Galeri Selvin ve Bebek Mangerie

Geçen hafta Çarşamba günü süperdi! Önce size burada daha önce bahsetmiş olduğum Ruzin Gerçin Anısına suluboya resim sergisini gezmek için Galeri Selvin'e uğradım. Galeri Selvin, Arnavutköy'de bulunan minik bir galeri. Yeri çok kolay Arnavutköy Deresi Sokak'tan içeri girer girmez görüyorsunuz. Yani "şu sıra sıra balıkçılar bitip de Girandola'ya gelmeden önceki sol" da diyebiliriz. 


Resim yaptığımı ve bildiğimi iddia edemem ama geçen sene resmin çeşitli dalları konusunda bir fikir edinmiş olduğum için suluboyanın ne kadar zor olduğunu bilirim. Hatta bu sene suluboya zamanı kursa gitmeyi düşünmediğimi şimdiden söyleyeyim! İşte o yüzden bu aşağıda gördüğünüz suluboya çalışmaları hayranlıkla izledim. Sağ altta içinde karakalem dokunuşlar varmış gibi görünen resim bile tamamen suluboyaymış! Yetenek başka bir şey işte... Bu arada en sevdiğim resimler çiçekler oldu bu kez. Sol üstteki harika değil mi sizce de? Diğer çiçeklerde çok fazla yansıma olduğu için (neden normal cam kullanırlar anlamam zaten) onları buraya koymadım, web sayfasından ya da bir önceki yazıdan bakabilirsiniz. Bu güzel sergiyi bitirip, bir sonraki serginin Neşet Günal'dan Desenler olduğunu öğrenip çıktım dışarı.


Hafta arası öğlen saatlerinde Boğaz'ın bomboş olmasının tadını çıkararak Bebek'e kadar yürüdüm. Puslu da olsa, güneşli de olsa, kapkaranlık ve yağmurlu da olsa ayrı bir güzelliği olan Boğaz'ın iyot kokusunu içime çektim şifa niyetine.:) Bebek Parkı'nda biraz mola verdim ama bu kez yerlerde kurumuş yapraklarıyla, hepsi kendi köşesine çekilmiş uyuklayan sokak köpekleriyle, su birikintilerinden bir şeyler içmeye çalışan kuzgunlarıyla pek bir hüzünlü geldi park gözüme. Hemen ayrıldım oradan ve biraz Bebek'teki Yargıcı'da oyalandım. Çantalar ve giysiler dışında bebek/çocuk taburesi ebatlarında minik, yuvarlak düğme sehpalara bayıldım. Evde nereye koyabilirim onları diye düşünme aşamasındayım şu an. 


Ama artık çıkmam gerek, çünkü Dilara ile buluşma zamanı geldi. Yazın 99 gününü Amerika'da geçirdiği için kendisini fazlasıyla özleten Dilara'nın oralarda neler yaptığını ve harika fotoğraflarını görmek için sayfasına ve sayfasının sağ üst köşesindeki USin99Days linkine mutlaka uğrayın. Bebek Mangerie'nin o keyifli balkonunda tatlı yiyip tatlı tatlı yazın neler yaptığımızdan konuştuğumuz güzel bir öğleden sonranın ardından İstanbul'un hep de tatlı olmayan yüzünü de dikkate alarak saat dört gibi ayrıldık. (Trafiğe kalmadan evime dönebilmem gerekiyordu çünkü akşam da İso'cumla birlikte Terra Şarapları ile Roma'ya Sevgilerle'yi izlemeye Kanyon'a gidecektik (bir sonraki yazıda bahsedeceğim o geceden). Sizi bilmem ama ben İstanbul'la aramızdaki aşk ilişkisini canlı ve sağlıklı tutabilmek için kendisinin şirret yanlarını görmezden geliyor, bunalım hallerinde ondan uzak duruyorum!) Bu nedenle bence o kadar uzun aradan sonra bir öğle rakısı güzel gidebilirdi ama artık onu da Kasım'da yaparız, n'apalım.:) 


Sergi çıkışında Girandola'ya pas vermeme nedenimi de artık anlamış oldunuz sanırım. Tatlı hakkımı Mangerie'nin taze meyvelerle birlikte servis edilen çikolatalı pancake'inden yana kullanmak istedim bu kez. Bu arada Mangerie'nin kartpostallarındaki resimleri biz misafirlerinin #mangeriebebek tag'i ile Twitter ve Facebook üzerinden yayınladıkları fotoğraflar arasından seçtiğini biliyor muydunuz?

Haftaya geçen haftanın güzel günlerinden birini anlatarak başladığıma göre bu hafta benim için güzel geçecek diyor, hepimiz için öyle olmasını diliyorum. İyi haftalar! :)

Hiç yorum yok: