Kürk Mantolu Madonna

Geçen hafta başında bitirdiğim bir Türk klasiğinden söz edeceğim sizlere bu yazımda. Uzun zamandır kütüphanemde duran ama bir türlü elime alamadığım (bir diğeri için bkz. Eylül) harika bir romandan yani. Haftalar önce bir gün spordayken TV kanallarını dolaşıyordum ve Selim İleri ve Tuna Kiremitçi'nin konuk olduğu bir edebiyat programına rastladım. Orada Selim İleri'nin ağzından da tüm zamanların en beğendiği romanı olarak Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sını duyunca bu romanı okuma programının ilk sırasına almaya karar verdim. İyi ki de vermişim, zaten çok da geç kalmışım bu güzel romanı okumak için.

Sessiz, sakin, aile yaşamı içinde pısırık görünen, içinde ne fırtınalar gizlediği asla belli olmayan Raif Bey karakteri unutulmazlarım arasındaki yerini aldı. Maria Puder'le yaşadığı aşk da öyle elbette. Günlüğünü bir gecede okuyan o iş arkadaşı gibi ben de romanı bitirene kadar elimden bırakmak istemedim. Zaten öyle de oldu sayılır. İkinci gün tadı damağımda kalarak bitmişti. 1943'te ilk baskısı yapılan romanın YKY'de 44. baskısı yapılmış ve eminim yıllarca yeni baskıları da yapılmaya devam edecektir. Sabahattin Ali'nin yalın ve o dönemden bu güne sadeleştirilmeye gereksinim duymayan dili, duru anlatımı ve psikolojilerini derinlemesine irdelediği karakterleri kitabı elinizden düşürememenize neden olacaktır. Şimdiye kadar okumamış olanlara okumalarını öneriyor ve kitaptan seçtiğim birkaç alıntıya geçiyorum.


...insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar...


...dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adami bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldigimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?...

Maria Puder'in okul yıllarında kız arkadaşlarıyla ilgili düşünceleri:

...Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu...
Maria Puder'in sevmek istediği erkek tanımı:

...hiçbir kuvvete dayanmadan beni sürükleyebilecek bir erkek... Benden bir şey istemeden, bana hakim olmadan, beni tezlil etmeden beni sevecek ve yanımda yürüyecek bir erkek... Yani hakikaten kuvvetli,tam bir erkek...

...Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. Bir kadın, trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. Yahut bir kiremit, hafif bir rüzgarla yerinden oynayarak devrin gıpta ettiği bir kafayı parçalayabilirdi. Göz mü mühim kömür parçası mı, kiremit mi mühim kafa mı, diye düşünmek nasıl aklımıza gelmiyorsa ve bütün bunları nasıl hiç mütalaa yürütmeden kabule mecbursak, hayatın daha başka türlü birçok cilvelerine de aynı tevekkülle katlanmaya mecburduk...
Ülke tarihimizdeki ilk fail-i meçhul cinayetlerden birinin kurbanı olarak 41 yaşında hayatını kaybeden büyük yazar, daha uzun yaşasaydı kim bilir daha neler neler üretebilirdi? Ne yazık ki başarıları cezalandırılan pek çok isim gibi bu ülkede doğmuş olması biz geride kalanlar için bir gururken kendisi için bir şanssızlık sayılabilir. Bu anlamda öteki diyara içinin rahat gitmediğine eminim, ama umarım huzurlu bir ebedi uykudadır...

İyi okumalar...

5 yorum:

burcupc dedi ki...

Selam İmge
Bir alıntı da ben ekleyeyim:

"Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk."

Ayrıca Maria Puder'in söylediği "benden inanma gücünü almışlar" diye bir bölüm vardı aklımda kalan. Ne harika bir romandır...
Selam ve sevgiyle.

Imge dedi ki...

Süpersin Burcu.. Teşekkürler.. Sevgiler..

aysema dedi ki...

Sabahattin Ali Türk edebiyatının unutulmazlarındandır. Onun Kuyucaklı Yusuf romanını okudunuz mu? Okumadınızsa onu da öneririm.
Her okuyan yazan gibi Sabahattin Ali de yazdıklarından ötürü hapishaneyle pek çok kez tanışmıştır. Ve faili meçhul bir cinayetle aramızdan ayrılmıştır. Ama eserleriyle yaşıyor işte...

İlk psikolojik romanımız olan Eylül de okunmalı bence. Başarılı ruh çözümlemeleri var.

Kürk Mantolu Madonna, beğendiğim romanlardandır. Hatırlattığınız için teşekkürler...

pelinpembesi dedi ki...

merhaba, gerçekten de okumakta geç kalmışın. çok güzel bir romandır...

Imge dedi ki...

Aysema,

Rica ederim, ne demek..:) Kuyucaklı Yusuf'u galiba okumadım. Yani hayal meyal lise yıllarımdan bir şeyler var gibi diyeceğim ama hiç emin değilim. Filmini izlemiştim ama onu da hiç hatırlamıyorum. Bir dahaki sahaf turunda onu da alayım bari.

Eylül de iki yıldır falan okunacaklar arasında bekliyor ama zamanı gelmedi herhalde daha, çünkü elim bir türlü gidemedi ona..

Sevgiler..

Buket,

Öyleydi.