Daha önce Bayrak oyunu sayesinde Krek Tiyatro ve Berkun Oya ile tanışmıştım. Oyuncular arasında çok sevdiğim iki isim olan Bartu Küçükçağlayan (Orhan) ve Öykü Karayel (Ayşe)'i de görünce bu oyuna olumlu bir önyargıyla gittim. Beğeneceğimden neredeyse emindim bile diyebilirim. Gerçekten de öyle oldu. Hem ele alınan konuya hem oyunculuklara hem de oyunun sahneleniş biçimine bayıldım. Bu arada oyunun adına da bayıldım. Harika bir seçim olmuş (ve ne anlama geldiğini oyunun son sahnesinde gözleriniz dolarak anlıyorsunuz).
Oyun, camdan bir duvarın ardında sahneleniyor. Sesleri de oyun öncesinde dağıtılan kulaklıklardan duyuyorsunuz. Elbette sesler dışında iç çekişler, nefes alıp verişler, ağlarken burun çekişler gibi küçük ama önemli detayları da duyarak belki de kendinizi oyunun ve karakterlerin duygu dünyasının tam içinde hissediyorsunuz. Dört kişilik bir oyun bu. İki çiftin tuhaf bir biçimde kısacık bir süre için kesişen hikayeleri ve ilişkilerdeki çözülme anlatılıyor. Diğer iki oyuncu Tülin Özen ve Ozan Çelik (Ali) de çok başarılı ama rolleri çok daha kısa.
Ali ve Ayşe aileleri evlenmelerine izin vermediği için köylerinden kaçıp İstanbul'a gelmiş, buradan da yurtdışına kaçmayı planlayan, beş parasız ve cahil bir çift. Peşlerinde Ayşe'nin amcalarının olduğunu öğrenince panik halinde saklanacak bir yer arıyorlar. Orhan ile adını hatırlayamadığım (belki de oyunda hiç adını duymadığımız) sevgilisi de günümüzün modern ama iletişimsiz çiftlerinden. Bir gün evlerine girdiklerinde her yerin darmadağın olduğunu görüp hırsız girdiğini düşünmeleriyle birlikte sinirleri alt üst oluyor ve kendi aralarında da tartışmaya başlıyorlar. Bencilce, karşısındakine kulak vermeden, sadece kendilerini dinleyerek sürdürdükleri bu görüntüde düzgün ve uzun (4 yıllık) ilişkileri de bir çözülmeye gidiyor böylece. Evden hiçbir şey çalınmadığı için olayın hırsızlık olmadığı da anlaşılıyor kısa süre içinde. Evin neden o hale geldiğini ve tam olarak neler yaşandığını ise daha sonra ürkek bir şekilde ağlayarak kapıyı çalarak Orhan'a her şeyi anlatmaya gelen Ayşe'nin ağzından öğreniyoruz.
Dışarıdan bakıp da kolaylıkla hüküm verdiğimiz hayat hikayelerinin ardında nelerin olabileceğini çok güzel anlatıyor Ali ve Ayşe'nin hikayesi. Onlar ilk bakışta düşünebileceğimiz gibi fazla dizi izlemekten (!) düşünme yetisini yitirmiş ve arabesk hayatlar yaşayan tipler olmayabilir. Bize çok uzak ve farazi gelen öyküler, başkasının bizzat yaşadığı gerçeği olabilir. Orhan, "kendimizi kandırmayalım" diyen sevgilisine dalga geçercesine "kimi kandıralım o zaman?" diye cevap verirken aslında içinde yaşadıkları kandırmacayı açığa vuruyor olabilir. Ya da Ayşe sadece başı kapalı ve eğitimsiz olduğundan dolayı Orhan'ın düşündüğü gibi sevişmek için bir erkekle kaçıp da sonradan aklı başına gelen bir yarım akıllı bir genç kadın değil gerçekten sevmiş ve ilişkisine güvenmiş cesur bir kadın da olabilir. Beş parasız kız kaçıran Ali de aslında sorumluluk alan, sevdiği kadın için her şeyi göze alabilecek kadar cesur bir erkek olabilir. Ali ve Ayşe, çok daha kısa bir süredir birlikte olmalarına rağmen Orhan ve dört yıllık sevgilisinden daha çok birbirlerini dinlemiş ve sevmiş olabilirler. Belki de gerçekten Ayşe'nin dediği gibi Orhan'ın içinde "kendini dinlemekten başkasını dinlemeye yer kalmamış" olabilir. Ve günümüzün modern ama duygusunu yitirmiş gözlerinin ve yüreklerinin bunu anlaması çok zor olabilir.
Ayşe rolüyle Öykü Karayel'e hayran oldum diyebilirim. Bartu Küçükçağlayan da her zamanki gibi çok başarılıydı (zaten ailecek bayılıyoruz kendisine.). Ama sanki o boş vermiş, aldırmaz tavırlarıyla o Çoğunluk filminde canlandırdığı karakterin daha modern versiyonunu görür gibi oldum sahnede. Çok yakışıyor o tavırlar ona, o ayrı, ama ben artık normal yaşamında da öyle bir tip olduğunu düşünmeye başlıyorum. Belki de öyledir, kim bilir..:) Bu arada sanırım feci gülme odaklı bir seyirci kitlesi vardı salonda. Tamam, hepimizin çok güldüğü yerler oldu, ama hiç de komedi muamelesi yapılacak bir oyun değildi bu. Hatta çok dokunaklı bir hikaye olduğu bile söylenebilir. Yer yer gözlerim doldu, ama o arada bile gülmeye çalışanlardan dolayı oyuna konsantrasyonumun bozulduğu anlar da oldu. Son olarak Berkun Oya'nın kalemine sağlık diyorum. Bundan sonraki oyunlarını da merakla bekleyeceğiz.
Aralık ayında da Bayrak ve Güzel Şeyler Bizim Tarafta'yı sahneleyecek olan Krek'in oyun programını takip etmek için web sayfalarına bakabilirsiniz (görselleri de oradan aldım). Buradaki iletişim bölümünden Krek'i Facebook ve Twitter üzerinden de takibe alarak daha güncel haberleri ve duyuruları da takip edebilirsiniz. Biletleri de sadece Biletix'ten (ailecek nefret ediyoruz!) değil kendi gişe telefonlarından almanız mümkün.
Şimdiden iyi seyirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder