Rezan Has Müzesi, Türkiye'de izlenimcilik akımının öncülerinden sayılan Nazmi Ziya Güran'ın 75. ölüm yıldönümü nedeniyle 17 Nisan'a kadar devam edecek olan Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran sergisine ev sahipliği yapıyor. Nazmi Ziya Güran benim de en sevdiğim ressamlardan biridir. Pazar günü hava da güzel olunca İso'cumu ikna ettim ve gittik sergiye.
Her yönüyle İstanbul'un bir parçası olan sanatçı şehrin parklarını, bahçelerini, meydanlarını, ara sokaklarını, mahalle kahvelerini, denizini, teknelerini, köşklerini, camilerini, konaklarını, kısacası şehrin aklınıza gelebilecek her yerini resmetmiş. Minik lekeler halinde tuvale dokundurduğu renklere birkaç adım geriden baktığınızda ortaya çıkan biçimden etkilenmemek mümkün değil.
1881 yılında dünyaya gelen Nazmi Ziya Güran, ilk resim derslerini Hoca Ali Rıza'dan almış. Daha sonra aralarında Osman Hamdi Bey de olan pek çok ismin öğrencisi olmuş. 1905 yılında İstanbul'a gelen izlenimci ressam Paul Signac ile tanıştıktan sonra onun tarzından etkilenmiş. 1908'de Sanayi-i Nefise'den mezun olduktan sonra Paris, Almanya ve Avusturya'ya giderek kendini bu alanda geliştirmiş. Mezun olduğu akademinin klasik anlayışına rağmen izlenimciliğe yönelen 1914 Kuşağı ressamı Nazmi Ziya Güran 1937 yılında ilk kişisel sergisini açmış ve aynı yılın Eylül ayında geçirdiği kalp krizi sonrasında hayata veda etmiş.
Bedri Rahmi Eyüboğlu ressam hakkında şöyle demiş: "Resimlerinin bende bıraktığı ilk intiba Nazmi Ziya'nın güneşin, güneşli günlerin, güneşli toprakların ve güneşli göklerin ressamı oluşu idi." Benim de bu tablolara bayılmamın nedeni bu mu acaba? Neyse, bu harika sergiyi sakın kaçırmayın derim.
Bu arada elbette müze bölümünü de gezebilirsiniz. İstanbul’un zengin tarihi yapısını temsil eden Kadir Has Üniversitesi binası dört katmandan oluşuyormuş. En altta başlangıcı 11. yüzyıla dayanan Bizans sarnıcı, onun üzerinde 17. yüzyılda yapılmış bir Osmanlı hamamının kalıntısı bulunuyor. Bu temelin üzerinde ise 1880’lerde yapılmış olan Cibali Tütün Fabrikası yer almakta. Müzenin bulunduğu alt katta korunarak bugüne ulaşmış bu harika tarihi dokuyu görebilirsiniz. Müzeye giriş ücreti sadece 3 TL. Her gün 18.00'e kadar açık olan Rezan Has Müzesi ile ilgili daha detaylı bilgi ve kroki için de buraya bakabilirsiniz.
Sergiyi gezdikten sonra saat 17:30 civarında müzeden çıktık. Sonra kendimizi sahile attık. Tabii altıdan sonra hava iyice kararmıştı ama olsun Boğaz ışıklar altında da güzel diyerek devam ettik yolumuza. "Şöyle salaş bir balıkçıya gidelim İso'cum. Hani Beşiktaş'takiler ya da Arnavutköy Adem Baba ayarında olsun. Hatta üşenmezsek Sarıyer'e kadar inelim ya da Rumeli Kavağı. Ama geç mi oldu dersin Kavak için? Neyse, o zaman seç işte öyle bir yer, meze, ara sıcakla falan doymadan, sağlıklı bir balık+salata seansı yapalım, bu kez yanında rakı falan olmadan," dedikten sonra İso'cumun beni götürdüğü yer neresi oldu dersiniz? Kıyı! Bir de garson gelince küçük Yeni Rakı Âlâ söyleyip bana dönüp "kalamar alırız değil mi? peynir ister misin?" falan diye sormaya başlayınca kocamın beni ne kadar iyi anladığını bir kez daha anlayıp şansıma şükrettim!!
Yemeğimizi suratım beş karış halde "Beyaz kumaş peçeteli balıkçı istemiyordum ben ya!" diye söylenerek yerken İso da bir yandan rakısını yudumluyor bir yandan da "Tamam ya, bir dahaki sefere gazete kağıtları üzerinde yemek yenen bir yere gideriz olur biter işte. Sana da yaranılmıyor yani!" diyordu. Baktım ki benim beklentimi aşan bir seçenek sunduğu için daha mutlu olmamı bekleyerek beni hâlâ anlamıyor, ben de suskun ve suratsız yemeğimi yiyip, evde de aynı suratsızlığıma devam ettim. Benim zaten mazeretim vardı ve asabiydim o günlerde!
Ertesi sabah kocasından kornet isteyen ama kocası daha güzel diye Magnum getirdiği için sinir içinde "Ben kornet istemiştim" diyerek Magnum'un bütün çikolata kaplamasını elleriyle koparıp yere atıp içini yiyen arkadaşımızın hikayesini hatırlayıp hem onlar hem kendimizle ilgili gülme krizine girdik tabi. :) Siz siz olun beklentileri aşmaya falan çalışmayın. Beklentiyi karşılamak en iyisidir. Beklenti uyuşmazlığı ise kesin ve net bir hayal kırıklığı yaratır. Dolayısıyla Kıyı ile ilgili olumlu düşüncelerim yok. Üzerinden günler geçtikten sonra objektif bakmaya çalışınca asma yaprağına sarılmış çinekop lezzetliydi diyebilirim. Porsiyonlar küçük, sunum özensizdi. Hem bizim hem de yanımızdaki iki masanın hesabına fazladan eklemeler yapılmıştı ve düzelttirmek zorunda kaldık. İso'cumun çok sevdiği ve beni hep götürmek istediği yerlerden biriydi, o yüzden görmüş olduk ama benim için bir kere gayet yeterli burası için. Balıkçı dendiğinde aklıma ilk gelen yerlerden olmayacak.
Ama yine de çok teşekkürler İso'cum. Kutlu doğum ayım için her şeyin en iyisini yapmaya çalıştığını biliyorum.:)
Hepinize iyi hafta sonları.
Sergiyi gezdikten sonra saat 17:30 civarında müzeden çıktık. Sonra kendimizi sahile attık. Tabii altıdan sonra hava iyice kararmıştı ama olsun Boğaz ışıklar altında da güzel diyerek devam ettik yolumuza. "Şöyle salaş bir balıkçıya gidelim İso'cum. Hani Beşiktaş'takiler ya da Arnavutköy Adem Baba ayarında olsun. Hatta üşenmezsek Sarıyer'e kadar inelim ya da Rumeli Kavağı. Ama geç mi oldu dersin Kavak için? Neyse, o zaman seç işte öyle bir yer, meze, ara sıcakla falan doymadan, sağlıklı bir balık+salata seansı yapalım, bu kez yanında rakı falan olmadan," dedikten sonra İso'cumun beni götürdüğü yer neresi oldu dersiniz? Kıyı! Bir de garson gelince küçük Yeni Rakı Âlâ söyleyip bana dönüp "kalamar alırız değil mi? peynir ister misin?" falan diye sormaya başlayınca kocamın beni ne kadar iyi anladığını bir kez daha anlayıp şansıma şükrettim!!
Yemeğimizi suratım beş karış halde "Beyaz kumaş peçeteli balıkçı istemiyordum ben ya!" diye söylenerek yerken İso da bir yandan rakısını yudumluyor bir yandan da "Tamam ya, bir dahaki sefere gazete kağıtları üzerinde yemek yenen bir yere gideriz olur biter işte. Sana da yaranılmıyor yani!" diyordu. Baktım ki benim beklentimi aşan bir seçenek sunduğu için daha mutlu olmamı bekleyerek beni hâlâ anlamıyor, ben de suskun ve suratsız yemeğimi yiyip, evde de aynı suratsızlığıma devam ettim. Benim zaten mazeretim vardı ve asabiydim o günlerde!
Ertesi sabah kocasından kornet isteyen ama kocası daha güzel diye Magnum getirdiği için sinir içinde "Ben kornet istemiştim" diyerek Magnum'un bütün çikolata kaplamasını elleriyle koparıp yere atıp içini yiyen arkadaşımızın hikayesini hatırlayıp hem onlar hem kendimizle ilgili gülme krizine girdik tabi. :) Siz siz olun beklentileri aşmaya falan çalışmayın. Beklentiyi karşılamak en iyisidir. Beklenti uyuşmazlığı ise kesin ve net bir hayal kırıklığı yaratır. Dolayısıyla Kıyı ile ilgili olumlu düşüncelerim yok. Üzerinden günler geçtikten sonra objektif bakmaya çalışınca asma yaprağına sarılmış çinekop lezzetliydi diyebilirim. Porsiyonlar küçük, sunum özensizdi. Hem bizim hem de yanımızdaki iki masanın hesabına fazladan eklemeler yapılmıştı ve düzelttirmek zorunda kaldık. İso'cumun çok sevdiği ve beni hep götürmek istediği yerlerden biriydi, o yüzden görmüş olduk ama benim için bir kere gayet yeterli burası için. Balıkçı dendiğinde aklıma ilk gelen yerlerden olmayacak.
Ama yine de çok teşekkürler İso'cum. Kutlu doğum ayım için her şeyin en iyisini yapmaya çalıştığını biliyorum.:)
Hepinize iyi hafta sonları.
2 yorum:
Merhaba,
Dün sabah müze ile ilgili yazı okumuş gitmek için bekleyenler listesine eklemiştim.Bilgi için teşekkürler.Balık keyfi için de afiyet olsun diyorum...
Sevgiler....
Çok teşekkürler. Sergiyi de kaçırmayın, çok güzel gerçekten.. İyi hafta sonları.. Sevgiler.
Yorum Gönder