Öncelikle itiraf ediyorum: Cumartesi akşamı oynanacak olan Beşiktaş-Galatasaray derbisi bizim yüzümüzden ertelendi. Haftalar öncesinden aldığım tiyatro bileti ile Süper Final'in ilk derbisinin saatleri çakışınca öyle bir enerji gönderdik ki adeta İstanbul'u sel aldı! Böylece maç ertelendi İso'cumun aklı maçta kalmamış oldu, ben de yaşanması muhtemel koca dırdırından kurtuldum. :) Ama enerji olayını biraz abartmışız sanırım, çünkü neredeyse biz bile gidemeyecektik trafik ve yağıştan. Yine de her şeye rağmen tiyatro aşkıyla düştük yollara. Ve tam zamanında o bayıldığımız sıcacık atmosferiyle Oyun Atölyesi'nden içeri girdik.
Shakespeare'in Antonius ile Kleopatra'sının Oyun Atölyesi uyarlamasını izlemek için oradaydık. Bakın bu yazının sonuna not olarak eklemişim: hedefim Mart ayında biletler çıkar çıkmaz ilk üç sıranın ortasından yer bulmak diye. Hedef gerçekleştirme oranımın 100% olduğunu belirteyim çünkü ikinci sıranın ortasından izledik bu harika oyunu.
Bu nasıl geçtiğini anlamadığımız iki saatlik harika uyarlamada, tarihi kahramanlar bir yana bence müthiş bir aşk hikayesi ön plana çıkıyor. Julius Sezar'ın ölümünden sonra Roma'yı yöneten üç generalden biri olan Antonius ile güzeller güzeli, kadınsal numaralarla, işve, cilve ve minik kaprislerle dolu Mısır kraliçesi Kleopatra'nın tutkulu aşkının konu edildiği oyunun kadrosu harika. (Tamamını aşağıdaki kolajda görebilirsiniz. Hemen yanıbaşlarına da kendimi kondurdum.:)) Antonius rolünü sahnede yedinci kez izlediğim ve hayranı olduğumu artık çok iyi bildiğiniz Haluk Bilginer canlandırıyor. Kleopatra'yı ise hem oyunculuğu hem resimleri hem de fiziği ve tarzına bayıldığım ve ikinci kez sahnede izlediğim Zerrin Tekindor. (Minik bir not: Zerrin Tekindor'a Kleopatra olmak kesinlikle yaramış. Güzelliğine güzellik katılmış gibi geldi bana. Bu Şekspiryen ortamda Türk usulü tık tık tık masaya vuruyor ve Maşallah diyorum kendisi için.:)) Her ikisi için de söyleyecek kelime bulamıyorum desem yeterince açıklayıcı olur sanırım. Gözümü kırpmadan izlediğim sahnelerinde büyülendim diyebilirim. Birbirlerinin kollarında her şeyi unutmaları, birbirlerinin ufacık bir üzüntüsüne, kıskançlık krizine ya da tek damla göz yaşına dayanamayıp teselliyi aşklarında bulmaları ancak bu kadar güzel aktarılabilirdi.
Diğer oyunculardan en öne çıkan başarılı isimler Roma'yı yöneten üçlüden Octavius Sezar'ı canlandıran Mert Fırat, Akdeniz'deki azılı korsanlardan Sextus Pompeius'a hayat veren Emre Karayel ve Antonius'un yardımcısı Domitius ve haberci rollerini canlandıran genç oyuncu Onur Ünsal'dı (hatta Haluk Bilginer ve Zerrin Tekindor'dan sonraki favorimdi diyebilirim). Hizmetkar kızlar, Romalı yöneticilerden Lepidus, Antonius'un Kleopatra'dan kaçmak adına evlendiği Sezar'ın kardeşi Octavia gibi pek çok yan rolün de yer aldığı oyunun yönetmeni her zamanki gibi Kemal Aydoğan. Müzikler de yine Oyun Atölyesi ekibiyle özdeşleşmiş isimlerden biri olan Tolga Çebi'nin elinden çıkmış.
Bu oyunla İstanbul olarak berbat bir hava ve trafikle boğuştuğumuz geçtiğimiz Cumartesi akşamını olabilecek en güzel şekilde kapattık. Çıktığımızda inanılmaz mutluyduk. Tiyatro mucizesi hem içimize hem de havaya iyi gelmişti. Her yer kurumuş ve o kasvetli ve yağmurlu sonbahar gününün devamı olarak ılık bir ilkbahar gecesi başlamıştı. 26-27 Mayıs'ta aynı mucizeyi Londra'da Shakespeare’s Globe 2012 International Shakespeare Festivali'nde yaşatacaklarına eminim. Oradan harika yorumlarla ve bol alkışla dönmelerini tüm kalbimle diliyorum. Sizlere de bu başarılı ekibin sahnelediği bu harika oyunu kaçırmamanızı öneriyorum. İstanbul'da yaşamanın en büyük nimetlerinden biri de bu fırsatlara küçük çabalarla ulaşabilecek konumda olmak değil mi zaten? Lütfen o küçük çabayı gösterin, karşılığında o kadar büyük bir mutluluk hissiyle dolacaksınız ki...
Teşekkürler Oyun Atölyesi! İyi ki varsınız ve biz de iyi ki yıllardır sizi takip ediyoruz.
Şimdiden iyi seyirler hepinize..
Teşekkürler Oyun Atölyesi! İyi ki varsınız ve biz de iyi ki yıllardır sizi takip ediyoruz.
Şimdiden iyi seyirler hepinize..
4 yorum:
Merhaba;
Daha önce de yazmıştın sanırım bu oyunu. Aklımda kalmıştı. Bir süredir Kadıköy tarafından geçmiyordum ya da dikkatli bakmıyordum bilmiyorum. Pazar günü afişini görünce atladım ben bu oyuna gidiyorum diye. 12 Mayıs'ta önden ikinci sırada yer bulabildik, zaten topu topu 10 kişilik yer kalmıştı. Gerçi yerimiz biraz kenarda ama salonda küçük nasılsa.
Oyun atölyesi ile ilgili tek sıkıntım oyunların birazcık pahalı olması. Tiyatronun dertlerini falan biliyorum ama gene de 30 lira öğrenci, 40 lira tam iki kişi 70 lira azıcık üzüyor beni. Sene de bir kere anca gidiyorum.
12 Mayıs'ı heyecanla bekliyorum artık:D
İmgecim,
Ben çok geç kaldım bu oyuna bilet almaya çok arkadan izliycem. :( Ama izliycem. Kaçırılmaması gereken bir oyun bu sahiden. Ne güzel yakalamışsın biletini! Bir de Mayıs sonunda Otobüs oyununa biletim var benim. Onun da hoş olabileceğini düşünüyorum. :)
Sezen,
Bilet bulabildiğine çok sevindim. Oyun harika, kesinlikle değeceğine emin olabilirsin..
Pahalılık konusuna da bir açıdan katılıyor bir açıdan katılmıyorum: Ülkemizde geçim sıkıntısı yaşayan, yani en öncelikli ve tek hedefi karnını doyurmak olan birçok insan için tiyatro, sinema, DVD'ler, kitaplar, yani kısacası kültür-sanat aktiviteleri kesinlikle pahalı.
Ama bizler gibi kültür-sanat aktivitelerine ayda bir(kaç) kez gidebilen kişiler için bence çok da pahalı değil. Patlamış mısır ve kolalı bir sinema keyfi için bile 30 TL'nin üstünde bir para ödüyoruz. Ya da bir yerde bir iki bira&çerez içerek aynı fiyatları ödeyebiliyoruz. Bunlar pahalı gelmiyor, ama söz konusu tiyatro olunca pahalı buluyoruz. Aslında bu aktivitelerle karşılaştırınca tiyatrocuların canlı performansını izlemenin çok uygun bir bedel karşılığında yaşanan paha biçilmez bir keyif olduğunu düşünüyorum. Düşünsene ayda bir tiyatro, yılda 8-9 oyun eder. Her ay 30-40 TL neye vermiyoruz ki? Bir de özel tiyatrolar dışında devlet ve şehir tiyatroları da var biliyorsun. "Senede bir"i en az beşe çıkarabilirsin bence, ne dersin? :)
Sevgiler
Mügecim,
Salon küçük zaten biliyorsundur, o yüzden arkalardan da olsa keyif alacağına eminim. Otobüs'ü de duymuştum, ama izlemedim. Senden beklerim artık yorumları, ona göre.:)
İmge ücretler konusunda dediklerinde haklısın, zaten ben de yazarken esasında ayda 40 lira neye vermiyoruz ki diye düşündüm. Sinemaya vermiyorum yalnız onu söyleyeyim. Eskiden çok iyi bir sinema izleyicisiydim ama artık bezdim. Saatler süren reklamlar, dediğin gibi bir film izleyeceğim diye ödediğim paralar falan içimi sıkıyor. Film konusunda sanırım ben hakkımı rahatlıktan yana kullanıyorum. Evde DVD izlemek hem daha ekonomik geliyor, hem de sıkıldıysam filmden kapatıveriyorum. Galiba yaşım ilerledikçe beğenmediğim şeylere olan tahammülüm de azalıyor.
Şehir tiyatrolarını özellikle elimden geldiğince takip ediyorum. Bu sene 5-6 oyun izledim galiba. Ama ordaki maddi desteklerle özel tiyatrolar çok farklı tabii. Üstelik bizde sponsporluk işleri de pek iyi yürümediği için tek gelir kaynakları bilet paraları gibi duruyor tiyatroların.
Sevgiler.
Yorum Gönder