Harika bir Belçika yapımı olan ve adı Kırık Çember olarak Türkçeleştirilmiş The Broken Circle Breakdown filmini izlemenizi kesinlikle öneriyorum. Filmde farklı karakterlerine rağmen çok güzel bir aşkla birbirlerine bağlanan, sevgi ve country müzik dolu bir ilişki sürdüren ve çocukları olan Elise ve Didier'in hayatlarının çetin bir dönemine tanıklık edeceksiniz. 7 yaşındaki kızlarının zorlu bir hastalıkla mücadele etmesi gerektiğinde ve sonrasında yaşananlarla birlikte belki de hiç ortaya çıkmamış ve çıkmayacak olan kişisel farklılıkların nasıl su yüzüne çıkabileceğini ve çatışmalara neden olabileceğini göreceksiniz. Sevgi her şeyin çözümü mü, insanoğlu her türlü güçlüğün üstesinden gelebilecek kadar dayanıklı mıdır ya da Tanrı insana kaldırabileceği yükü mü verir, güç dönemler yaşanırken inançlı olmak insanı daha güçlü kılar mı, gibi pek çok soruyu ele alan film bir yandan da sizi ağlamaktan helak edebilir. Uyarımı yapmış olmakla birlikte ısrarla izlemenizi de öneriyorum. Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden. Oyuncular son derece doğal. Ve müzikler de çok başarılı. Hikayede anlatılan duygular da o kadar doğal ve gerçek ki aşkı da derdi de adeta onlarla birlikte yaşıyorsunuz. Bu seneki Filmekimi filmlerinden. Kaçırmayın.
Sırada başarıyla bitirebildiğim ilk e-kitabım var: Yeraltından Notlar. Dostoyevski'nin bu ünlü klasiğini İdefix'ten yanlışlıkla e-kitap olarak aldığımı fark ettiğimde, siparişimi iptal etmek yerine "dur bakalım, bir de böyle deneyelim," diyerek başladım iPad'den okumaya. Sonuç: elimde sayfalarını çevirdiğim bir kitap olmasını tercih ederdim, ama arada sırada fazla uzun olmayan e-kitaplar da alabilirim. Uzun süre ekrandan okumak pek keyifli değil çünkü. Bu da kısa bir kitap olduğundan ve bana seyahatte eşlik ettiği için e-kitap olsa da kalbimi fethetti sanırım.
Gelelim kitabı nasıl bulduğuma. 1864 yılında yazılmış olan Yeraltından Notlar romanı kendini sosyal yaşamdan, insanlardan ve genel olarak dış dünyadan soyutlamış (tercih ettiği için ve hak ettiği (!) için) arızalı bir karakterin kendiyle duygusal çatışmalarını anlatıyor. Yaşadığı çelişkilerinden adeta marazi bir zevk alan bu anti-kahramanı okurken yorulabilirsiniz. Acınası bir karakter, sefil bir adam var karşımızda. Ya da belki de düşündüklerini hayata doğru bir şekilde geçirmeyi bilemeyen bir adam. Belki bir iletişim özürlü, belki bencil bir canavar. Ne olursa olsun ilkesel olarak ona hak verdiğiniz durumlarda bile kendini aciz bir duruma sokması karşısında irkiliyorsunuz. Ona kızıyor, onun adına utanıyor, onu tam da destekleyecekken sizi yarı yolda bırakmış gibi hissediyorsunuz. Aslında karşımdaki divanda uzanan hastamı dinleyen bir psikiyatristmişim gibi hissettim bu romanı okurken ve hastayla duygusal bağ kurarak onun adına üzüldüm diyebilirim. Yerin altındaki sorgulamasını bir türlü bitiremediği için yerin üstündeki yaşama ayak uyduramayan pek çok insan olduğuna eminim. Ama hangi gruba üzülmek gerektiğinden o kadar emin değilim.
İyi hafta sonları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder