Camagüey'e geldiğimizde öğle yemeği zamanıydı. Ve otobüsten inip restorana kendimizi zor attık, çünkü inanılmaz şiddetli bir yağmur vardı dışarıda. Aşağıdaki San Juan de Dios Meydanı'na ve kiliseye bakan restoranda oturup müzik eşliğinde yemeğimizi yerken yağmur dindi ve şehir turu için gayet elverişli güzel bir hava oluştu.
Burası küçük bir kent aslında, yürüyerek de gezilir. Ama hem değişik bir deneyim olsun hem de yorulup dağılmadan bir fikir edinelim diye Festtravel toplam 24 kişi olan grubumuz için bir bisiklet taksi filosu kiraladı.:) Ve her meydanda ya da önemli durakta inip bilgi almak ve fotoğraf çekmek üzere turumuza başladık.
Küba'nın üçüncü büyük şehri olan Camagüey benim çok hoşuma gitti. Minik meydanları ve renkli sokaklarıyla Trinidad kadar olmasa da şirin ve gezmesi zevkli bir şehir burası. Ancak oteller ve restoranlar çok kötü! Öyle böyle değil, gerçekten çok kötü. Fest, tura yazılırken bizi uyarmıştı burada kalacağımız otelle ilgili ama açıkçası "beklentiyi minimumda tutalım da fazla şikayet etmeyelim diye biraz abartıyorlardır" diye içimden geçirmiştim. Ama öyle değilmiş. Gayet gerçekçi bir şekilde kötü bir otelde kalacağımızdan bahsetmişler meğer. Ve orası Camagüey'in en iyi ve hatta şehir merkezindeki tek oteliymiş! Neyse ki sadece bir gece kalacağız burada.
Neyse, daha otele gitmeye çok var, önce bir şehri gezelim. İşte kilisesi, sanat galerisi, sokakta oynayan çocukları ve her köşeye yerleştirilmiş bronz heykelleriyle çok şirin bir meydan: Plaza del Carmen.
Bir diğeri de aşağıda.. Kafeleri, kral palmiyeleri, Casa de la Trova'sı, kilisesi, kime ait olduğunu hatırlamadığım heykeli, akşam bir kadeh bir şeyler içtiğimiz Cafe Ciudad'ıyla keyifli bir meydan daha.
Sırada Plaza de los Trabajadores var, yani Emekçiler Meydanı. Binaların üstündeki Che figürleri , kilisesi, "Zafere dek birlikte" yazıları ve şu mavi, üstünde sütunlu bir kubbe bulunan binadan (galiba şu an müzik okulu olarak kullanılıyormuş) yayılan müzik sesleriyle etkileyici meydanlardan biri burası da.
Artık meşhur Camagüey balesinin sahne aldığı tiyatroyu (Teatro Principal) görme zamanı. Bu şehirde mutlaka yapılması gereken deneyimler arasında bu tiyatroda bale izlemek de vardı ama yeme-içme mi kültür-sanat mı ikilemini o akşam için yeme-içme kazandı. Siyah kuru fasulye-pilav ve mojito bağımlılık yapıyor sanırım, vazgeçemedik onlardan! :)
Ve o gün akşam yemeğinde ertesi gün Bayamo'yu gezerek Santiago de Cuba'ya devam edemeyeceğimizi, çünkü Sandy'nin ülkenin doğusunda bulunan Santiago şehrini mahvettiğini öğrendik. Büyük şok oldu hepimize. Sanki biz günlük güneşlik havada geziyoruz diye ülkenin tamamında öyle bir hava olmalı gibi düşünmüş olmalıyız. Dolayısıyla ertesi gün başladığımız ama gezmediğimiz noktaya, yani Havana'ya dönmek üzere yola çıktık. Ama o gün Havana'da olamadık ne yazık ki, çünkü otel ayarlanamadı. Onun yerine Sancti Spiritus ve Santa Clara kentlerini gezerek ve bir gün orada bir yerde kalarak zaman doldurduk. Şans mı şanssızlık mı, en baştan tur için yanlış zaman seçimi mi bilemedim. Ama Evren'in o an için bize en uygun rotayı çizdiğine adım gibi eminim.Kapıldığım akışından hiç şüphem olmadı ki zaten. :)
2 yorum:
Küba izlenimleri...
Bir tweet'in izinden giderken birden bire kendimi Küba'nın sokaklarında buluverdim...
Güzel ve ayrıntılı bir yazıydı, ellerinize, aklınıza sağlık.
Keşke, biraz da gündelik yaşam, ilişkiler, eğitim, sağlık gibi konuların detaylarına da girebilseydiniz.
Örneğin, şekerkamış tarlarları arasında küçük bir Küba köyüne konuk olmayı programa alıp, oradaki gençlik, çiftçiler ve tarımsal ilişkileri pratik bir gözle aktarabilseydiniz.
Belki turist olarak Kuba'ya giden birinden istenecek şeyler olmayabilir. Ama, Devrim Müzesi çıkışında ironik teşekkürlere atıf yapacak bakış açısı olan biri için, eminim bu yazdıklarım da merak konusu olmaktan geri kalmayacaktır.
Yeniden teşekkürler, yüreğinize sağlık.
Saygılar
Yusuf Nazım,
Öncelikle çok teşekkürler yazım ve bakış açımla ilgili yorumlarınız için..
Aslında Küba yazı dizisinin ilk yazısında ve diğer yazıların içinde yeri geldikçe eğitim, ilişkiler, sağlık, vs gibi konulardan söz etmeye çalıştım. Ama haklısınız, eksikler kalmış olabilir.. O kadar uzun sürdü ki yazıları tamamlamam, son yazıyı yazarken gezinin üzerinden bir ay geçmişti! Öyle olunca bazı şeyleri atlamış olabilirim haliyle. Yine de ilk yazıya bir göz atmanızı öneririm: http://imgetan.blogspot.com/2012/11/yanz-ve-guzel-ve-onurlu-ulke-kuba.html
Kırsaldaki hayatı deneyimleme konusuna gelince.. Sanırım o hiçbir şekilde mümkün olmazdı turla ve 9 günlüğüne gidilen bir gezide. Belki daha sonra kendimiz keşfe çıkarsak Küba topraklarını, dediğinizi de gerçekleştirebiliriz zaman&program sınırı olmadan..
Sevgiler, saygılar..
Yorum Gönder