Cuma akşamı Çağla&Tolga ikilisiyle birlikte Bilgi Mayfest'13 kapsamında gerçekleşen Teoman ve Ajda Pekkan konserlerini izlemek için Bilgi Üniversitesi'nin Santralistanbul kampusundaydık. Kısa kısa notlar halinde size hemen o Cuma'yı anlatayım.
* Zaten şu an Teksas'ta bir üniversitede geçen bir kitap çevirisi yapıyorum. Baş karakter Bliss, hocasıyla aşk yaşıyor. Bekar evinde arkadaş partileri, kampus dedikoduları, tiyatro dersleri falan derken feci güzel bir hayatın içine düşmüş durumdayım. Bir de gerçek hayatta üniversitelilerin bahar şenliklerini, çimlere yayılıp "ayran" içen gülen yüzleri, konserde erkek arkadaşının omzuna çıkan askılı elbiseli, sandaletli çıtırları, bungee jumping yaptıktan sonra eğlenmeye devam eden gençleri falan gördükçe öyle bir üniversite yıllarına özlem duydum ki anlatamam. Aaah ah! Yani şu an dönüyorsun o yıllara deseler hiç düşünmeden döner, bu kez en güzelinden bir sanat dalını seçer, kampustaki her aktiviteye, okuldaki her kulübe katılır, yazları Interrail'le Avrupa'yı dolaşır, üniversite sonrası için de İtalya'da falan bir program ayarlayıp tatlı hayatımın tadına tat katardım. Şimdiki akılla dönülmüyor değil mi oralara? Neyse, bu ilk maddenin özeti: "üniversiteli gençler, bu harika yıllarınızın değerini bilin"dir.
* Alkol yasağının işe yaramadığı, yaramayacağı, uygulanabilirliği olmadığı yerlerdeki çeşit çeşit şişeden, arabaların üzerlerindeki boş şişeler ve plastik bardaklardan anlaşılıyordu. İnsanları böyle şeylere zorlamaya, keyif kaçırmaya hiç gerek yok. Kontrol sağlamak ayrı, yasak ayrı! O yüzden her geçen gün uzaklaşıyor olsak da akla, mantığa, sağduyuya davet ediyorum herkesi.
* Teoman! Benim için o etkinliğe gitme nedeniydi. Hiçbir albümünden sıkılmadığım, her yorumuna, her şarkı sözüne bayıldığım, tarzını hep çok sevdiğim isimlerden biridir benim için. Müziği bıraktığı haberini duyduğumda boğazıma bir yumruk oturduğunu hissetmiştim. Geri dönüşünü nasıl sevinçle karşıladığımı tahmin edersiniz. Yaklaşık bir saat sahnede kaldı ve performansıyla yine harikalar yarattı Teoman! Bir yerlerde sahne alsın yine, minik salonlarda akustik performanslar versin, yeni albümler yapsın, ruhumuzu doyurmaya devam etsin, aç bırakmasın bizi n'olur... Bittiğinde tadı damağımda kalan konserlerden biriydi. Ve kendimi şanslı hissettiğim günlerden...
* Gelelim Ajda'ya... Son dönemlerin bilinen ifadesiyle şöyle diyeyim: "Başıma bir şey gelmeyecekse Ajda'ya pek bayılmam!" Daha detaylı meali şudur ki; eski şarkılarını plaktan ya da CD'den dinlemeyi severim, ama aman canlı performansını göreyim, aman o yaşında sahnede mayo giymiş, bacakları da sütunmuş, yüzünde hiç kırışık yokmuş diye yakından göreyim gibi bir isteğim hiç olmamıştı. Tamam, kendi seçimidir ve büyük bir emektir kendine bu kadar iyi bakması, estetikleri, vs. Ve böyle mutluysa ne mutlu ona, ama bana fiziken ve ruhen yapmacıklık abidesi gibi gelir. Ve hep o övgüler alan dış görünümünün ardında çok hüzünlü bir yan -hiç özgürce yaşanmamış bir hayat- olduğunu düşünürüm içimden. Yeni şarkılarının zaten birçoğu felaket bence. Serdar Ortaç'tan hallice pop parçalar.
Üstelik izlediğimiz canlı performans da hikaye çıktı.Neredeyse tamamı playback bir konserdi Cuma günkü. Gerçi organizasyon işleriyle uğraşan bir arkadaşımdan duyduğuma göre Ajda Pekkan da playback konser vermekten hiç hoşlanmıyormuş. Canlı performansa uygun tam kapsamlı bir orkestra ile sahne almanın maliyetinin bir üniversite festivali için fazla yüksek gelmiş olabileceğini, o yüzden playback yapmış olabileceğini söyledi. Canlı da mutlaka dinlemem gerektiğini de ekledi. Belki bu önerisini dikkate alırım ama bu yaz değil, üzerinden biraz zaman geçsin bakalım.:)
Konserin en güzel kısmı eski şarkılarını okuduğu son kısmıydı bu arada.
* Son olarak benim cin gibi akıllı telefonum öyle bir badire atlattı ki sormayın, sevgili okur! Ben sizler için video çekimi yapayım, fotoğraf çekeyim diye kendisini havada kayıt halinde tutarken önümdeki hatunun coşkulu bir eller havaya hareketiyle farkında olmadan attığı darbe sonrasında telefonumu önce iki metre havada gördüm. Sonra görüntü tamamen kayboldu. Enerji patlaması yaşayarak zıp zıp zıplayan gençlerin bilimum yerlerine çarparak yere düştü. Ama o karanlık ve kalabalıkta kim bilir nereye? En cengaver halimle yere çöküp el yordamıyla şişelerin, ambalajların, ayakların ve bacakların arasından kendisini yerde yatarken buldum. Değdiğim bacakların sahiplerinin çığlıkları da duyulmaya değerdi bu arada. Karanlıkta farklı bir konser sapığı sandılar beni galiba. Neyse, cansız bedeniyle karşılaşacağını sandığım telefonuma kavuştuğumda hâlâ kayıt yapmaya çalıştığını gördüm cingözün. Aferin sana, dedim ona öyle çıtkırıldım bir tip olmadığı için. Ve aferin bana dedim kendi sakarlık potansiyelimi bilip tasarımı, görüntü güzelliğini falan boş vererek en koruyucu özelliği olan kılıflardan aldığım için. Bu da böyle bir nazarlık oldu anısı işte.:)
* Konserler bittikten sonra Tolga&Çağla ile birlikte Bosphorus Brewing Company'ye gelip son tur siparişlerin verildiği saate yetişerek birer bira hüplettik. Üstüne de bir çorba mı içsek ya da ızgara kokoreç mi yesek falan derken kendimizi Şayan İşkembe'de bulduk. Tüm akşamı ayakta geçirip, gece de 2'de yatıp sabah 10'da cin gibi kalktığımda pek mutlu oldum doğrusu: "Tamam üniversite yılları bize pek uzak olabilir, ama hiç de yaşlı falan değiliz yahu!" :)
İyi haftalar hepinize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder