Berlin'deki kültür sanat etkinliklerinin çokluğundan söz etmiştim. Ve sadece orada olduğumuz 5 gece boyunca 276 adet etkinlik alternatifimiz olduğundan! Biz bu seferlik müzik dolu iki harika gece yaşama fırsatını elde ettik. İlki şehirdeki ilk gecemiz olan 23 Şubat akşamı için bilet bulabildiğimiz Deutsche Oper'de sahnelenen Puccini'nin Tosca operası oldu. Almanya'da pek çok şehirde opera ve bale temsillerinde İngilizce alt yazı olmayabileceği konusunda uyarılar okumuştum. Tosca'nın da İngilizce alt yazısı yoktu ve bunu bilerek sadece elimizde hikayenin İngilizce özetiyle girdik. Dolayısıyla bire bir diyaloglara hakim olmasak da her perdede neler yaşanacacağını öncesinde okuyarak konunun, müziğin, o harika seslerin, kostümlerin ve büyülü opera atmosferinin tadını çıkardık. Çok keyifliydi ama her zaman en az müzik kadar metinlere de önem veren ben İngilizce alt yazısı isterdim. İso'cum ise duruma yüzde yüz müzik odaklı bakarak tadını benden daha çok çıkardı diyebilirim. Bizim izlediğimiz temsil ile ilgili tüm detaylar ve görseller için buraya tık tık. Herkesin her an ulaşabileceği bir etkinlik olmadığı için ben uzun uzadıya anlatmıyor, ilgilenenlerin konuyu okuması için Wikipedia linki veriyorum.
3 perdelik oyunda iki defa ara verildi. Aralarda herkes bara koşturup şampanya, şarap ve kanepe atıştırmalıklardan alıyordu. 50 dakika oyun, yarım saat ara şeklinde devam eden gecede bu işi bir parti gibi, davet gibi şık ve sanat dolu bir eğlence gecesine dönüştüren zihniyete hayran kaldım. Sanat arası sefa molalarının bu kadar uzun olması gerçekten büyük keyif olsa gerek. Bir de elinde içki kadehleriyle oyunun o ana kadarki bölümünün kritiğini yapıp devam etmek. Süper! Bu durum böyle temsillerin pek çok kişiye sıkıcı gelen yönünü kesinlikle ortadan kaldırırıyordur bence.
Operanın barında bira ve pretzel satılması da bizim aramızda ayrı bir sohbet konusu yarattı tabi. Her şey İso'cumun "Adamlar geleneklerine her ortamda yer veriyorlar ve doğallar. Bak işte, operada şık olmaz, falan demeyip pretzel&bira koymuşlar, bizde operada simit satıldığını düşün mesela," demesiyle başladı. "Ya tamam simit değil de belki geleneksel içki babında rakı falan olabilir mi sanki?" dememle birlikte işler çığrından çıktı. İso oradan alıp olayı bambaşka bir boyuta getirdi. Şöyle ki; rakılarını tokuşturan iki tip arada konuşuyorlar: "Ne olacak bu Tosca'nın hali?" "Abi, Tosca yenge bu oyunun sonunu çıkaramayacak diyorlar." "Öyle görünüyor valla. Hop aslan parçası, bizim bir haydari, bir de şakşuka vardı." :) Bu senaryoyla birlikte operada rakı tezim filizlenmeden çürüdü tabi. Bira olur, tamam ama rakı olmaz gerçekten. :)
Şaka bir yana, Berlin'de en az bir opera, bale, klasik müzik konseri (ki Berlin Filarmoni'nin bir konserini yakalayabilmeyi de çok isterdik) dinlemeden dönmeyin derim.
Ruhunuzu besleyecek diğer bir önerim de şehirdeki pek çok caz kulübünden biri olacak. Ve tabi ki en iyisi olan A Trane. Doğum günüm olan 27 Şubat gecesi rezervasyon yaptırmadan ama erken sayılabilecek bir saatte, 21:30'da orada olduk ve güzel bir yer bulabildik. Rezervasyon almıyorlar sanıyorduk ama alıyorlarmış. O yüzden gitmeden önce aklınızda olsun. Telefon ve e-mail web sayfalarının en altında yer alıyor.
Bizim gittiğimiz gün Aki & The Good Boys vardı. Harika bir müzik gecesi yaşadık diyebilirim. Grubun lideri olan Aki Takase, 48 doğumlu bir caz piyanisti ve bestecisi. Şubat ay içinde solo ve başka gruplarla birlikte de burada sahne almış. Gerçekten inanılmaz bir enerjisi vardı, hayran kaldık!
Canlı müzik sırasında da fotoğraf ve video çekimi serbest olmasına rağmen ben genellikle öncesini ve sonrasını tercih ediyor ve performans anını doyasıya yaşamayı istiyorum. O yüzden grup henüz sahne almadan önce ortamın ve biletlerimizin fotoğrafını çektim. Bir de bu kez farklı bir ayna fotoğrafıyla karşınızda olmak istedim. Sırtımızı döndük size, ama kusura bakmayın artık.:) A Trane'e giriş için kişi başı 12 Euro ödüyorsunuz. Daha sonra da ne içerseniz onu. Şehrin en iyi kulübü olarak isim yapmış olmasına rağmen içki fiyatları her yerle aynı. Berlin'de mutlaka yapmanızı önerdiklerim listesine burayı kesinlikle ekleyebilirsiniz. İlla ki sıkı bir caz sever olmanız da gerekmiyor buradan keyif almak için (bkz. ben).
Şimdi biraz müze gezelim mi?
Bizim gittiğimiz gün Aki & The Good Boys vardı. Harika bir müzik gecesi yaşadık diyebilirim. Grubun lideri olan Aki Takase, 48 doğumlu bir caz piyanisti ve bestecisi. Şubat ay içinde solo ve başka gruplarla birlikte de burada sahne almış. Gerçekten inanılmaz bir enerjisi vardı, hayran kaldık!
Canlı müzik sırasında da fotoğraf ve video çekimi serbest olmasına rağmen ben genellikle öncesini ve sonrasını tercih ediyor ve performans anını doyasıya yaşamayı istiyorum. O yüzden grup henüz sahne almadan önce ortamın ve biletlerimizin fotoğrafını çektim. Bir de bu kez farklı bir ayna fotoğrafıyla karşınızda olmak istedim. Sırtımızı döndük size, ama kusura bakmayın artık.:) A Trane'e giriş için kişi başı 12 Euro ödüyorsunuz. Daha sonra da ne içerseniz onu. Şehrin en iyi kulübü olarak isim yapmış olmasına rağmen içki fiyatları her yerle aynı. Berlin'de mutlaka yapmanızı önerdiklerim listesine burayı kesinlikle ekleyebilirsiniz. İlla ki sıkı bir caz sever olmanız da gerekmiyor buradan keyif almak için (bkz. ben).
Şimdi biraz müze gezelim mi?
2 yorum:
Evet, evet müze gezelim lütfen. Bu sene ben de henüz belli olmayan bir vakitte ben de Berlin'de bir hafta geçirmek istiyorum. Müzeler şehrin en çok merak ettiğim bölümlerden biri , sabırsızlıkla bir sonraki yazını bekliyorum.
Epicurious,
Süper! Hazırlan o zaman, yarın Bergama Müzesi'ne gidiyoruz.:)
Yorum Gönder