Hanım koş! O Sözün Doğrusu Buymuş :)

Küfürüyle, argosuyla, deyimleriyle, farklı anlamları olan eş sesli sözcükleriyle, birçok anlama çekilebilecek imalı ifadeleriyle kendisini pek çok severiz. O ayrı... Yine de her şey gibi dilin bu zenginliklerini kullanmanın da doğru yeri ve zamanı olduğunu düşünenlerdenim. O yüzden de gündelik hayatta kullandığım birçok kelimeyi burada, (faydalarına çok inansam da dünyanın en yüzeysel ortamları olan) Facebook ya da Twitter  gibi sosyal paylaşım mecralarında kullanmam. Maille iletişimde bile beden dili ve vurgu eksik kaldığı için birçok şey yanlış anlaşılabiliyorken böyle ortamlarda mahallenin bıçkın delikanlısı falan gibi görünmek an meselesi olurdu herhalde.

O yüzden hiç gerek yok çünkü zaten gündelik hayatımda da ağzı bozuk biri değilimdir. Ama herkes kadar küfür ve argo da kullanıyorumdur sanırım. Hangimiz "eyvah, s*çtık!" ya da "Hass.." ya da "bugün çok b*ktan bir gündü" falan gibi küfür içeren cümleler kurmuyoruz ki? Ya da "kıza feci yazıyor", "çocuğu kesiyor", "yemedi tabi öyle söylemek", "sıkıyorsa gelsin" ve buna benzeyen, artık kulağımıza çok normal gelen ama aslında argo ifadeler kullanmıyor muyuz? Kullanıyoruz. (Hatta artık o kadar normal geliyor ki bu ifadeler kayınpederimle istediğimiz dondurma çeşitlerini bulamadığımızda "şey gibi kaldık ortada ya!" demişliğim vardır mesela.:)

Ama blogumda küfür içeren ifadeler kullanmam, çünkü ilgili, gerekli ve içerik güçlendirici olmadığını düşünüyorum. Yani tam aksi durumlarda kullanılmasına da karşı falan değilim. Blogda, filmde, tiyatroda, kitapta fark etmez; küfür ve argo o içeriğe, karaktere, konuya, vs uygunsa pekiştirici görevi görebilir. Örneğin Pucca (bu arada Pucca'nın blogunu bayılarak okudum uzun bir süre) falan gibi eski sevgili, üst kattaki densiz komşu ya da sevgilinin annesi ile ilgili kafa sesleriyle dolu hikayelerin olduğu bir blogda bu güzide küfürlerimizin esirgenmeden kullanılması çok doğaldır. Sonuçta onlar bu günler için varlar değil mi? :)

Gelelim dün aldığım bir yoruma. Dün uzun zamandır gitmek istediğim bir konsere bilet aldıktan sonra "azimli sıçan oldum" gibi bir şey yazdım Twitter'da. Birkaç saat sonra okurlarımdan birinden bloguma bir yorum geldi (reklam yazısı olduğu için birkaç gün sonra yayından kaldıracağım bundan önceki yazıya). Sağ olsun beni sevdiği için bunu görünce üzüldüğünü yazmış. Bu kadar sergi,sinema, tiyatro haberlerini aldıgı bir blog sahibesinin imajını yerle bir ettiğini düşünmüş bu tweet'imin. Ona yanıt olarak yazdım, ama içimdeki öğretmen harekete geçince daha çok kişiye ulaşsın diye bir kez de buradan yazmak istedim. Yıllardır pek çoğumuzun "azimle s*çan taşı/duvarı/mermeri delermiş" olarak bildiği atasözünün aslını açıklıyorum: "azimli sıçan taşı/duvarı/mermeri delermiş." Yani aslında azimli bir faregilden bahsediliyor burada. Bu minik sıçancık, o minicik haline bakmadan azimle uğraşıyor, çabalıyor ve duvarı deliyor. Birçoğumuzun bildiği versiyonu daha komik olsa da düşününce mantıklı da değil aslında, değil mi sevgili okur? Hani azim falan da bir yere kadar! :)

O yüzden panik yok, hâlâ burada kullandığı dile her anlamda (imlâ ve içerik) özen gösteren bir blog sahibesi var karşınızda. Ama "Ah bu bizim güzel, güzel olduğu kadar da lastikli Türkçemiz" demeden de geçemiyorum. Neyse, böylelikle bilmeyenlere bir atasözümüzün doğrusunu da öğretmiş oldum, fena mı oldu? Ben de bir ay falan önce Nihat'la Sivrisinek'in programında öğrenmiş, araştırıp, doğru olduğunu görüp "vay be, gerçekten de öğrenmenin yaşı yokmuş!" demiştim. Sıra sizde. :)


11 yorum:

oZGe dedi ki...

Ben de twitini görünce hayırdır inşallah İmge bu tarz şeyler yazmıyor genelde ama, diye düşünüp sonra aa sanırım fare anlamında kullanmış ama herkes yanlış anlıycak demiştim kendi kendime. Orjinalinin bu şekilde olduğu ölsem aklıma gelmezdi. Sayende bu yaşta da olsa bir yanlışımızı düzeltmiş olduk, saol canım.

İki Kum Tanesi dedi ki...

Başlığa bayıldım :))))
Bir harf nelere kadir bizim güzel Türkçemizde.

Zeugma dedi ki...

''Azimli sıçan oldum'' cümlesinde yanlış bir şey göremedim ben.Fareden bahsedildiği besbelli. Keşke iyice düşünmeden seni uyarmasaymış keşke...
argo ifadeleri hepimiz kullanıyoruz kızınca elbette.

Bahsettiğin bloggerla ilgili düşüncelerim seninle aynı değil ne yazık ki sevgili İmge. Orada küfürü aşan kusulası kelimeler kullanıldığını görmüştüm ben. Keşke vazgeçse bundan....

Sevgiler...

Handan dedi ki...

fiyuvvvv! sen ne sabırlıymışsın imge, uzun uzun açıklamışsın, ben geçen gün adsızavukatın birine aleni küfrettim.

Adsız dedi ki...

Selamlar,
Ben İmge hanım'a zaten bir yorum, o yoruma cevaben de sabah bir yorum daha bırakmıştım. Ben bu yorumların 2 kişi arasında kalacağini düşünmüştüm, benim yorumumu internet ortamina aktarmak ve sonrasında da yorumuma yorumlar almak çok ilginç oldu.

Yazılı iletişim gerçekten çok zor bir iletişim şekli, sanırım yazı ile anlaşmak da pek mümkün gözükmüyor. Ben en azından İmge hanim'i idol olarak gördğüm için (ki yorumumda bu da yazıyor), kafamdaki hayreti belirtmiştim. Yanılmış olmak da beni ziyadesi ile mutlu etti.

Saygılar,

Zeugma dedi ki...

Adsız, bence zaten ikiniz arasında kaldı.. İmge Hanım herhangi bir şekilde sizden bahsetmemiş dikkat ederseniz..Sadece ''birinden'' bir yorum geldiğinden bahsediyor.

Buna ''bozulmak'' nasıl bir şeydir, bana da bu çok ilginç geldi :)

İmge Hanım idol olarak görülmeli, haklısınız. Çünkü kendiyle bu kadar barışık ve eğlenceli biri fazla yok ortalarda..

Adsız dedi ki...

Merhabalar,

Yazılı iletişim gerçekten zor, bunu benim yorumumu görmeden, yorumumu "uyarmak" olarak algılayan, benim şu an ki ruh halimi görmeden "bozulmak" olarak algılayan, ve herşeyden öte benim Imge Hanim'i "tiyatro sever, sergi sever" ve aynı okul/bölüm mezunu birisi olduğu için idol olarak görmeme rağmen , bunu farklı şekilde lanse eden bir ortam da, konuşmak geçekten çok zor.

Şu an tek düşündüğüm, kendi ile barışık insanlar, bir yorumu bir blog postu yapacak kadar neden uzun tutarlar.

Sonuçta sabahleyin de, "yanılanın ben olmasına çok sevindim, çok mutluyum" diye bir cevap da yazmış olmama rağmen.

Sanırım, çok da fazla uzatmanın bir anlamı olmayacak bu süreci.

Tekrardan saygılar,

Imge dedi ki...

Özgecim,

Rica ederim.. Ben de yeni öğrendim, öğretmeyi de misyon edindim gördüğün gibi..:))

Füsun T.,

Değil mi yaa?! Aman dikkat! :)

Zeugma,

Eyvah eyvah, biraz sinirini zıplatmışım senin galiba durduk yerde o blogu hatırlatarak..pardoooon..:) şaka bir yana, abarttığını düşündüğüm yazıları var evet, ama sonuçta ben gülüp eğlenerek okudum genellikle onun postlarını.

İki Adsız yorum arasında benimle ilgili yazdığın diğer yorumun için de ayrıca çok teşekkürler.. Değer verdiğim insanlar tarafından zahmetsizce anlaşılmış olmanın hazzı paha biçilmez. Sevgilerimle..

Handan,

Senin adsızavukatla maceralarını takip ettim blogdan..:) o biraz farklı aslında. burada bana küfreden ya da beni uyaran yok. sadece bir beklenti uyuşmazlığı yaşadığını bildirmiş adsız arkadaş.. ben de "şşş, sakin ol ve elindeki silahı hemen yere at dostum" derken bir yandan da önüne geçemediğim öğreten kadın dürtülerimle atasözünün doğrusunu dünya aleme duyurmak istedim işte..:))

Ve gelelim sevgili Adsız,

1) Zaten bir Adsız olarak neyin ortaya döküldüğünden bahsediyorsunuz, anlamadım.:) Samimi olduğunuza inanmaya ve içten bir yorum attığınızı düşünmeye çalışıyorum. Ama ne olursa olsun "Adsız"lık maskesi arkasından iletiyorsunuz bana yorumunuzu. Tamamen ikimiz arasında kalsın isteseydiniz, e-mail adresimi de kullanabilirdiniz, ama kim uğraşacak şimdi adsız bir e-mail adresi almaya diye düşünmüş olabilirsiniz. O sizin bileceğiniz bir iştir. Kaldı ki mailime gelen bir yorumla ilgili de bir yazı yazabilirim isim vermeden. O zaman sizi ifşa mı etmiş oluyorum? Bazı bloggerların Adsız yorumlara cevap vermemeyi bile tercih ettiklerini biliyorum (ki haklı olabilirler). Ben bana özenli yaklaşan herkese özenli davranarak cevap vermeyi seçiyorum. Bunun suistimal edilmesini hiç istemem.

2) Sabah başka bir yorum bıraktığınızı belirtmişsiniz. Dikkat ettiyseniz yorumlar onayıma düşmeden direkt yayınlanıyor ve sizden gelen başka herhangi bir yorum yok. Yine de yanıldığınıza mutlu olduğunuza sevindim. Yanılmamış olsaydınız da hemen mutsuz olup, insanları kategorize etmemeye çalışın derim naçizane idolünüz olarak. Yani sergi, tiyatro haberi yazan bir kadın da küfredebilir, panik olacak bir durum yoktur. :)

3) Yine de bunların hepsi bir yana, "Kendi ile barışık insanlar, bir yorumu bir blog postu yapacak kadar neden uzun tutarlar" yorumunuzu çok saldırgan ve saygısızca bulduğumu belirteyim. Kendinizi ve gizli kimliğinizi bu kadar önemsemeyin lütfen. Sonra üzülen siz olursunuz. Bir dil aşığı olarak sizin yorumunuz içimdeki öğretmen ruhun ve bu postumun ilham kaynağı oldu, ama içime dert olduğunu düşünüyorsanız yanılırsınız. Ben anlatabildiğim kadarını anlatırım, kimsenin anlama derecesiyle ayrı ayrı ilgilenemem. Kalan sağlar benimdir. Hem sanal hem gerçek dünyada hep böyle olmuştur ve olacaktır.

Saygılar.

Handan dedi ki...

günaydın, benim adsızafacan ben ona küfredince ''bekliyordum zaten'' tarzı bir yorum yapmıştı, ben de severim böyle polemikleri deyip afacanın başını okşadım ama severim deyince sanırım aldığı talimatla yazma/seviniyormuş madem yolunu seçti, küfredebilse içi rahat edecekti ama onlar ayhhh biz küfretmeyiz seviye meselesi afacanlardan olduklarından edemediler:) bense küfürü seviye ölçer olarak kullanan biri değilim. günaydın

SvGLove dedi ki...

Imge'cim o kadar polemigin icinde yine Imgeleme'den bir seyler ogrenmenin mutlulugu icerisindeyim:D
Kendinle ilgili oyle guzel cikarimlar yaptiriyorsun ki yukaridaki yorumunla, seni tanidigima bir kere daha mutlu oldum;)

Imge dedi ki...

Handan,

Günaydın'ı kaçırdım, iyi akşamlar dileyeyim bari.. :) Ama küfürü asla seviye ölçer olarak kabul etmemek konusunda sana kesinlikle katıldığımı da belirteyim. Sevgiler.

Sevgicim,

Çok teşekkürler ve bil mukabele.:) Laf olsun diye demediğimi biliyorsundur ama yine de belirteyim, gerçekten ben de seni tanıdığıma çok mutluyum. Sevgiler..