British Museum

Haziran sonunda iki yıllık Londra vizemin biteceğini fark eden beni Mayıs ayında aldı bir telaş. Hemen 12-16 Haziran için minik bir Londra planı ayarladık İso'cumla. Ama Gezi olaylarından dolayı keyifler alt üst olduğundan ve orada olduğumuz hafta da buradaki en kötü hafta sonlarından birine denk geldiğinden bedenen orada, kalben burada gezebildik bu kez Londra'yı. Yazmak için de ancak fırsat bulabiliyorum. Ve belli bir sıraya bağlı kalarak yazamayacağım bu kez. Önceki Londra turundan kalan eksiklerden tamamlamak istediklerimiz vardı ve bazılarının üstüne çizik atabildik Ve ben de onlardan bahsedeceğim sırayla. 

İlk yazıyı British Museum'a ayırıyorum. Londra'da bir sürü müzeyi gezmeme rağmen burayı bir sonraki sefere bırakmıştım. Biliyorsunuz, çoğu ücretsiz olan ve harika açıklamalar ve uygulamalı bölümlerle maksimum gezme keyfi veren Londra müzeleri, benim gibi bir müzesever için adeta bir cennet. Her gün 10.00-17.30 arası (Cumaları ise 20.30a kadar açık) ziyaret edilebilecek bu devasa müzede çok rahat kendinizi kaybedebilirsiniz. 

  
Müze planına buradan ulaşabilirsiniz. Üç kata yayılmış dünyanın sayılı müzelerinden biri olan British Museum'da dünyanın her yerinden ve neredeyse her devirden günümüze ulaşan objeleri, heykelleri, takıları, aletleri, kabartmaları, çizimleri, savaş gereçlerini, vs görmeye bayılacaksınız. Hangisinin hikayesi sizi kendine çekiyorsa kendinizi orada kaybetmekte serbestsiniz. Nasılsa daha birkaç saat buradayız. 

Bizim gözümüze takılanlardan bazıları da aşağıda:

* Elbette üzerinde Mısır hiyerogliflerinin bulunduğu ve M.Ö 200'lerden kalma Rosetta taşı görülmeden olmaz. Ama etrafında sürekli feci bir kalabalığın olduğu ve bir camekanın ardından size baktığı için fotoğrafı güzel çekilemez. Ama müze mağazasından alınan bu kitapçıktan hem onun hem de diğer pek çok eserin fotoğraflarına ve açıklamalarına bakılabilir.:)


* Afrika galerileri mutlaka gezilmeli. Tahta heykeller, masklar, değişik malzemelerle yaptıkları heykeller, araç ve gereçler, çanak ve çömleklerin yanı sıra aşağıdaki kolajın sol alt köşesinde gördüğünüz ve dört Afrikalı sanatçı tarafından yapılan Hayat Ağacı (Tree of Life) adlı esere de hayran kalınmalı.:)


* Mısır bölümünde Rosetta taşı dışında görülecek pek çok heykel ve hiyeroglif kalıntısı bulunuyor. Her odada her birinin hikayesi mevcut. Mısır, Ramses'siz olmaz elbette (bkz. aşağıda sağ üst köşede oturuyor kendisi)! Sonra bir koridordan geçerek M.Ö. 645-35 arasına gidiyor ve Asur krallarının aslan avına gidiyoruz. Alt sırada hep aslan avını anlatan sahneler var ve biz bunların yer aldığı odaları çok sevdik.  


* Antik Yunan ve Roma bizi bekler. Bu odalar tahmin edebileceğiniz gibi pek çok heykel, anıt kalıntısı ve mitolojik hikayeyle dolu. Sol üst köşede Nereid Anıtı'nın büyük bir bölümünü görüyorsunuz (kökeni bize, Likya bölgesine uzanıyor). Hemen yanındaki kaslı vücutlu Yunan tanrısının Dionysos olduğu düşünülüyor. Kırık olan elinde kadeh tutuyor olmalıymış. Kadehsiz bir şarap tanrısı pek hüzünlü geldi gözüme bir an. :) Sağ üst köşede Afrodit tüm güzelliğiyle karşımızda. Altındaki at başına bayıldım bu arada. Anlayacağınız buralarda da göreceğiniz bir sürü şey var. 



* Koluna saat, parmağına alyans, saçına toka bile takmayan benim ilgimi çeken şeylerden biri de antik takılar oldu. Değişik medeniyetlere ait değişik takılar görülmeye değerdi. Favorim sağ alttaki şu kol bileziği. Sol alttaki omuzluk fikrine de bayıldım ama onu taşımayı düşünemiyorum. İnsanoğlu gösteriş yapacağım diye her dönem ne çekmiş be! :)


Bunların dışında saatler, eski çağdan günümüze paranın öyküsü, Kıbrıs'tan çıkan bakır plakalar, minik heykelcikler, Kral ve Kraliçe yolunun kaldırım taşları ve daha pek çok ilgi çekici şeye dalıp giderek üç saatten fazla zaman geçirdik burada. 


Ve eğer Londra'da yaşıyor olsaydım, her hafta en az üç saatimi müzelere ayırırdım diye düşünüyorum. Belki de müzelerin girişlerinde resmim olurdu ayın ziyaretçisi ya da şüpheli şahıs olarak.:) Ama ne yapayım, ben tarihin, sanatın ya da neyin müzesiyse gezdiğim onun belli bir kronolojik sıra, düzen ve anlatımla bana sunulduğu bu ortamlara bayılıyorum. 

Sırada Kensington Sarayı var. İlgilenenlerin gözü burada olsun.







3 yorum:

Muzurella dedi ki...

inspiring post :)

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

1977'de kısmen gezebilmiştim. Kapsamlı bir zaman ayırıp gitmekte yarar var.

Imge dedi ki...

Muzurella,

Thank u! :)

Mehmet Bilgehan Merki,

Defalarca gidilebilir bence de..