Ancak 20. yüzyıl Türk resminin akademik eğitimi reddetmiş özgün isimlerinden İhsan Cemal Karaburçak'ın eserlerinin yer aldığı retrospektif niteliğindeki sergiyi görmenizi kesinlikle öneririm. Resim fırçasını eline ilk kez 1930 yılında, Telgraf İşleri Müdürlüğü'ndeki görevi gereği bulunduğu Paris'teyken kaydolduğu École Universelle'de alan sanatçının ilk peyzajlarında evler, ağaçlar ve bol bol telgraf direği görmek mümkün. Akademik eğitimin kendi sanat anlayışına uymadığını düşünen sanatçı buradaki eğitimini yarıda bırakarak kendine has bir üslup geliştirmiş.
Kapanışı da karanlık tonlardaki resimlerinin açıklamasını sanatçının kendi ağzından duyarak yapalım:
“Ben bir renk ressamıyım. Güneş de renkleri öldürdüğü için tabiatı havanın karardığı, bulutların biriktiği veya yağmurdan sonra toprağın, ağaçların ve binaların yıkandığı, renklerin meydana çıktığı saatlerde sevmekliğim bu yüzden olabilir. Koyu tonları da daha çok bu tonlar arasında uygun yerlere konulan ışıkların veya alttan gelen aydınlanmanın olgun cazibesi altında kaldığım için seçiyor olmalıyım. Belki de kötümser veya melankolik bir ruh veya mizaç meselesidir; kim bilir? Ama sebep ne olursa olsun beni doyuran bir netice aldığıma ve sanatı da sanat için yaptığıma göre sanatımdan, dolayısıyla da hayatımdan memnunum demektir.”Temmuz'a kadar bir ara Pera Müzesi'ne uğrayıp bu kalıpların dışındaki sanatçıyla tanışmayı unutmayın. Şimdiden iyi gezmeler.
2 yorum:
İmgeciğim, ben de Ajanda'nın Haziran sayının 'bunları biliyor musunuz' ksayfasına ressamı konul ettim.
akademik eğitimi reddetmiş olması ise son derece hoşuma gitti, nedense? :)
Seda, neden olduğunu anlayabiliyorum sanırım. :) Girdiği yolda sürüklenip gitmek yerine içindeki cevheri çıkartmak için çaba ve cesaret gösteren herkese saygım sonsuz zaten.
Yorum Gönder