Daha Daha Londra

Haziran ortasındaki yaklaşık 5 günlük Londra turumuzun birer yazıyı hak eden ana duraklarının dışında yaptıklarımıza gelecek olursam... Tabi ki bol bol yeme-içme, daha önceki yazılarımda söz ettiğim pazar ve pub molalarını  ve klasik Oxford & Piccadilly Street tavaflarının dışında yaptıklarımızdan bahsedeceğim. 

Öncelikle Blakemore Hyde Park otelde kaldık ve çok memnun kaldık. 4 yıldızlı bu otel Batı Londra'da yer alıyor. Odaları yenilenmiş ve huzurlu, sakin bir semtte. Hyde Park'ın Lancaster Kapısı'na ve üç metro durağına yaklaşık 5 ilâ 10 dakika yürüme mesafesinde. Ayrıca odaları yenilenmiş, yataklarının genişliği harika, tertemiz ve puf yastıkları&yorganlarıyla bizi mest eden ve Londra'ya göre yeterince büyük bir otel. Kesinlikle tavsiye ederim.   


Hazır Hyde Park'a bu kadar yakın kalıyorken parka uğramayı ihmal etmedik elbette. Geçen sefer eksik kalan Serpentine Gallery'yi gezmek istiyordum ama kapalıydı. Onun yerine dışarıdaki daimi enstalasyonlardan ikisini görebildik. Bir de Diana Memorial Fountain'ı görelim diye dönüp durduk, ama bence hayal kırıklığıydı (çocukların başında durduğu su kanalcığı). Yani Harrods'ın altındaki Diana&Dodi anısına yapılan minik çeşmemsi şey kesinlikle daha güzel ve anlamlıydı diyebilirim.:) Buradan görebilirsiniz. 


Görmek istediğimiz müzikallerin tarihlerini denk getiremedik ama harika bir etkinliğe denk geldik: Trafalgar Square'de açık havada dev ekranlardan Royal Ballet'nin Mayerling adlı klasik bale gösterisini izledik. BP sponsorluğundaki bu açık havada bale ve opera etkinlikleri Haziran boyunca devam edecekti. Ortama, insanların piknik havasında gelip, şehrin sesleri arasında çıt çıkarmadan temsilleri izlemelerine hayran kaldık. Öğrenilebilir ve öğretilebilir bir kültür bence bu. Ülkemizde de pek çok şey değişirken kültür-sanat konularında da bir eğitim-değişim fırtınası yaşansa ne güzel olur. 

Neyse, yağmurluklarımız var, BP de sağ olsun şapkalarımızı ve şişme minderlerimizi verdiğine göre artık güzel bir yer bulma zamanı kendimize. Hımm, burası güzelmiş. Gösterinin başlamasına 15 dakika kala balet ve balerinlerin provalarından görüntüler var ekranda. Şansımıza bulutlar yoğun olsa da yağmur yağmıyor neyse ki!


Bu arada Oxford Street boyunca dolaşırken ve ara sokaklara dalarken böyle bir minnak meydan keşfettim: St Christopher's Place. Tarihi bir hikayesi de olan bu meydan şu an kafeler ve butiklerle çevrili. Alışveriş arası sakin bir kahve molası için ideal.


Bir de metroda şöyle bir sergi ilanı gözüne takılan bir İmge sizce 18 Ağustos'a kadar sürecek bu fırsatı kaçırır mı dersiniz?


Kaçırmadım tabi. Elbette İso'cumla birlikte son günümüzde de Royal Academy of Arts'a attık kendimizi. Biz oradayken sergi açılalı henüz bir hafta bile olmamışken resimlerin çoğunda satıldığına dair işaret vardı ve içerisi inanılmaz kalabalıktı. 18 Ağustos'a kadar binden fazla eserin sergilendiği, modern sanat dünyasının önde gelen etkinliklerinden biri olan ve bu yıl 245incisi düzenlenen (yanlış duymadınız, 245!) Summer Exhibiton 2013'e yolu düşen olursa giriş kişi başı 10 pound. Ve kesinlikle görmeye değer bir sergi. İçeride fotoğraf çekimi yasak olduğu için bina, giriş ve genel olarak salonun görüntüsüyle baş başa bırakıyorum sizi. 

  
Sırada bu gidişimizde keşfettiğimiz yeni lezzet duraklarının olacağı Londra yazısı var. Pek güzel yerler keşfettik, ona göre.:)















Hiç yorum yok: