Dün Mine'yle birlikte kursumuzu astık ve felekten bir gün çaldık. Geceyi de bizim evde çalacaktık ama Bedaş'ın trafo bakımı yüzünden karanlığa gömülünce onu ertelemek zorunda kaldık. Yahu Türkiye'de medeniyetin beşiği İstanbul'un gelişmiş semtlerinden biri olan Gayrettepe'de sabahtan akşama kadar bakım yapıyoruz bahanesiyle elektrik kesilir mi, aklım almıyor benim! Neyse, Bedaş'ın 3 günlük işkencesini de Beşiktaş'ta çekmiş biri olarak bu konuyla daha fazla sinirimi bozmak istemiyorum.
Biz gündüze gelelim. Yani İstanbul Modern'in yeni sergisinin basın toplantısına ve açılışına:
İstanbul Modern’in yeni sergisi Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar, modernleşmenin günümüz sanatına olan etkilerini araştırıyor. Comité Colbert’in sponsorluğunu üstlendiği, 16 Ocak- 16 Mayıs tarihleri arasında sürecek sergi, sanatçıların modernleşmeyle hesaplaşmalarını ve bugün hala gündemde olan modernlik olgusunu ele alıyor. Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar 11 sanatçının 17 eserine yer veriyor.
Modern hayatın günümüz dünyasına yansıyan olumlu ve olumsuz dinamiklerini bugünün açısından değerlendiren sergi, yaşadığımız dünyanın bütün ilişkilerine sinen modernist yapının sanatçılar tarafından nasıl eleştirildiğini ve yorumlandığını araştırıyor. Sergi, modern hayatın dönüştürdüğü kent kültürü, modernliğin sosyal, kültürel, ekonomik, politik etkileri ve modernlik idealleri arasında var olan ütopya üzerine sanatçılar tarafından yapılan yorumlara odaklanıyor.
Modernliği hem bellekte yaşanan hem de farkında olmadığımız etkileri ile günümüzü şekillendiren bir olgu olarak tartışan sergi, 19. yüzyılda ortaya çıkan ve Batı dünyasının evrensel bir ideal olarak tüm dünyaya sunduğu modernliğin farkında olduğumuz ve olmadığımız yönlerini hatırlatıyor.
Serginin basın toplantısında İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Comite Colbert'ten Michel Bernardaud ve sergi küratörleri Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu kısa kısa konuşmalar yaptıktan sonra hep birlikte sanatçıların çalışmalarını gezdik.
Hepsi birbirinden ilginç ve yaratıcı çalışmalar arasında favorilerimize gelecek olursak, girer girmez bizi karşılayan şu görüntüyü ilk sıralara yerleştirebiliriz diye düşünüyorum. Arkada duran siyaha boyanmış ve mozaik aynalarla kaplanmış ikinci el buzdolapları, Cezayir asıllı Fransız sanatçı Kader Attia'nın Skyline (Ufuk Çizgisi ya da Kentin Silüeti) adlı çalışması. Amerikan kentlerinin
gökdelenlerle kaplı ufukları veya göz kamaştırıcı modern bir kent maketi sergi
alanında serap gibi beliriyor. Ortaya çıkan bu karanlık ve kasvetli kütle
izleyicide bir baskı hissi de yaratıyor. Daha yakında duran bayraklar ise bir ulus-devlet abidesini andırsalar da aslında artık var olmayan SSCB, Yugoslavya, Doğu Almanya gibi ülkelere ait bayraklardan oluşuyor. Nasan Tur'un bu çalışmasının yanı sıra bir de "ben bunu bir Bienalden hatırlıyorum" diyerek izlediğim ve şimdi basın bültenlerini okurken 10. İstanbul Bienali1'nde sergilenmiş olduğunu öğrendiğim Sırt Çantaları bulunuyor. Danışmaya başvurup istediğiniz sırt çantasını alıp şehrin bir yerinde bir protesto düzenleyebilir, yemek pişirebilir ya da müzik yapabilirsiniz. Gerçi ben İstanbul'da yapmanızı önermem. "Modernlik?" temasındaki soru işaretini İstanbul için bol bol dikkate alın derim.:)
Seyirciyle mesafesiz bir karşılaşma yaratmak isteyen Thomas Hirschhorn basit ve buluntu malzemeleri tercih ederek bunları gazete kupürleri ya da kendi yazdığı eleştiri metinleriyle buluşturarak “gerçek” ortamlar yaratıyor. Bir sunak ya da kartondan bir kulübeye benzeyen bu heykelde kollar tarafından desteklenen bir dünya küresi var. Başlığı “tek bir dünya” anlamına gelen yapıt, hem birlik olmuş bir topluluğu simgeler, hem de tarihi ve şimdiki zamanı sorgulayarak farklı bir gelecek kurgulamayı önerir.
Ve yoğun otrişlerden oluşan bir kapının ardında bizi bekleyen büyülü dünyaya geldi sıra. Hale Tenger'in Strange Fruit adlı çalışmasını sanırım Mine de ben de bir numaraya koyduk. Karanlık bir fonun içinde ışıldayan yıldızların ortasında, sessizce dönen fiziki bir yerküre ve bir perdenin açılması ile görünür olan ters yüz edilmiş siyasi bir yerküre bulunuyor. Kıtalar ters yüz, ama yazılar okunuyor. Müzik bazen tanıdık bazen değil, bazen tersten. Çelişkili ve tuhaf bir durum var sanki. Tıpkı dünyada olup bitenler gibi... Çok güzel düşünülmüş ve ifade edilmiş.
Geri kalanını artık ben anlatmayayım, siz gidip görün lütfen. Bu sergiler boşa yapılmıyor değil mi? Bloglardan, dergilerden görelim diye değil gidip gezelim için bunca emek. Hem bol bol da zaman var 16 Mayıs'a kadar. O yüzden ne yapıp edip bir zaman yaratın derim. Bu süre içinde sergi temasıyla ilgili pek çok etkinlik de düzenlenecek, onları da İstanbul Modern'in web sayfasından takip etmeyi unutmayın.
Şimdi izninizle biz Namlı'ya gidiyoruz. Sergiyi gezdik, yorulduk. Haliyle biraz karnımız acıktı, söylemesi ayıp.:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder