Ağlamak istiyorum! Hatta sinirden ağladım bile! Çünkü bu oyunla ilgili yazıyı ikinci kez yazıyorum. Ve asıl emek zahmet oluşturduğum yazım ne olduğunu anlamadan silindikten sonra aynı motivasyonla yazamayacağım ne yazık ki. Başka bir konuyla ilgili olsa yazmamayı bile tercih edebilirdim zaten ama bu oyunu mutlaka duyurmam gerek size diye düşündüm. Bu blogu okuyarak bir kişinin bile oyuna gitmesini sağlasam benim için büyük bir mutluluk olacak.
Kumbaracı50'nin çoğu oyunları gibi Yiğit Sertdemir tarafından yazılan Gerçek Hayattan Alınmıştır adlı oyunundan bahsediyorum. 7 Aralık Cuma akşamı izleyip inanılmaz etkilendiğimiz tek perdelik ve nasıl geçtiğiniz anlamadığımız 90 dakikalık oyunundan. Tomris İncer'in Anne'yi, Yiğit Sertdemir'in ise Oğul'u canlandırdıkları iki kişilik hesaplaşmadan...
Aslında bir süre önce aralarından ayrılmış ve sadece bahsi geçen Baba'yı da oyunun üçüncü kişisi olarak düşünebiliriz. Çünkü hesaplaşmaların odak noktasında babanın hastalık ve ölüm süreci de yer alıyor. Anne'nin o süreçteki tavrı, Oğul'a gösterdiği yüzü, aldığı önemli kararlar ve sonrasında hayata karşı gösterdiği yaklaşım... Oğul'un bunlardan yola çıkarak Anne'ye karşı duyduğu ve belki de o ana kadar hiç açığa vurmadığı tepkiler, eleştiriler, yargılar... İşte şimdi hepsinin ortaya çıkma zamanı. Sessiz, sakince değil tabi ki. Bunca zamandır biriktirmiş olanlar adeta bir patlama olarak çıkıyor dışarı. Ve bizler de tam ortamızda yaşanan bu patlamaya tanıklık ediyoruz o akşam.
Oğul, Anne'nin gözlerini bağlayarak inşaat halinde bir mekana getiriyor. Burası onun seçtiği hesaplaşma mekanı. Anne-Oğul kah kadeh tokuşturarak kah dans ederek, oyun içinde oyun oynayarak, bazen gülme krizlerine girip bazen birbirlerine sert bir biçimde çıkışarak inanılmaz bir performans sergiliyorlar gözümüzün önünde. Hem de çok zor bir performans... Yer yer nefesimizi tutarak izlediğimiz heyecanlı, şiddetli sahneler oluyor. Oyunculuklar o kadar etkileyici ki ağzımızı kapatmayı unuttuğumuz anlar da oluyor.:) Hem ses tonunu hem de karakteristik simasını çok sevdiğim, usta oyuncu Tomris İncer gerçekten ustalığını gösteriyor. Kalemine de oyunculuğuna da bayıldığımız ve artık adını görür görmez gözü kapalı kendimizi teslim ettiğimiz Yiğit Sertdemir'in de ondan aşağı kalır yanı yok. İkisi de kelimenin tam anlamıyla harikalar yaratıyorlar.
Ben zaten bayılırım böyle aile travması hikayelerine. Aile üyelerinin birbirlerine karşı yıllardır biriktirdikleri öfkeler, içten içe yargılamalar, suçlamalar, birbirleriyle ilgili asla gerçekleşmeyecek o büyük beklentiler ve sonrasında yaşanan büyük hayal kırıklıkları. Metnin bence en güzel yanı iki tarafı da tarafsız bir gözle izleyebilme ve farklı açılardan iki tarafa da hak verebilme imkanı sunması. Siyah ve beyaz karakterler yok burada. Örneğin, başlarda bencil bulduğunuz Anne karakterini oyunun bir noktasından itibaren aslında yaşama karşı güçlü ve pozitif bir duruş sergileyen bir kadın olarak müthiş bir takdir duygusuyla izleyebiliyorsunuz.
Bence hemen Kumbaracı50'nin web sayfasını inceleyip, oyun programına bir göz atın. Sizin için uygun olan bir tarih seçin ve gişe telefonunu (0-212-243 50 51'i) arayın. Sadece adınızı ve telefonunuzu yazdırarak, oyun öncesinde biletinizi alabilirsiniz. Ha, Biletix'ten de alabilirsiniz tabi, ama bir Biletixsevmez olarak şahsen gişeyi aramanızı öneriyorum.
Şimdiden iyi seyirler...
3 yorum:
Ağlamışsındır, inanırım. Blogger'ın bu yeni yüzü beni de sinir ediyor Imge.
Hayır, bir de ''mükemmel blog yayınları yazmaya odaklanmanızı kolaylaştıran'' diye sunuluyor alay eder gibi. Yaşadığım problemleri bir bilsen. Zaten o yüzden yazma hevesim epey törpülendi.
Word dosyasına yazıp oradan mı kopyalayalım yani bu belirsizlik içindeyken?
Yayınlanmak üzere bekleyen yorum da kaybolabiliyor ve bir daha hiç geri gelmiyor, bilgine.
Evet gidilesi bir oyun.Ben de izledim.O gün ünlüler Kumbaracı50 de gün mü yapıyordu bilemiyeceğim ama izleyicinin çoğunluğunu oluşturuyorlardı.Bazı yerlerde içimi sızlattı,bazı yerlerde güldürdü.Sonu ise...Merak edip gidilsin.
Blogger'le ilgili problemi sadece ben yaşıyorum sanıyordum.Önce ki kullanımı daha iyiydi diye düşünüyorum.
Zeugma,
Yorum kaybını da bir kez yaşamıştım sanki, ama eski halindeyken.. Kesinlikle gıcık bir durum. Önce Word'e yazmak fena fikir olmayabilir aslında..
Mahmutun Güncesi,
Bu bir üçlemeymiş aslında.. Devamında aynı oyuncular yok ama.. Ve ayrı ayrı da izlenebilir oyunlarmış. Bir ara zaman ayırıp onları da görmek gerek, nasıl devam edecek hikaye merak ediyorum..
Yorum Gönder