Önceki Cuma Gizem'le Nişantaşı'nda "ortaya karışık" yapmıştık, 9 Aralık Cuma günü ise Beyoğlu'nda aynısını tekrarladık. İlk olarak Beyoğlu Akademililer Sanat Merkezi'ne gittik. Orada 7 Ocak 2012'ye kadar devam edecek olan Nesli Türk'ün Bedenin Hafızası adlı sergisini gezdik. Ben '83 doğumlu genç sanatçının yer yer insanı rahatsız eden ama çok da etkileyen resimlerine bayıldım diyebilirim. Zaten şimdiye kadar Akademililer'de gezdiğim bütün sergilerden çok keyif aldığımı söyleyebilirim. (Akademililer, Burhan Doğançay Müzesi'nin karşısında, Balo Sokak 37 numarada bulunuyor.)
Nesli Türk’ün resimlerinin temel temasını et (flesh), kaygı, cinsellik gibi kavramlar oluşturuyor. Yaşıyor olduğumuz gerçeğini uç boyutlardaki marazi haller ile bedenin ifrata varan reaksiyon hallerini ilişkilendirerek resmeden sanatçı, çalışmalarında sık sık kendi bedeninden de yola çıkmış. Resimlerinin hepsinde psikolojik gerilim dozu oldukça yüksek. Hepsini çok beğendiğim için çok fazla resim ekledim bu yazıya da. Yanda üstte gördüğünüz resmin adı Kim Kimi Nasıl Becermiş. Nesli Türk, son dönemlerde resimlerinde figürlerini streç film, alüminyum folyo ve naylon poşete sarmalayarak boğulma, sıkılma ve baskı hissini daha yoğun yansıtmaya çalışıyormuş. Bu da onlardan biri işte. Ben o sıkılma hissini daha çok o resmin altındaki Sıkışma tablolarında duydum diyebilirim. Üsttekinde ise o streç filmin gerçekçi görüntüsüne hayran kaldım. Sıkışma tablolarındaki oyuncaklar, size de Chucky'yi anımsatmıyor mu? O oyuncaklar, çocukluğumuzda bize dayatılmaya başlanan toplumsal rolleri sembolize ediyorlarmış.
Nesli Türk’ün resimlerinin temel temasını et (flesh), kaygı, cinsellik gibi kavramlar oluşturuyor. Yaşıyor olduğumuz gerçeğini uç boyutlardaki marazi haller ile bedenin ifrata varan reaksiyon hallerini ilişkilendirerek resmeden sanatçı, çalışmalarında sık sık kendi bedeninden de yola çıkmış. Resimlerinin hepsinde psikolojik gerilim dozu oldukça yüksek. Hepsini çok beğendiğim için çok fazla resim ekledim bu yazıya da. Yanda üstte gördüğünüz resmin adı Kim Kimi Nasıl Becermiş. Nesli Türk, son dönemlerde resimlerinde figürlerini streç film, alüminyum folyo ve naylon poşete sarmalayarak boğulma, sıkılma ve baskı hissini daha yoğun yansıtmaya çalışıyormuş. Bu da onlardan biri işte. Ben o sıkılma hissini daha çok o resmin altındaki Sıkışma tablolarında duydum diyebilirim. Üsttekinde ise o streç filmin gerçekçi görüntüsüne hayran kaldım. Sıkışma tablolarındaki oyuncaklar, size de Chucky'yi anımsatmıyor mu? O oyuncaklar, çocukluğumuzda bize dayatılmaya başlanan toplumsal rolleri sembolize ediyorlarmış.
Benim en beğendiklerimden biri sol üstteki resim oldu. Sağ üstteki Koku da hem en rahatsız edici bulduklarım hem de figürlerin güzelliği açısından en beğendiklerim arasındaydı. Sol alttaki Çürüyen tablosundaki yaşlı figür içimi acıttı. Sağ alttaki Organsız Beden ve Bedenin Hafızası serisinden de birkaç tablo bulunuyordu sergide. Bence bu kadar anlatmak yeter. Bunları ve geri kalanını merak edip, gidip görmenizi öneririm.
Oradan çıktıktan sonra İdefix Sanal Kitap Fuarı'nda verdiğim siparişlerden biri olan ama İdefix'in bulamadığını söylediği Isabel Allende'nin Paula adlı kitabını sormak üzere Can Kitabevi'ne uğradık. Ve bingo! Kitabı bulduğum için mutlu, ama Can Kitabevi'nin o hafta sonu kapanacak olmasından dolayı üzülerek oradan da ayrıldıktan sonra kış aylarının klasikleşen çorba molasını verdik.
Sonra Tünel tarafına doğru yürürken Borusan Müzik Evi'nin önünden geçiyorduk ki aklıma 24 Aralık'taki Ayhan Sicimoğlu konserinin biletlerini sormak geldi. Sırf Biletix'ten almamak için etkinlik günü gişeden almaya karar vermiştik. Hazır önündeyken etkinlik günü dışında da bilet alınabiliyorsa alayım biletlerimizi dedim ve bingo! Alınabiliyormuş! Biletix'ten 74 TL'ye alacağım biletleri 60 TL'ye aldıktan (ve birkaç gün içinde biletler tükendikten) sonra şanslı günüm olduğuna karar verip bir de Sayısal Loto aldım.
Aşağıdaki resimde Okunacaklar rafında beni bekleyen gıcır kitaplarımı görüyorsunuz. Sağdan sekiz tanesi İdefix'ten geldi. En solda gördüğünüz biletler de tahmin ettiğiniz üzere "hastası" olduğumuz Ayhan Sicimoğlu konserinin biletleri. Yani an itibariyle kütüphanemizin en heyecan verici rafında bulunuyoruz. :)
Beyoğlu turunu bitirip de Me Gusta'da biralarımızı içerken de ikramiyeyi kutlamak için ilk olarak Gizoş'la birlikte uzak diyarlara seyahat planları yaptık. Sonra Gizem bir ara birlikte iş kurarız falan dedi ama ben gayet açık ve net bir şekilde Sayısal'dan ikramiye çıkması durumunda iş kadını falan değil ancak müzmin seyyah ve kursiyer olabileceğimi belirttim. Sonra Cumartesi geldi ve sonuçlar açıklandı veee bingooo... diyebilmeyi çok isterdim ama yine her satırda 0 ve 1 tutturma geleneğini bozmadığımı gördüm! Ha bu arada ikramiye çıkarsa da buradan ilan etmem tabi. Hatta anne-babalara telefonda falan da söylemem. Telefonlar dinlenir, onlar bağırış çağırış tüm İç Anadolu ve Çukurova bölgesine duyururlar, sonra birileri peşime takılıp biletimi çalmaya çalışır falan, mazallah! Bavulu topladığım gibi İso'cumun ofisine gider ve Ankara'ya gittiğimi, akşam iş çıkışı Ankara'ya gelmesini söylerim (telefon ve mail kullanmak yok!), sonra doğrudan önceden ayarladığım banka görevlisiyle birlikte Milli Piyango İdaresi'ne gidip çeki hesabıma yatırırım. O sırada İso da gelmiş olur ve ben de şampanyaları kapıp sırayla aile üyelerinin evlerine uğramaya ve kutlamalara başlarım herhalde. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar imgeledim ki Evren parayı gönderdiğinde apışıp kalmayayım! :)
Güzel bir Cuma ve hafta sonu diliyorum sizlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder