Ruhani Bir Masal: Benares, Nam-ı Diğer Varanasi

Şimdi sanırım Hindistan gezimizin en etkileyici bölümünü anlatmaya geldi sıra. Genel olarak diğer şehirlerde gördüklerimi de nasıl anlatabilirim diye kara kara düşünüyordum ama Varanasi'yi anlatmak herhalde en zoru olacak. 3000 yıllık geçmişiyle dünyanın en eski şehirlerinden olan Varanasi için Mark Twain şöyle demiş: "Benares tarihten, geleneklerden ve efsaneden daha yaşlıdır; hatta bunların toplamından bile iki kat daha yaşlı görünür." Tahmin edebileceğiniz üzere Benares, Varanasi'nin eski adlarından biri oluyor.


Ganj'ın kıyısına kurulmuş olan bu şehir Hindistan'ın en kutsal şehri olarak biliniyor. Nehir kıyısında çeşitli ayinlerin ve törenlerin yapıldığı bu şehirden büyülenmemek elde değil. Bence burası birçok ibadethaneden daha ruhani bir ortam sunuyor kucak açtığı insanlara. Yerel rehberimiz Varanasi ile ilgili olarak "city of learning and burning" (öğrenme ve yanma şehri) demişti. Arınma, Güneş'i ve Ganj'ı kutsama ve ölü yakma ritüellerini izlediğimiz iki gün boyunca onun ne demek istediğini gayet iyi anlıyoruz. Burada ayinler ve kutsama törenleri gün doğumunda ve gün batımında yapılıyor. Bunlar Ghat'larda gerçekleştiriliyor. Ghat'lar, nehir kıyısında yükselen basamaklar aslında. Nehrin yükselip alçalmasına uyumlu olması için böyle basamaklı alanlar tercih edilmiş ayinler için. Akşam yapılan Ganj'ı kutsama töreni inanılmaz bir görsellik sunuyor. Ama oraya geçmeden önce size Ghat'lara nasıl ulaştığımızı da anlatmam gerek.

Şehrin belli bir yerine kadar minibüsle geldikten sonra ikili gruplar halinde "rickshaw" adı verilen o bisikletli çekçeklere binerek 'anlatılmaz yaşanır' Hindistan trafiğine dalıyoruz. Burada ve ayinler sırasında bir şey kaçırmamak için gözümü kırpmadan etrafı izlediğimden dolayı video çekimi yapamadığımı söyleyeyim. (Youtube sağ olsun, size konuyla ilgili uygun bir video bulurum diye düşündüm ve buldum da!) Rickshaw üzerinde fotoğraf çekimi yapmak zaten imkansız. Sallana sallana kâh arkandan dokunan triportör benzeri taksiciklere (motorize rickshaw!)kâh yanından koşturan çocuklara bakarak; kâh üzerine bodoslama gelmekte olan bir arabanın dizinin dibinden yaptığı dönüş karşısında gözlerin faltaşı gibi açılarak, pantolonunun bacak arası erpimiş sürücünün nasıl zorlanarak pedal çevirdiğini görüp üzüntüyle yutkunarak, şehrin genzimizi yakan kokusunu soluyarak ve kulaklarımızı sağır eden gürültüsünü dinleyerek Ganj kıyısına ulaşıyoruz. İnanılmaz bir deneyim. (Dönüşte de rickshaw'ların park yerine gidip bekliyorsunuz. O şaşkınlık içinde yüzünü bile hatırlamadığınız ama sizi kıyıya götüren sürücü sizi tanıyıp yanınıza geliyor ve minibüsünüze geri götürüyor. Aynı kişi götürüyor çünkü yaklaşık bir dolar bahşiş alacak ve bunu kaçırmaması gerek. O yüzden o sizin yüzünüzü asla unutmuyor. Burası işte böyle dokunaklı satır arası hikayeleriyle dolu bir yer...)


Rickshaw'dan indikten sonra basamaklardan inerken gördüğünüz muazzam kalabalık karşısında bir kez daha hayrete düşüyorsunuz. Biz bu kalabalığın içinden değil tam karşıdan, yani Ganj'ın içinden izleyeceğiz bu ayinleri. O yüzden hemen bizi bekleyen sandala biniyor ve kendimizi ortamın büyüsüne bırakıyoruz. Her yerde yanan mumlar ve tütsüler, ilahi benzeri bir müzik, zil sesleri, kıyıdaki ışıklı şemsiyelerin altında birkaç aşamadan oluşan kutsama ritüelini gerçekleştiren insanlar, ışıklandırılmış Shiva ve adını hatırlayamadığım diğer bir tanrının resmi, tanrılara adanmak üzere alınmış turuncu çiçek halkaları... Bir yandan da hüzünlü görüntüler hakim bu nehirde, çünkü burası Hindu inanışına göre ölmek için de kutsal bir yer. Bir yanda Ganj kutsanırken bir yandan da dumanların yükselmesinin nedeni de bu işte. Ama ölü yakma törenlerini gündüz gözüyle anlatmak istiyorum sizlere, yani bir sonraki yazıda. Varanasi'deki akşam ayinleriyle ilgili fikir edinebileceğiniz üç dakikalık özet bir görüntü buldum şöyle. Bir de önemli not: akşam ayinleri sırasında nehir kıyısında inanılmaz çok sivrisinek var. Sinek kovucunuzu sürmeyi sakın unutmayın! (Biz unuttuk ve kutsal Ganj sinekleri tarafından ısırıldık ne yazık ki! O yüzden acilen 28 gün geçmesini ve malarya falan kapıp kapmadığımızın ortaya çıkmasını bekliyoruz.)


Kayıkların içinden törenleri büyülenmiş gibi izleyen kalabalığı görüyorsunuz yukarıda. Yanındaki resimde de iki Sadhu ile fotoğraf çektirdiğimi sanan bendeniz bulunuyor. Ama para istediklerinde anlıyorum ki bunlar çakma Sadhular. Çünkü gerçek Sadhu'lar elini eteğini dünya işlerinden çeken, yalnızca yetecek kadar yemek yardımlarıyla hayatta kalan, madde dünyasıyla işi olmayan, spiritüel bir amaçla ölmek için Ganj'a gelen ve hayatlarının son günlerini meditasyonla geçiren kişilermiş. Yani her uzamış saç sakala bakıp da Sadhu gördüm diye atlamayın. :) İkinci kolajda yol boyunca sıralanmış tipler de benim fotoğraf çektirdiğim ikili de Sadhu falan değil basbayağı işin kolayını bulup Sadhu kılığında takılan dilencilermiş!

Bir de yukarıdaki kolajın üst sırasında ne yaptığımızı merak edenler için söyleyeyim: adak adadık! (Vallahi biz de bildiğin batıl olduk o ortamda, sevgili okur! Nerede o realist İmge, nerede huşu içinde ayinler dinleyip Ganj'a adak bırakan İmge!) Bu adaklara Puja adı veriliyor. Yakıp, beş dakika elinde bekletirken adağını düşünüp, Ganj'a bırakıyorsun kendisini. Bizimki pek adak değil, dilekti galiba. "İso'cumun işiyle ilgili beklediği bir şeyler gerçekleşirse önümüzdeki bayram tatilinde de kutlamak için şurada kadeh kaldıralım," tarzında son derece ruhanilikten uzak bir şey dilemiştik diye hatırlıyorum.Yine de Ganj'ın bize kulak vermiş olmasını umuyorum. :)

Tanrıça Ganj'ın kutsanmasını izledikten sonra yine rickshaw'larla önce minibüse, sonra da otele dönüyoruz. Kulağımızdaki uğultunun dinmesi oldukça zaman alıyor. Sabah beşte yine Ghat'lara geleceğiz. Bu kez Hinduların gün doğmadan arınmak için Ganj'da yıkanmalarını ve Güneş'e şükranlarını sunmalarını izleyeceğiz. Benden ayrılmayın...  

Hiç yorum yok: