Sıradan Bir Profil ve Marjinal Bir Soru

35 yaşındayım.
Önce TAC sonra ODTÜ'den mezun oldum.
Üniversitede ailemden ayrı yaşadım.
Mezun olduğum sene İso'cumla tanıştım.
Sevgili olduk.
Birlikte İstanbul'a geldik, kendi seçtiğimiz işlerde çalışmak üzere.
Beş yıl sevgili kaldık, sonra evlendik.
Evlenmeden önce bir yıl birlikte yaşadık.
Evleneceğimiz zamana, yere, evimize alacağımız eşyalara kendimiz karar verdik.
Sadece üremek için değil zevkli bir ihtiyaç olduğu için sevişiyoruz.
Çocuk yapmanın bir zorunluluk değil, bir seçim olduğunu düşünüyoruz.

İçkinin bir kültür olduğuna inanıyoruz.
Adabı olduğunu, öğrenilen ve geliştirilen bir şey olduğunu biliyoruz.
Çok keyifli tatillerimiz, içki sofralarımız oldu yıllardır.
Kimi zaman baş başa, kimi zaman aileyle, dostlarla...
O sofralardaki sohbetin tadını hiçbir şeye değişmem.
Ara sıra kendimize sapıtma izni de verdik.
Sarhoş olduk, dağıldık, ertesi gün kendimize kızıp Alka'ya sığındık.
Ama kendimizden başka kimseye zararımız olmadı.

Birbirimizi hiç kısıtlamadık.
Hem birlikte hem ayrı hayatlarımızı sürdürdük, sürdürüyoruz.
Hem ortak hem ayrı zevklerimiz var ve saygı duyuyoruz.
O yüzden evliliği sıkıcı kurallara hapsolma olarak görmüyoruz.
Birlikte dünyamız çok keyifli ama ayrı dünyalarımız da var ve onlardan da keyif alıyoruz.
Hayatın sadece sorumluluklardan ve kurallardan ibaret bir çile doldurma süresi değil, aynı zamanda her anından keyif alınması gereken kısacık bir zaman dilimi olduğunu düşünüyoruz.

Şu ana kadar ailemde şiddet görmedim.
Şiddetin de sadece dayakla ve fiziksel şiddetle sınırlı olmadığını düşünüyorum.
Görmezden gelmek, aşağılamak, hakaret etmek, üzerinde baskı kurmak da şiddettir bana göre.
Bunların hiçbirini görmedim, göstermedim.
Gördüğüm ortamda durmazdım/durmam diye düşünüyorum.
Şiddetle terbiyenin, düzenin sağlanacağına inanmıyorum.

Dindar değilim.
Zaten dinlere -ve şekilsel ritüellerine- de inanmıyorum.
İlahi olanın içinde insan eli değmiş hiçbir şeye inanmıyorum.
İnanç insanın zihnindedir ve 7 milyar insan varsa 7 milyar inanç şekli vardı diye düşünüyorum.
Ve o 7 milyar inanca da saygı duyulması gerektiğine inanıyorum.

Doğaya, insanlara ve hayvanlara saygı göstermeye inanıyorum.
Sokağa tükürene, arabasından dışarı pet şişe atana, piknik yapıp arkasında çöplük bırakana, metroda inenlere yol vermeyene, trafikteki uyanıklara, kaba kuvvetle dediğini yaptırma meraklılarına insan gözüyle bakamıyorum!

Her türlü yaşam tercihine saygım var.
Her türlü cinsel kimliğe saygım var.
Bir arada yaşamanın ancak saygıyla, hoşgörüyle, sağduyulu olmakla becerilebileceğine inanıyorum.
Sanatın hayata tat kattığını düşünüyorum.
Tiyatrodan, kitaplardan, filmlerden, müzikten asla vazgeçmeyeceğimi biliyorum.

Kabullenmeyi değil, sorgulamayı seviyorum.
Değişik deneyimler yaşamayı, farklı renkleri tanımayı  seviyorum.
"Ay, asla!" değil "Hımm, neymiş bakayım?" demeyi seviyorum.
Çağdaş eğitimin önemine inanıyorum.
Sürünün bir parçası değil, düşünen bireyler olmayı destekliyorum.
Bireyselliğe inanıyorum.
Ama kendini kurtaran kaptan olmak istemiyorum; geminin kurtulmasını istiyorum.

Şimdiye kadar yolundan hiç sapmadığım ve sapmayacağım Atatürk'ün fikirlerinin aşığıyım.
Onun gelmiş geçmiş en büyük, en saygı duyulası ve sevilesi lider, devlet adamı, asker ve insan olduğunu düşünüyorum.
Her geçen gün daha çok saygı duyuyorum onun ileri ve açık görüşlülüğüne.
Ve her geçen gün daha çok seviyor ve tebrik ediyorum kendimi bir an bile O'ndan şüphe duymadığım için.

Şimdi soruya gelelim:

Özetle, belli başlı konularda böyle düşünen biri olarak ben, bu güzel ülkenin mevcut halinde mutlu olabilir miyim sizce?











16 yorum:

www.macerakitabim.com dedi ki...

Zor bir soru! Aynı soruyu kendime de sık sık soruyorum. Bu soruya vereceğim cevabın ne seni ne de beni mutlu etmeyeceğini bildiğimden, yapmayı istemediğim bir şeyi yapıp, iç sesimi duymamazlıktan geliyorum....
Senin gibiler olduğunu bilmek her şeye rağmen içime su serpiyor:))))
Kolay gelsin İmge, ne diyim?

defne dedi ki...

cık.. olamayız

Ilke Mat dedi ki...

Bu ülkenin halinden sen, ben, bizim gibiler mutlu değil evet. Ama bence hiç de sanıldığı gibi azınlıkta filan değiliz bence. Bu da "onlar"ın "ötekileştirme"sinden kaynaklanıyor, bizim gibi düşünenleri "azınlık" adlediyorlar halbuki %50 hiç de "azınlık" sayılmaz.
Ben sadece bunun aşılması gereken bir süreç olduğuna inanıyorum.
Güzel günlerin çok yakında olmasına niyet ediyorum.
Sevgiler

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Benzer duygularla yıllardır aynı şeyleri yazıp çiziyorum. Yazdıklarınızın neredeyse tamamına imza atabilecek kadar benimsiyorum. Ama karşımızda hiçbir şekilde sarsılmayan dev bir menfaat şebekesi var ve gittikçe nemalanıp semiriyorlar. Bir son gelecek mi? elbette, en azından buna inanmak ve bunu görebilecek kadar yaşamak istiyorum. Belki şu ana kadar maddi ya da çevreme yansıyan bir manevi acı olmadı ama, bugüne kadar suçsuz evlatlarını kaybeden, huzursuz bir toplumda bir yıldız gibi çakıp giden ya da tıkıldığı kodeste saatleri yıllara ekleyen çaresiz insanları düşündükçe çıldırıyorum. umarım her şeyin bittiği ve güneşin doğduğu bir sabahı görebilirim.

Sittirella dedi ki...

Soruna cevap vermek malumun ilamı olur.
Orada olsaydım/kalsaydım; ya mutsuzluktan ölürdüm, ya saçma sapan yasakların onyüzbinini deldiğim için sürüm sürüm süründürülürdüm.
Ya sırf ''sizi sevmiyorum!'' diyerek sözde var olan düşünce özgürlüğümü dile getirdiğim için beni asılsız bir suçlamayla (belki de yakında onları sevmemek de suç kapsamına alınır, gidişat bunu gösteriyor) bir yerlere tıkarlardı ya da delirirdim, dünya bana güzel olurdu.
Aklı selim kalabilmek, sakin durabilmek imkansız. Yapılanların-yaşananların akla/mantığa/insanlığa sığan hiçbir yanı yok çünkü.
Mehmet Bilgehan Merki'nin de dediği gibi, yazdıklarını çoğunun altına imzamı atarım.
Ömrümüz, şunların tepemizden çekip gittiği, yaptıklarının-ettiklerinin hesabını bir bir verdiklerini görecek kadar uzun olsun.
Suçsuz yere, haksız yere hapishanelerde belirsizlikle yaşamaya çalışan ''onurlu'' insanların özgürlüklerine kavuştukları gün hayatımın en coşkulu-en güzel-en mutlu günü olacak. Buna eminim.

Yeşim - Nils Mum dedi ki...

Hani kendini anlat deseler anlatacak çok şey vardır ama o an aklına gelmez ya sen tam tersini yapmış, kendini müthiş ifade etmişsin. Mevcut düzene gelirsek hayat bu ülkede bizim gibiler için çok zorlaşmaya başladı. Umudum da git gide azalmakta.

Not: Yorum bırakırken kelime doğrulama çok uğraştırıyor, kaldırmanı tavsiye ederim naçizane:)

Sessizce dedi ki...

Sevgili İmge,
Kendini anlattığın bu yazıya bayıldım, bu kadar net ve güzel ifadelerle kendini ve hayata bakış açını anlattığın için.
Baktığın zaman senle ben o kadar zıt dünyaların insanıyız ki sana doğru olan bir çok bana göre ters, aynı şekilde bana doğru olanlar da sana terstir muhtemelen. Ama bu seni keyifle okumamı ve zaman zaman sana yorum bırakmamı engellemiyor, kimse beni buna mecbur tutmuyor ben seni okumaktan keyif aldığım için buradayım. Seyahatlerini de, sık sık bulunduğun "içkili" yemek ortamlarını da aynı keyifle okuyorum. Bu senin hayatın senin keyfin. Amiyane bir tabir olacak ama keyfinin tek kahyası sensin, hımm belki biraz da İso bey olabilir :) O yüzden kimsenin seni rahatsız edecek bir davranışta yada sözde bulunması söz konusu bile değil bence. Soruna gelince, memnun olduğumuz durumlar olabilir, memnun olmadığımız durumlar da olabilir ama değişmemesi gereken tek şeyin karşılıklı saygının ve hoşgörünün korunması gerektiğinin bilincinde olmamızdır gerek en tepedekilerce gerek sade vatandaşlarca.
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Bu durumda bu ülkede kesinlikle mutlu olamazsın.

Imge dedi ki...

Özlem Öztürk,

Hepimize kolay gelsin gerçekten.. İşimiz giderek zorlaşıyor çünkü. O iç sesi bastırmak da rahatsız ediyor artık beni ne yazık ki..

Sevgiler

Defne ve Adsız,

Sert gerçekçiler ekolündensiniz. Galiba ve ne yazık ki ben de sizlerdenim!

Sevgiler

milkem,

Senin gibi umutlu bakabilmeyi çok isterdim. Ama bu sürecin nasıl aşılabileceği ile ilgili herhangi bir yapılanma, plan, alternatif, vs göremedikçe umudumu yitirir gibi oluyorum.

Sevgiler

Mehmet Bilgehan Merki,

Yorumunuza kesinlikle katılıyorum. Umarım çaresizlikten çıldırdığımız bu günlerin bittiğini ve aydınlığa çıktığımız o günleri kısa bir zamanda görürüz.

Sevgiler

Sittirella,

Buradan uzaklaşmış olmana rağmen hâlâ ne kadar öfkeli ve üzgün hissediyorsun değil mi? Yine de belki de medeni bir yerde yaşıyor olmak bizlerin her gün hissettiği çaresizlik duygunu azaltıyordur (ki bu da az şey değil).

Umarım o güzel günleri hep birlikte görürüz. Sadece çekip gittikleri değil çektirdiklerinin hesabını vererek gittikleri günleri görürüz. Ve umarım tüm bunları büyük bedeller ödemek zorunda kalmadan, birbirimize daha fazla düşman olmadan görürüz.

Sevgiler

Yeşim,

Ben de umudu azalanlardanım ne yazık ki..Ama lütfen bir anne olarak senin azalmasın..

Bu arada doğrulama kutucuğunu kaldırdığımda çok fazla spam yorum geliyor,o yüzden bir ara kaldırmıştım ama yeniden koydum.

Sevgiler

Sessizce,

Söylediklerine katılmamak mümkün değil. Zaten tam olarak aynı şeyden bahsediyorum ben de: farklılıklar olmalı ve lütfen olsun zaten. Ancak öyle birbirimizden bir şeyler öğrenir ve zenginleşir ve empati yeteneği geliştirebiliriz.

Ama artık tam bir baskı düzeninde yaşıyoruz. Her cephede insanları birbirine düşman ediyorlar, sırf herkesin keyfinin kahyası olmak istedikleri için. Ve bu durum beni çoook rahatsız ediyor, uykularımı kaçırıyor artık! Biz bunları hak etmiyoruz çünkü.

Sevgiler

Mahmutun güncesi dedi ki...

Mutlu olamazsın diyerek size haksızlık yapmak istemiyorum.O kadar güzel bir yazı yazmışsınız ki nasıl mutlu olacağınızı yine kendiniz çok güzel bulacaksınızdır.

Cem Karagozlu dedi ki...

"Ay, asla!" değil "Hımm, neymiş bakayım?" demeyi seviyorum. Dediğiniz için sorgulamayı seviyorsunuz. Sorguladığınıza göre de mutlu "an" lar bulacaksınız. Zaten bana göre hayat da bu "an" ları yaşamak.

Imge dedi ki...

Teşekkürler Mahmut,
Sevgiler,

Cem Karagözlü,

Haklısınız galiba. Hatta böyle bakınca şimdiden kendimi daha mutlu hissetmeye başlayabilirim: Bu baskı ortamında bile kendime mutlu olacağım birçok an yaratabilmiş, kendi hayatımı yaşayabilmişim. Az şey değil. Bundan sonrasında da aynen devam. Belki biraz daha çabalayarak.

Sevgiler.

Cem Karagozlu dedi ki...

Bu hayatta göstereceğimiz ÇABAlar, bizden sonraya kalacak eserlerdir zaten. Değil mi?

Imge dedi ki...

Cem Karagözlü,

Katılıyorum. Ama bu çabalarımıza kösteğin değil desteğin artmasını da can-ı gönülden diliyorum.

Cem Karagozlu dedi ki...

İmge hanım,
Siz İstanbulda biz İzmir de çabaladık ve mutluyuz. Hatta dünden daha çok umutluyuz değilmi? Belki daha çok çaba da gerekecek. Umutsuzluk bize yakışmıyor.Sevgiler.

Imge dedi ki...

Cem Karagözlü,

10 günün sonunda artık çok daha umutluyum kesin. Ve artık "bizden hiçbir halt olmaz" falan demek yok. Bizden her şeyin en iyisi olur. Twitter'da da yazmıştım: içinde kütüphane olan bir sevgi devriminin parçayıyım, daha mutlu ve umutlu olamazdım! Yaşanan tüm üzücü ve korkutucu olaylara rağmen ilaç gibi geldi bana bu dayanışma.

İzmir'e (ve tüm Türkiye'ye) de kolay gelsin diyorum. Lütfen sizler de orada dikkat edin kendinize..

Sevgiler.