkins, Antonio Banderas, Naomi Watts gibi güçlü isimlerden oluşan kalabalık kadrosuna rağmen bence sabun köpüğü filmlerden biriydi. Başı, sonu, hikayesi olmayan filmlerdendi. Yani zaman geçirmek için başına oturursanız sıkılmazsınız ama izlemeseniz de olur diyebileceğim kategoride bir film. Tam da Woody Allen tarzı karmaşık ikili ilişkilerin bol olduğu bu filmde favorim anne rolündeki Gemma Jones oldu. Bir de Roy'un öldüğünü sandığı ama sonradan komada olduğunu öğrendiği trafik kazası geçiren arkadaşını ziyaret ettiği sahneye çok güldüm. Karar sizin, ne de olsa bir Woody Allen filmi boşa harcanan zaman sayılmaz, değil mi?
İzlediğimiz ikinci filmi İso'cum sinemada izlemişti ama fragmanı yüzünden bana fantastik bir çocuk masalı gibi geldiğinden o dönemde gitmemiştim. DVD'si çıkar çıkmaz ben izlemediğim için içi rahat etmeyen İso'cum filmi alıp getirdi ve en sonunda Çağan Irmak'ın Prensesin Uykusu'nu izlemiş oldum.
Ve gerçekten çok beğendim. Yine çok sıradan görünen bir öyküyü derin karakter analizleriyle muhteşem anlatmış Çağan Irmak. En ufak bir duygu sömürüsü, ağlatma çabası yok. Hatta dokunduğumuz o dramatik yaşamlara rağmen inadına umudun ve pozitifliğin hüküm sürdüğü bir öyküydü bu seferki. Ama bu demek değil ki bu Çağan Irmak filminde ağlamadım. Olur mu hiç canım? Hem de bu kez filmin animasyon bölümünde dağıldım. Filmin hafif aksayarak yürüyen ve sürekli gülen baş kahramanlarından Aziz'in (Çağlar Çorumlu)öyküsünün işte bu animasyonla anlatıldığı sahneyle birlikte hem dağıldım hem de Aziz'in fazla karikatürize bir tip olmadığını anladım ve içim rahat etti. Gizem'i uykusundan uyandırmaya çalışan Aziz'in çabasını ve ev arkadaşı Neşet'i (Alican Yücesoy) ve Gizem'in annesini (Sevinç Erbulak) de bu sürece dahil ederek umudunu hiç kaybetmemesini izlemeye kesinlikle değdi. Gizem'in dünyası sayesinde tanıştığımız eski rejisör Kahraman Abi rolündeki Genco Erkal'ın olduğu sahneleri nasıl da keyifle izledim anlatamam. Büyük ustanın oyunculuğu için zaten yorum yapmaya bile gerek yok. Muhteşemdi. Ama bir de Kahraman Abi & Neşet ikilisinin birlikte oynadığı sahneler vardı ki hem çok güldüm hem çok duygulandım. Bu güzel yapım için Çağan Irmak ve oyuncular dışında animasyon yönetmeni Tuncer Şentürk'e de buradan tebrik ve teşekkürlerimi gönderiyorum. Mutlaka izleyin. Çok beğeneceğinize eminim.
Haftanın üçüncü ve son filmi ise 2008 Alman yapımı Die Welle yani Dalga adlı film oldu. Burada gördüğünüz üzere Türkçeye Tehlikeli Oyun olarak çevrilmiş, ama bence Dalga çok daha uygun. Alman okullarında okunması zorunlu kitaplar arasında yer alan Morton Rhue’nin ‘The Wave" adlı eserinin bence de tüm liseli ve üniversiteli gençler tarafından okunmuş olması gerekiyor. Film ise 1967 yılında ABD'de yaşanan gerçek olaylardan da esinlenmiş bir roman uyarlaması ve bence arşivlik bir film. Kitap okumaya üşenen genç neslimiz filmini de izleyebilir elbette.
Film lisede seçmeli ders olarak Otokrasi'yi seçen bir grup öğrenci ile otokrasinin ne gibi aşamalara gelebileceğini etkili bir şekilde gösterme yöntemini seçen öğretmen Rainer Wenger (Jürgen Vogel) çevresinde gelişiyor. Yani sınıfta adeta küçük bir faşist yönetim simülasyonu başlıyor. Üstelik ufak ve masum adımlarla başlayan bu süreç, disiplin, iyilik, sosyal adalet, bağlılık, aidiyet, grup bilinci gibi kavramlar suistimal edilerek canavar bir sisteme dönüşüyor. Farklı seslere tahammülün kalmadığı, birlik hedeflenirken insanların iyice ayrı kutuplara itildikleri, şiddetin baş göstermeye başladığı, iyice kontrolden çıkan Dalga grubu üyelerinin otokrasinin ne olduğunu anlamaları için gerçekten acı tecrübeler yaşamaları gerekiyor. Üstelik bu gruba üye öğrencilerin tamamı ilk derste öğretmenin sorduğu "ülkemiz otokrasi ile yönetilebilir mi?" sorusuna "kesinlikle hayır" yanıtı veren ve "bunun için fazla bilinçli ve eğitimli" olduklarını düşünen gençlerden oluşuyor. Son zamanlarda izlediğim en etkili filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Mutlaka izlemelisiniz. Lise çağında çocukları olanlara kesinlikle çocuklarıyla birlikte izlemelerini öneririm. Bir film bizi biz olmaktan çıkararak farklılıklarımızı törpüleyen her türlü en küçük yaşam müdahalesine bile şiddetle karşı çıkmamız gerektiğini, yoksa farkında olmadan nasıl bir dönüşüm geçireceğimizi ancak bu kadar güzel ve etkili anlatabilirdi herhalde. Özgürlüğün kaybetme lüksümüz olmayan şeylerden biri, hatta en önemlilerinden biri olduğunu bir an bile unutmasak keşke...
(Not: Görselleri genelde yaptığım gibi gencsinema.com adresinden aldım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder