Artık Dubrovnik'teyiz. Dağlardan denize indik. Ve öğlen 27 derecelere kadar çıkan mis gibi güneşli bir havaya. Burada iki gece ve bir günümüz var. Ve bizim gittiğimiz sezonda gidiyorsanız çok yeterli. Ama tahmin edersiniz ki Dubrovnik daha çok yazın tercih edilen ve hem kendi plajlarından hem de adalarından denize girilebilen bir şehir. Bunlardan en meşhuru olan Hvar Adası şehre yaklaşık yarım saat mesafede. Ama aşağıdaki kolajlarda da göreceğiniz ve üzerinde bir botanik parkı ve nüdist plajı olan Lokrum Adası şehrin pek çok yerinden görünebilecek kadar yakın mesafede.
Biz plajlara mesafeli kalıp şehri keşfe çıkıyoruz. Önce 17. yüzyıldaki deprem, daha sonra ise 1991'e başlayan Sırplarla iç savaş sırasında fazlasıyla harap olan Eski Şehir (Old City) restore edildikten sonra UNESCO korumasına da girmiş. Surlar içinde yaşamın nasıl olabileceği ile ilgili size gayet güzel fikir verebilecek bir yer burası. Şehrin dört giriş kapısı var. Biz Pile Kapısı'ndan (aşağıdaki kolaj üstte ortada) giriş yapıyoruz. Böylece Eski Şehrin en meşhur ana caddesi olan Stradun'un da en başına çıkmış oluyoruz. İçeri girer girmez hemen sağımızda Büyük Onofrio Çeşmesi (aşağıdaki kolaj üstte sağda) duruyor. Eskiden şehre su dağıtımı buradan yapılırmış. Hemen arkasındaki yapı Fransisken Manastırı ve dilerseniz içinde yer alan Avrupa'nın en eski üçüncü eczanesini gezebiliyorsunuz. Restoranlar ve dükkanların sıralandığı bu keyifli cadde boyunca yürüyerek caddenin diğer ucundaki Saat Kulesi'ne ve Sponza Sarayı'na (aşağıdaki kolaj altta ortada) kadar gidebiliyorsunuz. Caddenin diğer ucuna geldiğinizde burada bir de St Blaise Kilisesi'ni (aşağıdaki kolaj üstte solda) göreceksiniz. Önünde de Küçük Onofrio Çeşmesi ve bir Ortaçağ şövalyesi olan Orlando'nun heykeli bulunuyor.
Yukarıdaki sırayla turunuza devam edip Orlando'yu görünce sağa dönerseniz şu an sanat galerisi ve müze olarak kullanılan Rektörler Sarayı'nın önünden geçerek Eski Liman'a (yukarıdaki kolaj altta sağda) çıkabiliyorsunuz. Ortaçağ'da veba salgını sırasında buraya gemilerle gelen ziyaretçilerin şehrin kapısından girmeden önce 45 gün dışarıda yer alan binalardan birinde karantinada kalarak hasta olup olmadıklarının anlaşılması için beklenirmiş. Hatta Evliya Çelebi'nin de buraya geldiği ve o süreyi tamamlamadan rest çekip döndüğü (adamım! :) ) ve o yüzden Dubrovnik ile ilgili notlarının da dışarıdan yaptığı gözlemlere dayanan tahmini notlar olduğu söyleniyormuş.
Bu arada Sarajevo ve Mostar'daki hüzünlü hava burada yok elbette. Ama burada da Yugoslavya'nın dağılışı zamanında Sırplarla yaşanan bir tür iç savaş sırasında çok büyük acılar yaşanmış. Ara sokaklarda ünlü Hırvat fotoğrafçının evine, kuşatma sırasında o evde yaşadıklarının öyküsüne rastlayabilir, duvarlarda ve şansınıza galerisi açıksa içeride o yıllardan kalma fotoğraflara bakabilirsiniz. Biz duvarlardakilerle idare etmek durumunda kaldık.
Sırada Eski Şehri çevreleyen surlar üzerinde iki kilometrelik bir yürüyüş var. Kondisyonuna güvenenleri buraya alalım, çünkü güneşin altında ve merdivenlerden inip çıkarak yapacağımız bir yürüyüş bizleri bekler. Ama karşılığında göreceğimiz manzaralar ve şehre surlardan bakmak da kesinlikle buna değer. Biletleri hemen Pile Kapısı'ndan girdiğiniz yerden alabiliyorsunuz. Yaklaşık 10 Euro gibi bir fiyatı vardı diye hatırlıyorum. "Bir haftada o kadar sınır geçip o kadar farklı para birimiyle tanışınca artık hatırladıklarımla yetineceksiniz" derken sakladığım seyahat ıvır zıvırları arasında giriş biletini buldum ve kişi başı 90 Kuna ödediğimizi gördüm. 1 Euro şu an 7.6 Kuna olduğuna göre yaklaşık 12 Euro ediyor giriş.
Surların en geniş yeri altı metre iken yer yer bir metre genişliğe düşecek kadar daraldığı oluyor. Daha çok da deniz tarafındaki yerlerin daha dar olduğunu görüyorsunuz. Muhteşem manzaralar, burçlar, kuleler yukarıda bizleri bekliyor. Burada gezmenin en keyifli yanı da rehberimize "gezmeye değer mi?" diye sorduğumuzda aldığımız "Şehrin ara sokaklarını falan Gulliver Devler Ülkesi'ndeki gibi tepeden makete bakar gibi görmeye kesinlikle değer" yanıtının haklılığını görmek oldu. Çok keyifli bir deneyimdi. Bu arada aşağıdaki kolajın sağ üst köşesinde Lokrum Adası'nı görebilirsiniz.
Surlar üstünde yürümenin en güzel yanlarından biri de buz gibi bir biranın ne kadar değerli bir nimet olduğunu anlamanızı sağlamasıydı. Zira dönüşte dilimiz dışarıda önümüze çıkan ilk meydan kafesine oturur oturmaz kendisine ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark ettik. ;)
Dubrovnik'i biraz da gece gözüyle görmek isterseniz aşağıda gece çekilmiş birkaç fotoğraf bulunuyor. Bence Eski Şehir gündüz olduğu kadar gece de çok güzel görünüyor.
Bir sonraki yazıda yine Dubrovnik'teyiz. Bu kez şehre en tepeden bakacağız. Tabi bir de yemeklerinin tadına bakacağız. Yani güzelliklerin tadını çıkarmaya devam.:)
4 yorum:
İki kere gittim.Birincisi buralara ilk turlar başladığında ki 8 gün (tam hatırlıyamıyorum ama) ya 250£ ya da 300 £ ya gitmiştim (bu tek kişi fiyatı dikkatinizi çekerim).Yazı tercih etmiştim.Oldukça yorucu geçse de güzel bir tatil olmuştu benim için.Gezmediğimiz yer kalmamıştı.Bir vesileyle kaç ülke gezmiştim.Denizden,havuzdan,güneşten de yararlanmıştım.İkinci gidişim 4 günlüktü,yiğenimle beraber gittik.Sonbahar aylarında.Yine güzeldi.Fiyat biraz daha pahalıydı ve bayram gününe denk gelmişti.Ya böyle tarihi yerler hoşuma gidiyor.Dolaşırken duygularım çok farklı.Tarihi bir mekanda yemek yerken ve hatta elimle dokunurken ki ruh halimi şu an nasıl kelimelere dökeyim ki?Gezmek güzel ya.Gerksiz yerlere harcanan paralar yerine buna harcansa ne güzel olur.Şahsen kendi adıma söyleyeyim;kıyafete harcayacağım parayı gezmeme veriyorum.Her gün değişik giysem ne olur ya!Ahhh yaşanmışlık gibisi yok.Yaşamak,anılar,biriktirdikleri....
Mahmutun güncesi,
Gezmek konusunda düşüncelerimi az çok biliyorsundur. Gezilerde minik hatıralar almak dışında alışverişe hemen hemen hiç zaman ayırmam. Orada yaşayabileceğim çok daha değerli deneyimlerden çalan zaman gibi görürüm bunu. Bir tane daha fazla kafeye otursam, bir ara sokak ya da butik kitapçı keşfetsem, bir sokak sanatı örneği fazla görsem dünyanın en değerli alışverişini yapmış gibi hissederim. O yüzden kesinlikle aynı fikirdeyiz.:)
Anılarımı tazeledim. Umarım limandan 3 adalara da gitmişsinizdir.
Mehmet Bilgehan Merki,
Tabi ki gidemedik. Ekim ortasında ve bir tam günlüğüne gittiğimizi unuttunuz sanırım.;)
Yorum Gönder