Harika bir Mektup (Alıntı)


Internet'te dolanıyor, asıl sahibini bilmiyorum, ama kim yazdıysa ellerine sağlık, altına imzamı atarım! Daha güzel anlatılamazdı herhalde direnişin amacı ve birilerinin iddia ettiği gibi "benim yüzde ellim-senin yüzde ellin" meselesi olmadığı. Sizlerle de paylaşmak istedim... 

"Sevgili AKP’li kardeşim,

Bugün nihayet sizden bir ses duyabildik. Hayır Kazlıçeşme mitinginde duyduğumuz seslerden bahsetmiyorum. Direniş başladığından beri ilk defa bugün sokakta, mahallede sesinizi duydum. Facebookta paylaşımlarınızı gördüm. Kızgındınız. Günlerdir yaşananların sizi aşağıladığını düşünüyordunuz. Bugünkü miting, artık sesinizi çıkarmak için ideal zaman olduğunu söylüyordu size. Nihayet karşılaştık.

Fakat bizim derdimiz sizlerle değil. Bunu anlamanızı ne çok isterim. Derdimiz; topluca maruz kaldığımız, satın alınmış medya tarafından yaratılan bilgi kirliliğiyle, iktidarın yılardır yaptığı hala devam eden yolsuzluklarla, en mahremimize kadar hissettiğimiz dayatmalarla, hukuk devleti olma özelliğinin bizzat hükümet eliyle yok edilmesiyle, elinde su şişesi ve gaz maskesinden başka bir şey olmayan insanları yaralama, kör etme ve hatta öldürme insiyatifini yine bu halkın polisine verenlerle.

Bizde son 10 yılda bir şeyler birikti AKP’li arkadaşım. Biz de aşağılanmış hissediyoruz. Artık olan bitene ses çıkarmamak onursuzluk geliyor bize. Eğer gerçekten bu biriken öfke nasıl oluştu ve bu 3 ağaçtan başlayan eylem nasıl bu noktaya vardı merak ediyorsanız lütfen okumaya devam edin. İçinizden biri bile acaba dese kafidir.

Eşe dosta, akrabaya, yandaşa göz göre göre kazandırılan ihaleler yüzünden aşağılanmış hissediyoruz biz. Birilerini zengin etmek için parsel parsel satılıp, toplu konut ve avm çılgınlığına gark edilen ülkemiz için bunu hissediyoruz. Cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukların hayatını karartanları yargılamadıkları için, ufacık bir kız çocuğuna bir ilçenin tüm ileri gelenleri tecavüz ettikten sonra, n.ç.’yi tecavüzcülerini tahrik etmekle itham edip, suçluları ceza diye verdikleri 3-5 yılla neredeyse mükafatlandırdıkları için böyle hissediyoruz. Köylere HES’ler kurmaya kalkışıp; doğayı katlettikleri, orada yaşayan insanın sesini yok saydıkları için... Çok değil bundan iki sene önce yaşanmış Uludere katliamı için, orada ölen daha 14-15 yaşında Kürt çocuklar için… Seçilmiş vekilleri, kitap yazan gazetecileri, ordu mensuplarını ortaya karışık bir paket yaratıp ve hiç utanmadan bizzat belgeler üretip içeri alan, içeride kanser eden, bu insanlar ölürken bile iftiralar atmaktan çekinmeyen, AKP eliyle yaratılmış hukuk düzeni yüzünden böyle hissediyoruz. Son 10 yılda ÖSYM’nin yaptığı her türlü sınavda şaşkınlık içinde izlediğimiz, ardı ardına gerçekleşen kopya skandalları yüzünden aşağılanmış hissediyoruz. Hrant’ı katleden odağın, tetikçisinden ötesini kurcalamayan, bizzat karartan, araştırmaya kalkanı "terörist" ilan eden düzen yüzünden utanıyoruz. Biz artık hukukun bittiğini hissediyoruz. Son 10 yılda gözle görülür şekilde artmış kadın cinayetleri yüzünden, iş güvenliği olmadığı için madenlerde ölen işçiler yüzünden, kapatılan tiyatrolar sinemalar yüzünden, Reyhanlı yüzünden, her gün toplumun farklı kesimleri olarak maruz kaldığımız iktidar seviyesinden gelen hakaret dolu ifadeler yüzünden direniyoruz. Daha aklıma gelmeyen nicesi de vardır. 11 yıl, dile kolay, yaşarken zor.

Ben CHP’li değilim, BDP’li de değilim. Kürt değilim, Ermeni de değilim. Hiç bir partiyle bağım yok. Hayatımda hiçbir erkekten şiddet görmedim. Silivri’de yatan bir tane yakınım yoktur. Devlet ihalesine girip AKP yandaşlarına karşı ihale kaybeden tanıdığım da yok. HES kurmaya kalkıştıkları köyleri bir kere bile gidip gözlerimle göremedim, dere kenarında bir çay içmişliğim de yok. Kopya skandalları yaşanan sınavların hiç birinde katılımcı değildim. Maden işçisi de değilim. Ama bunlar beni tüketiyor. Bunlar Gezi’de direnenleri tüketiyor. Meydanda olanla, medyada duyduğumuz arasındaki uçurum kanı beynimize sıçratıyor. Biz istiyoruz ki siz de görün. Ne olup bittiğini görün artık.

Bu iktidarın başı yıllar yılı mağduru oynadı. Bizleri size dinsiz, din düşmanı olarak tanıttı. Sizin ibadetlerinizi özgürce yapabilmenizin garantörü olarak kendisini ve partisini gösterdi. Açın gözlerinizi etrafa bakın. Dünya değişti. Halk değişti. Gezi parkında namaz kılan Müslümanların başında, olası bir polis müdahelesi için bekleyenleri gördünüz mü siz? Ben gördüm. Başörtülü kızların özgürce üniversiteye girmesini, camilerinizin ilelebet sizlere ibadet hizmeti sunmasını, inancınız size bireysel olarak her ne emrediyosa bunu yerine getirebilmenizi, kendi davası gibi savunacak insanların olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz, bunu görün artık. Bu yeni bir şey değil. Gezi’den önce de vardı. Başörtünüz yüzünden üniversiteye alınmadığınızda, sizlerin yanında protestoya katılanlara hiç baktınız mı? Sizce onların hepsi Müslüman mıydı?

Davos’ta sesini yükseltti, güya ülkeye prestij kazandırdı. Her bıçkın konuşmasında karizmasıyla kitleleri büyüledi. Peki sonrasında, İsrail’le iptal edilen herhangi bir ticari anlaşma gördünüz mü, okudunuz mu gazetelerde? Ülke büyüme içindeymiş. Kişi başına düşen milli gelir 10 500 dolar olmuş. Bugün öğrendim. Valla açıkçası bana 10 500 dolar düşmüyor. Size düşüyorsa bilemem. Aaa ama neydi, bir laf vardı? Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması mıydı? Sakallı bir adam dile getirmişti sanki. Bir de istatistik diye bir bilim vardı. Hani mod, medyan, averaj. Belki bunlarla ilgilidir.

Gezi’ye ilk gelen ufak grubun tüm derdi ağaçtı, AKP’li arkadaşım. Ama ne zaman ki orada çadırda uyuyan insanlara saldırıldı, işte o noktada vicdan sahibi insanların kan beynine sıçradı. Çünkü kim olduklarını biliyorduk onların. Ağaç, çiçek, böcek diye gelip "bu ağacı kesme" diyen bir grup naif insan. İftira atsan atılmıyor, o derece. Ve artık birileri orada yeter dedi. "Yetti sizden çektiğimiz" dedi. İşte bu yüzden oradaki kalabalık bu kadar çok sesliydi. Dışarıdakiler bir süre orada ne olduğunu bu yüzden anlayamadı. Muhalefet partisinin işi desen çocuklar park’tan bağırdı: "CHP’li değiliz!" PKK demeye çalışanlar oldu, e ama ülkücüsü de oradaydı. Allah allah Fener taraftarı, Beşiktaş’ta en sıcak müdahelenin yaşandığı gün Çarşı'ya destek olmaya gelmişti formasıyla. E bu gay çocukla, türbanlı kız birlikte kandil simidi dağıtıyorlardı Gezi'de. Evet farkındayız, bir süre ne olup bittiğini iktidar çözemedi. Hatta büyük resim uzaktan daha iyi görünür belki diyerek baya bir uzaklaştı başbakanımız. Ama sen bu resmi anlayabilirsin AKP’li kardeşim. Aynı sıralarda okuduğum arkadaşım. Çünkü sen kibirden gözünü döndürecek bir koltukta oturmuyorsun. Sen hala beni anlayabilirsin. O yüzden lütfen biraz daha oku yazdıklarımı.

Bunlar olurken bizi asıl dehşete düşüren neydi biliyor musun? Medya, meydanları vermiyordu. Belki son 3 haftadır milyonuncuya penguen diyeceğiz ama evet medya, gün ortasında penguen belgeseli veriyordu. Başbakan, belki yıllardır özlemi çekilen o dayanışma ortamındaki her biri iş güç sahibi, okuyan, çalışan, düşünen insanlara çapulcular diyordu. Ona da eyvallah dedik. Çapulcuyuz. Gaz sıkıyorlardı, ona da tamam dedik. Biz de solüsyon hazırlayıp çıkarız sokaklara. Ama orada insanlar öldü AKP’li kardeşim. Direkt kapsüller insanlara nişan alındı. Sayısız kafa travması yaşandı. İnsanlar gözlerini kaybetti. Sakatlandılar. O da yetmedi, revire dönüştürülen otellere saldırdılar. Plastik mermiler kullanıldı. O otele saldırılan gün Gezi’de çocuklar için resim atölyesi vardı, biliyor musun? Bir sürü çocuk o gece annesini babasını bekledi tanımadığı insanların yanında, sürekli gaz atılan bir otel lobisinde. Peki medya ne diyordu? Marjinaller…Provokatörler…Cami’de içki içip, seks yapan direnişçiler…Müezzin hayır dedi, "çocuklar kanlar içinde sığındı, ne içkisi?" Adamı görevden aldılar doğruları söylediği, içinde Allah korkusu taşıdığı için.

Peki 4 tane sivil polise SDP bayrakları tutuşturup, polise Molotof attırdıkları sabahı biliyor musun? Kimsenin tanımadığı 4 adam peydah oldu bir sabah. Normalde tazyiğiyle insanı havada zıplatıp, kafa travması geçirten toma bunların ayaklarını serinletti. Bir saat meydanda karşılıklı oynadılar. Hiç biri yüzünü bile yıkayacak kadar ıslanmamıştır diyebiliriz. O buna iki Molotof attı, bu ona biraz su sıktı. Ne oluyor diye izledik. Meğer öğleden sonra yapacağı konuşmada “polisimize Molotof atan direnişçiler” demek istemiş canı, sizleri kışkırtmak için. Ondanmış bütün tiyatro. Vali’nin attığı yalanları yazmaya üşeniyorum. Merak eden “vali mutlu twitter yalan” yazarak son 20 günün dökümüne dilediği siteden ulaşabilir. Sonra, neymiş? Kamu malına zarar vermişiz. Onlar çiçek ekmiş, bizler ise Gezi’ye işemişiz. Bu 20 günde 4 insan öldü. Dört. Dört can. Gencecik. Sayısız yaralanma, sayısız gözaltı var. Yakınlarından günlerdir haber alamayan insanlar var. Sizce durum buyken kamu malı diyen, çiçek böcek diyen birinin vicdanından söz edebilir miyiz?

Bir diğer iddia, dış mihraklar tarafından finanse edildiğimiz, büyük bir komplonun oyuncuları olduğumuzdu. 1,5 yıldır planlanıyormuş bu olaylar. Valla eğer öyleyse baya gerizekalı bir kitle olduğumuzu itiraf etmek gerecek. Zira 1,5 yılda yaptığımız tüm hazırlık, talcidle suyu karıştırıp plastik fısfıslara doldurmakmış gibi duruyor ki bu kadarını sizler de bize reva görmezsiniz diye tahmin ediyorum.

Özetle demek istediğim şudur ki, biz size düşman, size kızgın değiliz. Derdimiz, sizlerle değil. Bizi yıllardır topluca uyutan medyayla, hukuku yerle yeksan kılan iktidarla, sürekli maruz kaldığımız yalan dolan, talanla. Evet kandırıldığınızı düşünüyoruz. Ama yalnız değilsiniz bu oyunda. Meydanlara çıkıp sesimizi yükseltmeye başlayana kadar ne kadar kandırıldığımızın bizler de farkında değildik. Herkes “ben de!” diye el etti uzaktan ve işte öylece aktık meydanlara."

Senin benim gibi bir Çapulcu'dan

Hiç yorum yok: