Pera Müzesi'nde Farklı bir "Mor"

Geçen hafta Pera Müzesi'ni gezdim. Bildiğiniz üzere Pera Müzesi'nde Nisan başında iki yeni sergi açıldı ve 3 Temmuz'a kadar devam edecek. Bunlardan Temelde İnsan sergisini herkese tavsiye etmiyorum. Bu çağdaş sanat ve nörobilim sergisi beni aştığı gibi birçoğumuzu da aşacaktır, çünkü bir sanat etkinliğinden çok bir bilim etkinliği olduğu söylenebilir. Ama yine de ilgilenenler olabileceğini düşünerek onu da buradan duyurmuş olayım. Ben şahsen yedi çağdaş sanatçı arasında bir tek Rona Pondick'in eserlerine birazcık yaklaşabildim!

Ancak 20. yüzyıl Türk resminin akademik eğitimi reddetmiş özgün isimlerinden İhsan Cemal Karaburçak'ın eserlerinin yer aldığı retrospektif niteliğindeki sergiyi görmenizi kesinlikle öneririm. Resim fırçasını eline ilk kez 1930 yılında, Telgraf İşleri Müdürlüğü'ndeki görevi gereği bulunduğu Paris'teyken kaydolduğu École Universelle'de alan sanatçının ilk peyzajlarında evler, ağaçlar ve bol bol telgraf direği görmek mümkün. Akademik eğitimin kendi sanat anlayışına uymadığını düşünen sanatçı buradaki eğitimini yarıda bırakarak kendine has bir üslup geliştirmiş.


Kendine özgü bu tarzının dışında kendine özgü bir renk de yaratabilmiş olan sanatçının "İhsan Cemal Karaburçak moru" olarak anılan mor tonlarını görmenizi öneririm.Resme naivite denilen ve çocuk safiyeti, acemice ve beceriksizce bir icra olarak tarif edilebilecek bir unsur katılmadığı sürece eserin cansız, ruhsuz ve edasız olacağına inanan sanatçı, bu tür eserleri soğuk güzellere benzettiğini söylemiş. "Naiviteden mahrum bir resim, mahcupluktan nasibini almayan bir kadın gibidir. Bir kadının da ne güzelliği, ne tenasübü, ne endamı hatta ne de zekası aşkı için yeterlidir. Mahcubiyet ve tatlı eda çok defa bunlara yeğdir," demiş. Aşağıda İhsan Cemal Karaburçak "mor"larından bazı örnekleri bulabilirsiniz:


Kapanışı da karanlık tonlardaki resimlerinin açıklamasını sanatçının kendi ağzından duyarak yapalım:

“Ben bir renk ressamıyım. Güneş de renkleri öldürdüğü için tabiatı havanın karardığı, bulutların biriktiği veya yağmurdan sonra toprağın, ağaçların ve binaların yıkandığı, renklerin meydana çıktığı saatlerde sevmekliğim bu yüzden olabilir. Koyu tonları da daha çok bu tonlar arasında uygun yerlere konulan ışıkların veya alttan gelen aydınlanmanın olgun cazibesi altında kaldığım için seçiyor olmalıyım. Belki de kötümser veya melankolik bir ruh veya mizaç meselesidir; kim bilir? Ama sebep ne olursa olsun beni doyuran bir netice aldığıma ve sanatı da sanat için yaptığıma göre sanatımdan, dolayısıyla da hayatımdan memnunum demektir.”
Temmuz'a kadar bir ara Pera Müzesi'ne uğrayıp bu kalıpların dışındaki sanatçıyla tanışmayı unutmayın. Şimdiden iyi gezmeler.

2 yorum:

Dışavurum dedi ki...

İmgeciğim, ben de Ajanda'nın Haziran sayının 'bunları biliyor musunuz' ksayfasına ressamı konul ettim.
akademik eğitimi reddetmiş olması ise son derece hoşuma gitti, nedense? :)

Imge dedi ki...

Seda, neden olduğunu anlayabiliyorum sanırım. :) Girdiği yolda sürüklenip gitmek yerine içindeki cevheri çıkartmak için çaba ve cesaret gösteren herkese saygım sonsuz zaten.