Uzun zamandır okuduklarım, izlediklerim yazısı yazmamışım. Üstelik daha bir de 19 Mayıs'ta gezdiğim Münih notları yazılmayı bekliyor. Çevirim bitti, kafamda yeni planlar, bilgisayarım değişti, ülkenin malum durumundan dolayı yaşanan depresyon falan derken blogu boşladım haliyle. Telafi edebilmeyi umuyorum, ama henüz istediğim kıvama ulaşmama biraz daha var gibi.
Yine de elim değmişken iki gezimde bana eşlik eden iki kitaptan bir de Cenova'dan dönerken uçakta izlediğim filmden bahsedeyim dedim. Yeni cicide yazılmış ilk yazı karşınızda! ;)
Önce Uygar Şirin'in Karışık Kaset'iyle başlayalım. Ulaş ve İrem'in aşklarının hikayesi. Onar yıl arayla buluşmuş olsalar da birbirlerini illa ki bulmaları gereken iki çocukluk arkadaşı, aşkı. Üstelik bir de 90'lı yıllarda geçiyor. Yani bizlerin yaş grubunun çocukluk, gençlik aşklarını yaşadığı yıllarda. Şimdiki gibi iPod'lara yüzlerce şarkı yüklediğimiz değil kasetçilere gidip 'Karışık Kaset' doldurduğumuz yıllar. O dönemin ve hâlâ pek çoğumuzun dinlerken kendinden geçtiği şarkılar eşliğinde yaşanan duyguların anlatıldığı sımsıcak bir roman. Çok sevdim.
Karakterler arasında da en çok Ulaş'ın sosyal anlamda biraz özürlü, müziğe tutkusunu kitaplaştırmakla kafayı bozmuş ama yazdıklarını hiçbir zaman yeterli görmediği için -ya da Ulaş'ın tabiriyle yazmayı değil okumayı, anlatmayı değil anlamaya çalışmayı sevdiği için- sürekli yırtıp, baştan başlayan babasını sevdim sanırım. Kitabın bir yerinde şöyle diyor Ulaş babası için: "Babamın içinde çok yaşlı bir adamla çok küçük bir çocuk yaşıyor. Akranı yok." Okuyun, seveceksiniz bu hikayeyi.
İkinci bahsedeceğim roman ise Nilüfer Kuyaş'ın Serbest Düşüş'ü olacak. Olgun bir kadının yeni açacağı sergisinin adı Serbest Düşüş. Aslında biraz da o dönem itibariyle yaşadıklarını simgeliyor. Varlıklı, eğitimli bir aile. İki yetişkin çocuğu da yurt dışında okuyan ve çalışan, kocasıyla biraz kopuk ama sevgi ve güven temelleri sağlam bir evlilik süren Şirin'in aklının başka bir adama kaymasının hikayesini okuyacaksınız. Kadının hem ruh hali hem de romandaki anlatım tam anlamıyla serbest düşüşte! Yani zaman zaman kopabilirsiniz. Bazen bu gerçek mi, kadının hayal dünyası mı diye düşünebilirsiniz.
Kitaptan bir alıntı: "Kaçamağın en güzel yanı ne olabilir? Sahte bir özgürlük duygusu herhalde. İlişkide olduğu gibi kendini sansürlemiyorsun. İnsan bunu niye yapar? Diğer kişinin beklentileri, onu kaybetmek korkusu, onun memnun etmenin telaşı, aranızdaki bir eksikliği gizleme ihtiyacı... Otosansürle yaşamak insanı yıldırır. Sonra birden sokak, birden özgürlük, birden oyun..."
Şirin'in aklından geçenler bunlar. Onun oyununa kendinizi kaptırmak isterseniz Serbest Düşüş sizleri bekliyor. ;)
Son olarak bir film var sırada: Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı. Bu film Selim'in de "tam senlik" yorumuyla uzun zamandır aklımdaydı, ama uçakta izlemek kısmetmiş. Tam benlik olmasının nedeni içinde bol bol seyahat olması ama o kadar maceralısı beni aşar doğrusu! Zira ben planımı programımı yapayım, yerim yurdum belli olsun, hatta yiyeceğim içeceğim yerlerin alternatiflerinin olduğu listelerimle gideyim isterim yaban ellere. Konformist gezginim biraz anlayacağınız.:P
Walter Mitty ise online dergi formunda yayın hayatına devam edecek olan Life dergisinin film negatiflerinden sorumlu kişisi olarak son sayının kapak fotoğrafı olacak -ama an itibariyle kayıp!- 25. karenin peşine düşerek başlıyor oradan oraya gitmeye. Bu uğurda Grönland'dan İzlanda'ya, Afganistan'a ve sıradan hayatında aklına gelmeyecek pek çok yere gidip, bir sürü girişimde bulunması gerekiyor. Bu da aynı işyerinde çalıştığı ve hoşlandığı bir kadına bırakın açılmayı, sohbet konusu bile açmayı beceremeyen Walter için gerçekten çok büyük bir macera demek!
İzlemeye kesinlikle değer bir film. Konusu ve görselliği itibariyle başarılı (uçak ekranında izlemeseydik iyiydi ama n'apalım artık). Ben Stiller da rolüne gitmiş, sevdim. Sonra az da olsa Sean Penn var ki hem oyunculuğunun hem duruşunun hastasıyız. E bir de "korkma, harekete geç, hayalinin peşinden koş, özgür ol" diyor gibi geldi bana. ;) Daha ne olsun. İzleyin derim.
Şimdilik bu kadar. Bakalım sırada yine gezi notları mı olacak, yoksa araya biraz başka şeyler sıkıştırabilecek miyim? Sürpriz! ;)
1 yorum:
Nilüfer Kuyaş'ın Adadaki Ev'i büyük bir hevesle aldım başladım ama bitiremedim, başka bir kitabını okumaya cesaret edemiyorum.
Yorum Gönder