Ankara Günleri

Geçtiğimiz hafta Ankara'da olduğumu söylemiştim. Hala olmanın dışında neler yaptın diye soranlara fazla bir şey yapamadığımı söyleyebilirim. Ama yine de doğumdan önceki gün İso'cumla birlikte Tunalı'da bir tur atmayı ihmal etmedik. İso'cumun Hoşdere üzerindeki evinden çıkıp, yürüyerek Kuğulu Park'a kadar indik. Yıllardır görmediğim kuğuları ve ördek sürüsünü izledik. 


Sonra Karum'a bir bakalım dedik. Karum'un her geçen gün daha da boş ve keyifsiz bir yer haline dönüştüğünü gördük üzülerek. Çıkıp Tunalı'da yürümeden önce Ceviz Cafe'de bir Türk kahvesi molası verdik. Hem Pazar günü hem de yaz mevsimi olduğundan dolayı Tunalı da pek kalabalık değildi. O zaman biz de oturup akşamki Aspava buluşmasına kadar biraz Tunus Caddesi'ndeki New Castle'da zaman geçirelim dedik. Tabi Guinness'lerimiz eşliğinde.. Sonra da Küçükesat'ın en sonundaki Aspava'lardan birinde ailelerle buluşup bir Ankara klasiğini daha yerine getirmiş olduk. :)


Pazartesi ve Salı günü hayırlı bir iş için TOBB ETÜ Hastanesi'nde toplandık ve Duru'yu karşıladık. Pazartesi akşamı İso'cum İstanbul'a vardığında ben de onun gençlik yıllarındaki odasına yerleşmeye hazırlanıyordum. (O odada 13 yıl öncesinden kalma çok komik bir anımız var, hatırlatın da bir ara anlatayım olur mu?) Orada geçirdiğimiz iki gün içinde yemek molası için Armada'ya kaçtığımız oldu. Armada'nın yemek alanına bayılmadım ama bana BMW kazandıracağını bildiğim için bir şey demeden sessizce yemeğimi yiyip hastaneye döndüm. :)

İso'nun döndüğü günden itibaren de gelin olarak evdeki krallığımı ilan ettim. :) Her sabah kayınvalidemin hazırladığı Pazar kahvaltısı tadında kahvaltılarla güne başlayıp, üstüne köpüklü Türk kahvelerimizle Ankara'nın serin havasında balkonda sohbet ederek devam ettik. Kahvaltıda her gün kokusuyla beni benden alan taze kekikli özel Ayaş domatesi ve közlenmiş biberin eksikliğini hissediyorum bu hafta burada (gelir gelmez köz tavası aldım ama kendime yapmaya üşeniyorum işte, ancak hafta sonu kahvaltısında yapabilirim bunları). Bir de kayınpederim nereden bulup getiriyorsa o harika şeftalileri özlüyorum burada. Her gün öğleden sonra bir porsiyon tatlı niyetine o şeftaliyi yiyeceğim saati bekliyordum diyebilirim.:) Sonrasında yaprak sarmaları, güllaçlar, ev yapımı poğaçalar, reçeller falan derken hem şımardım hem de çaktırmadan besiye çekildim. Rengim koyu olduğu için herkes zayıfladığımı sanıyor galiba, yok öyle bir şey, göz yanılsaması o.. :)

Kayınpederimin maç izleyeceği bir akşam da kız kıza bir gece yapalım dedik. Zeynep, iş çıkışı beni Didolar'dan ve kayınvalidemi de evden alarak bizi Panora'ya götürdü. O, giyim mağazalarında dolaşırken biz de Mudo Concept'te kendimizi kaybettik. O sırada birlikte bir ayna fotoğrafı çekmeyi de ihmal etmedik tabi. Biraz mağaza turundan sonra mojito'suyla ünlü Branca'ya oturduk. Serin bir Ankara gecesinde mojito, şarap, çay ve atıştırmalıklarımız eşliğinde bol bol kulak çınlattık.


Branca'nın ortamını ve servisini çok beğendim. Alışveriş merkezinin içinde olmasına rağmen aslında dışında olan, terasının ve içerisinin ambiyansı keyifli, yiyecek ve içecekleri lezzetli, güler yüzlü ve hızlı servisi ile çok başarılı bir yer. Denemek isteyenler buradan detaylı bilgi alabilirler. 

Son gün sabahtan bir kez daha Tunalı'ya inebildik ve bu kez kahve molamızı Elizinn'de verdik. Ben Türk kahvesi, kayınvalidem ise cafe latte söyledi. Hatırlatmalarımıza rağmen 40 dakikada gelen kahvelerimizin ikisinin birden fotoğrafını çekemedim çünkü benimki hiçbir şeye benzemiyordu! Yeri ve tatlıları harika olan Elizinn'in notunu servis hızı ve kalitesinden dolayı  bu sefer kırıyorum. En fazla bir şans daha veririm kendisine, o da eski günlerin hatırına... Ama ben o gün çok mutluydum, çünkü Yargıcı'nın yüzde 70 indiriminden harika bir ganimet düşürmüştüm, o yüzden Elizinn'in uyduruk kahvesi benim keyfimi kaçırmazdı! :)

Bu küçük keyif kaçamakları, gece yapılan balkon sohbetleri, sabah kahvesi dedikoduları, kayınpederle günlük bilgisayar dersleri (yeni laptop'a alışmaca :) ), her yerinden anılar, tanıdık sesler, kokular, hisler fışkıran -ama zaman geçtikçe de giderek yabancılaşan- bu şehirde -kulağımda genelde bu müzikle- daldığım nostalji molaları dışında Ankara günleri Duru'nun pembe dünyasıyla dopdolu geçti.


Uzun bir aradan sonra bu Ankara buluşması çok iyi geldi hepimize. Bakalım bir sonraki ne zaman olacak? Bir dahaki sefer için aklımda planlar var bu arada. Hem görüşmek istediğim kişiler var hem de Ankara'yı biraz turist gibi gezerek Kale'ye, müzelerine, Anıtkabir'e, ODTÜ'ye ve şimdi aklıma gelmeyen ama uzun süredir görmediğim pek çok yere yeniden uğramak istiyorum. Sonra methini çok duyduğum Çukurambar'daki Teppanyaki'yi denemek istiyorum.Tüm bunlar için de kar kış gelmeden, en geç Ekim sonuna kadar bir kez daha Ankara yapmak şart oluyor sanırım.

Minik notlar: 

1) Ankara'nın hiç sevmediğim kuru havası yazın pek güzel geldi. Evet, bir hafta krem dolu bir varilde yaşasam ancak kendime gelebilecek kadar kurudum ama İstanbul'un nefes alamadığımız nemli havasından sonra gerçekten iyi geldi.

2) İ. Melih'in çalışkan (!) işçilerinin sabahın 7.30'unda başladıkları Hoşdere'deki yol çalışması nedeniyle sabahları her zamankinden çok daha tatlı uyanıyordum!

3) Uzun aralardan sonra aile, akrabalar, büyük sofralarda hep birlikte yenen yemekler, hepsi iyi hoş ama İstanbul'daki iki kişilik kocaman dünyamı da pek özlemişim çaktırmadan. Ee, tekrar hoş geldim o zaman..:)





4 yorum:

mcihandemir dedi ki...

Yaklaşık 10 senem Tunalı civarında geçti.Gerçekten gittiğiniz restaurantlar,cafelerin kalitesini bildiğim için çok doğru tercihler olduğunu düşünüyorum.Bu arada söylemeden geçmeyeyim.Ankara'da Aspava adında bir çok pideci kebapçı vs. olduğunu farketmişsinizdir.Bunun nedenini ve kelime anlamını sorduğumda aldığım cevap kısa süreli bir afallama yaşamama sebep oldu diyebilirim.Aspava aslında bir kısaltma imiş.(Allah Sağlık Para Afiyet Versin Amin)
Bu kısa bilgiyi verdikten sonra bana anca iyi gezmeler demek kalıyor... :)

pelinpembesi dedi ki...

aahh üniversite yıllarım buralarda geçti. ve ben yıllardır gidemedim Ankaraya. yazınla nasıl özlediğimi farkettim..

Cemre dedi ki...

Ankara'da yaşayan biri olarak bu şehri bu kadar güzel anlatabilirdin. öncelikle gözlemlerin ve gittiğin mekanlar isabetli olmuş gerçekten.bir dahaki sefere Elizinn'in yanındaki Cafe de Cafes'e gitmeni tavsiye ederim, ayrıca yemek için benim ufak cafemede beklerim, öyle ahım şahım bir yer olmasa da mantımı denemeni isterim :)

Imge dedi ki...

Cihan Demir,

Aspava'nın açılımını bilmez miyim hiç..:) Bir de üniversite yıllarımda bir sürü şubesine gitmiştim ama son gidişlerimde eşimin ailesinin favorisi olana gidiyoruz genellikle.. Adı ne bilmiyorum ama, dikkat etmemişim.:)

Buket,

En kısa zamanda bir nostalji turu yapmanı tavsiye ederim. Benim de aklımda.. Bu seferki sayılmazdı çünkü..:)

Cemre,

Cafe des Cafes'ye bayılırdım üniversite yıllarımda. Ama kapanmadı mı orası? Hâlâ var da önünden geçmeme rağmen görmemiş olabilir miyim? Üstelik kayınvalidemle birlikte oradan yürürken "bir zamanlar burada çok sevdiğim bir cafe vardı" muhabbeti bile yapmıştım! Bu kadar mı dikkatsizim, beni aydınlatır mısın lütfen? :)

Bu arada senin cafeni de denemeyi çok isterim. Bir dahaki gelişim için not alıyorum. :)

Sevgiler..