Tek cümleyle özetleyecek olursam "İstanbul kazan, biz kepçe dolaştık!"
Salı akşamı kayınvalidem ve kayınpederim bize geldiler. O yüzden Çarşamba gününden itibaren her gün sokaklardaydık. İstanbul'da ayak basılmadık yer bırakmadık desem yeridir. Nişantaşı, AVM'ler, Beyoğlu, Ortaköy, İstinye, Sarıyer, Beşiktaş, Eminönü... Nasıl? Hiç fena değil, değil mi? Çarşamba günü Nişantaşı'ndaki mola yerimiz Hardal oldu. Hiçbirimizin gözü yararlı yiyeceklerde değildi maalesef. O yüzden atıştırmalık olarak seçtiğimiz etli quesadilla, kajun soslu kızarmış tavuk ve poppers canımıza değdi doğrusu.:) Hardal'ın servisi ve yemekleri yine çok güzeldi. Üşümememiz için yanımıza iki tane de sobayı çekince her şey çok daha güzel oldu. Atiye Sokak'taki bu keyifli mekanın kendi ev yapımı hardallarını da mutlaka denemenizi öneriyorum. Yabanmersinli ve erikli olanlarına bayıldık. Eve de alabiliyorsunuz, aklınızda olsun.
Çarşamba akşamı İso'cumla ben Maçka Residences açılış kokteyline davetliydik. 'Bugün ne giysem"'tadında poz vermem genellikle ama bu kez bir istisna yapacağım. Çünkü yeni oyuncağını bütün arkadaşlarına göstermek isteyen bir çocuk coşkusuyla kayınvalidem ve kayınpederimin uzun uzun dolaşarak benim için seçtikleri ceketimi göstermek istiyorum. Bayıldım hediyeme. O yüzden huzurlarınızda Ankara'ya bir kez daha öpücükler gönderiyorum. Bayıldığım diğer bir şey de o akşamki şık davette yer alan bu köşe oldu. Bir ev projesinin açılış daveti için bereketin simgesi narlarla dolduruluş bir küvet fikri gerçekten harikaydı. Arkadaki köpüklü şampanya panosundaki deliklerden uzanan beyaz eldivenli ellerin şampanya ikram etmeleri de öyle.:) Maçka Residences'ta yaşam başlıyormuş. İstanbul'un en güzel semtlerinden birinde yer alan öyle keyifli bir komplekste oturmak eminim çok heyecan ve mutluluk vericidir. Sakinlerine güle güle oturmalarını diliyorum. Ama benim oturmayı planladığım yer başka: kayınpederimle ortak aldığımız Milli Piyango yarım biletine 22 milyon ikramiye çıktığı zaman beni ilk olarak Zorlu'nun satış ofisinde göreceksiniz! :)
Perşembe günü sabahtan resim kursuma gittim. Öğleden sonra ise uzun zamandır didiklemediğimiz Eminönü'nü dolaştık birlikte. Sonra mini bir Beyoğlu turu da yaparak evimize geldik. Eminönü'nden aldığımız taptaze sarıkanatlar ve palamutlarla elbette. Zira olay yeri bizim evimizse, balık ziyafeti olmayan bir misafir ağırlaması düşünülemez! Üstüne de hemen bizim evin altında bulunan nefis Antakya künefesi. Tat Künefe'nin sipariş telefonu: 0-212-288 97 75. Gayrettepe civarında oturanların burayı denemelerini öneriyorum. Antakya ve Adana'daki künefeleri de denemiş biri olarak buranın onlarla yarışan bir yer olduğunu söyleyebilirim.
Cuma günü Zeynep'in de aramıza katılmasıyla birlikte yeni bir hedefimiz oluştu: değişik bileklik bulmak! Zeynep'in yeni takıntısına uygun modeller bulmak için Beşiktaş ve Ortaköy'deki tüm takıcılar itinayla didiklendi. :) Üstüne de sahildeki Cafe Cheesecake'de kahve ve cheesecake molası verildi.
Cuma akşam programımız yaklaşık on gün önceden belirlenmişti. Burçak ve Nihat'ın hafta sonu Çanakkale'den geleceğini öğrenir öğrenmez Karaköy Lokantası'nda yerimizi ayırttık. Altılı olarak en son burada görülen ekibimizin keyfine diyecek yoktu her zamanki gibi. Gülmekten karnımızın ağrıdığı anlar oldu. Bazen iki ayrı masa gibi kızlar ve erkekler olarak ayrı ayrı konulara daldığımız oldu. Çınlattığımız kulaklar oldu. Yine buluşma planları yapıldı bahar dönemi için, bu kez doğa içinde konaklamalı. Ve kadehler tokuşturuldu teyit olarak. Canımın şarap çektiği bir akşam olmasına rağmen Karaköy Lokantası'nın nefis mezelerini görür görmez rakıya ortak oldum. Yengeç hariç tüm mezeler inanılmaz lezzetliydi. Ara sıcak olarak gelen ciğerler ve paçanga börekleri de öyle. Kapanışı da İso'cum sayesinde sonra kalmaz diye gecenin başında ayırttığımız ve masaya gelmesiyle bitmesi arasında sanırım iki dakika falan geçen muhteşem ayva tatlılarıyla yaptık. Hâlâ denemediyseniz çok şey kaçırdığınız yerlerden biri Karaköy Lokantası. Bilgi ve rezervasyon için: 0-212-292 44 55.
Cumartesi günü Sarıyer ve İstinye Park fetihleri tamamlandıktan sonra oturduğumuz yer ise bayıldığımız lezzet duraklarından olan Go Mongo oldu. Angaralılar da pek beğendiler buranın yemeklerini. Fotoğrafını çekmedim ama yemeklerin üstüne iki adet mangolu sufleyi de bölüşmeyi unutmadık tabi ki. Servis ve yemek kalitesini hiç bozmayan Go Mongo'nun menüsünü incelemek, bilgi ve rezervasyon için buraya tık tık!
Bu arada bu kadar yediğimiz içtiğimiz şey arasında en çok tezahürat alan şeylerden birinin de benim yaptığım güllaç olduğunu söyleyerek biraz şımarmak istiyorum izninizle. :) Pazar akşamı (yani evde kimsenin kalmadığı ve blogumun başına oturduğum şu an) ayrılık vakti geldi, çattı. Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra İso'cum stadda, ben evde izleyeceğimiz derbi için programlarımızı yaptık. Benim program dediğim eve bira ve wasabi soslu bezelye çerezi depolamak oluyor. Sonuç ne olursa olsun bizim için #BugünGünlerdenGALATASARAY . Saçma sapan olayların yaşanmayacağı keyifli bir maç olmasını umarak bilgisayarın başından kalkıyorum.
Sizlere de harika bir hafta diliyorum. Her günün tadını çıkarın, şunun şurasında Kıyamet'e ne kaldı değil mi? :)
4 yorum:
nasıl yoğun geçmiş böyle.süper:)
ama sarıkanat mı yediniz:( keşke başka bir balık yeseydiniz.
Kelebek Desenli,
gerçekten süperdi, darısı tüm haftalara..:)
Sezen,
Bütün tezgahlar neredeyse lüfer büyüklüğündeki sarıkanatlarla dolu, dikkatini çekmiştir. Artık bu konuya o kadar dikkat çekildikten sonra herhalde denetim vardır ve onlar da sınırın altındaki balıklar değildir diye düşünüyorum.
Zaten denetim de tezgahta değil avlanma sırasında olmalı, öyle değil mi? Biz tezgahta küçük balık görüyorsak zaten geçmiş olsun yani..
evet ben de tezgaha gelmeden denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum. zaten bu aralar lüferin boyu olarak 24 cm diyorlar farketmişsindir.
diğer taraftan talep arzı yaratıyor. almazsak tutmazlar diye düşünüyorum ben de.
Yorum Gönder