Rodos'a geleceğimiz belli olur olmaz hemen iki blogdaşın sayfalarına attım kendimi. Biri Ayşe's World, diğeri ise Kuyruksuz Uçurtma. İkisinin de çok faydası olduğunu -hatta lezzet durakları konusunda kendimizi neredeyse tamamen Ayşe'ye teslim ettiğimizi ;)- söylemeliyim. Sizin de yolunuz Rodos'a düşecek olursa mutlaka onların sayfalarına da uğramadan geçmeyin.
Şimdi size biraz Rodos'un plajlarından bahsedeyim. Batı kıyısını doğrudan yok sayabilirsiniz. Rüzgardan dolayı pek keyif almayacağınız sahillerin olduğu bölüm orası. Sörf için falan gitmediyseniz ve bizler gibi denizde yüzer, sahilde kitap okur, bira&frappe içerim diyorsanız sizi plajların en yoğun olduğu Doğu kıyısına alalım. Orada da Ada'nın en ucuyla Lindos arasındaki bölümde dolaşacağız. Plajlarda -pek temiz olmasa da- mutlaka tuvalet ve duş bulunuyor. Çoğunun kafe-restoranı da var. Genellikle şezlong başına 4 Euro -Stegna'da 3- ödemeniz gerekiyor, ama yok ben havlumu yere atar otururum, diyorsanız plajlar ücretsiz.
Deniz zevki çok kişisel olduğu için elimden geldiğince gördüğüm her plajdan minik notlar halinde bahsedeceğim. Benim sevmediğime bir başkası bayılabilir sonuçta. Ama bizim tercihimiz genellikle dümdüz kumsal plajlardan çok yemyeşil yamaçlarla çevrili kayalık koylar. Hem denizin rengi, hem içindeki canlıların ve kayaların görüntüsü, hem de koy olması nedeniyle kendimizi daha fazla doğanın içinde hissetmemiz ve esintinin az olması gibi nedenlerle açık denize tercih ediyoruz bu tür denizleri. O yüzden Rodos'u bilenler ve beni Instagram'dan takip edenler, zaten hangi plajların favorim olabileceğini çoktan anlamışlardır. ;)
Elimizde plajların yer aldığı haritayla her güne bir plaj planı çıkarmak için hazır mıyız? (Burada ben de Ayşe'nin yaptığını yaparak o haritayı ekleyerek anlatayım diyorum). En tepeden başlıyorum:
En uç noktada gördüğünüz Elli Beach şehrin içindeki upuzun plaj oluyor. Dip dibe sıralanmış bir sürü şezlongun, arkalarında ise sahil boyunca sıralanmış bir sürü restoranın olduğu, burası için bir nevi Barselona'nın Barceloneta plajı havasında. Biz ilk gün baktık ve geçtik. Plajda o kadar curcunaya gireceğime Old Town'ın curcunasında bir şeyler yiyip içmeyi tercih edebilirim şahsen! ;) Ama minder şezlonglar falan rahat görünüyordu. Kalabalıkları sevenler ve şehir içi bir alternatifler isteyenler tercih edebilir.
Kalithea, aslında bizim sevebileceğimiz tarzda küçük ve kayalık bir koy (aşağıdaki fotoğraf). Gidip görüp uğramamamızın nedeni ise onu en favorimizden sonra görmüş olmamızdı. Öyle bir favori ki, bir daha Rodos'a gitsek her günümüzü orada geçiririz diye konuştuk İso'cumla aramızda.
Faliraki'ye iniyoruz ardından. Burası bana Venice Beach'i andırdı desem. Daha minyatür ve denize girilebilir versiyonu gibi. Üzerinde bir sürü attraksiyon, upuzuuuun kumsal. Cık, kumsalsa çiz üstünü. Yola devam. Hemen yakınlarında Nudist Beach var, değişik deneyimlere açık olanların aklında olsun diye not düşeyim. ;)
İşte biraz daha aşağı iniyoruz ve favorime geliyoruz. Anthony Quinn's Bay -ve denizine bir kere girmiş olsak da Ladiko- bizim için gerçekten bir numaraydı. The Guns of Navarone filmi burada çekildiği için aktörün adıyla anılıyormuş burası. Ben böyle cennet bir deniz görmedim. Türkiye'yle ilgili toz kondurmadığım tek şey sahilleridir ve dünyanın tüm sahillerini görmemiş olsam da en güzellerinin bizde olduğuna körü körüne inanırım (gözler hâlâ açıksa ve kafa hâla çalışıyorsa biraz "bilinçli batıllık" zararlı olmayabilir ;) ). Ve gerçekten de şu ana kadar bizim sahillerimizle yarıştırabileceğim ve büyük olasılıkla Ağustos böcekleriyle dolu huzurlu ortamı, göbek atan değil sessizce gelip içerideki balıkları görmek için dalan insanlar getiren tur tekneleri ve bilimum balık çeşidiyle dolu tertemiz denizi ile yarışın galibi olarak kupasını teslim edebileceğim bir koy burası. Hani ters çevirip yeniden düzeltince içinde kar yağan dekoratif küreler vardır ya. Burada yüzerken sanki öyle masmavi bir kürenin içindeymişsiniz ve etrafınızdan balıklar yağıyormuş gibi hissediyorsunuz. Nefis! Fotoğraf çekmelere de, yüzmelere de, günü batırırken manzaraya karşı bira içmelere de doyamadığım bir yer oldu burası. İki tam günümüzü geçirdik o yüzden. Şehre yaklaşık yarım saat mesafedeki bu plaj en tavsiye ettiğim plaj olacak.
Gelelim Tsambika'ya. Buranın kumsal olduğunu biliyorduk, ama yine de genişçe bir koy gibi olduğunu fotoğraflardan gördüğümüz için görelim dedik. Fazla genişçe bir koy olduğu kesin. Üzerinde bir sürü tesis, su sporları alanı falan da var. Kumsal plaj sevenler için Faliraki ya da Elli Beach'e nazaran burayı öneririm. Gerçekten güzel, çok geniş alana yayılmış, büyük kalabalıkları kaldırabilecek ve düzenli bir plajdı.
Biz yayılınca tam yayılan ve bir daha kalkmaktan hiç hoşlanmayan bir çift olduğumuz için burası yerine Stegna'yı tercih ettik, çünkü orada nefis ahtapot yiyeceğimiz bir yer öğrenmiştik. ;) Ama şimdi plan yapacak olsam tüm günü Tsambika'da geçirip, akşam 6'ya doğru eşyaları toparlayıp yemek için Stegna'ya gider ve oradan dönüşe geçerdim. Bu da aklınızda olsun. Stegna'nın denizini pek sevdiğimi söyleyemem, ama ahtapot için gittiğime pişman değilim (bir sonraki yazıda. ;) )
Gelelim ikinci favorim olan Lindos'a. Lindos'taki St. Paul's Bay gerçekten çok güzeldi ama küçücüktü. Sabah 10.00'a doğru gittiğimizde çoktan bütün şezlonglar dolmuştu. "Neyse canım, yine de bir Anthony Quinn's Bay değil!" diyerek kendimizi oradaki diğer plajlardan birine attık.
Lindos'ta minik bir şapel olduğu için buraya evlenmeye gelip, balayına devam etmek de çok "in"miş, ona göre. Lindos'a tırmanış sonrası tepede bir bira molası verdiğimizde zamanında bunu yapmış, sonrasında da her sene gelmeye devam etmiş Manchesterlı bir çiftle de muhabbet ederek bizzat durumu yerinde gözlemlemiş olduk. ;)
Lindos şehri, Rodos merkeze yaklaşık bir saat uzaklıkta. Bir Akropol'ü, Kale'si, bir sürü arkeolojik buluntusu olan minik bir tarihi kent. Kale en tepede ve dilerseniz eşeklerle çıkabiliyorsunuz. Biz sadece öğleden sonra saat üç gibi hava bulutlanınca şehrin sokaklarında, yamaçlara kurulmuş beyaz, az katlı evlerinin arasında bir tur atmak üzere daha minik çaplı bir tırmanış gerçekleştirdik. Genelde zamanımızı nefis bir rengi olan, tertemiz, pırıl pırıl dibi beyazımsı kum olan denizinde (adı Main Beach olarak geçen plajlarda) geçirdik. Burası da çok huzurlu, çok sevdiğimiz yerlerden biri oldu.
Rodos'ta gördüğümüz ve zaman geçirdiğimiz plajlar bunlar oldu. Plajlar için her gün arabaya binip 30 ilâ 50 dk. yol gitmek benim pek bayıldığım bir şey olmasa da Rodos'a "ada hayatı yaşamaya geldim" gözüyle pek bakmamak gerekiyormuş, gördük. Burası gerçekten kocaman bir şehir. Kaş ve Meis'ten sonra bu durum beni ilk gün biraz bunaltsa da sonra alternatif bolluğu, doğasının güzelliği ve plajlardaki sakin ve bakir hayatı görür görmez Rodos'u da çok sevdim. Hele yıllardan sonra yeniden Yunan yemekleri ve uzoyla buluşunca kendimden geçtim diyebilirim.
Zaten sırada yemekler var. Hazır mısınız? ;)
3 yorum:
Offf Rodos. Bu sene gitmediğime çok pişmanım. Anthony Quinn Bay gerçekten çok güzeldi ama biz gittiğimizde o kadar soğuk bir rüzgar vardı ki anlatamam. Denize girdikten sonra acaba nasıl çıkacağız, rüzgara dayanabilecek miyiz diye düşünmüştük:)
sezenyildirim,
Gerçekten mi? Hangi dönemde gitmiştiniz, aklımızda olsun bir daha gidecek olursak o zaman gitmeyelim. ;) Aslında artık biraz da şans bu işler, ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Yine de yaz başındansa yaz ortası ve sonunu her zaman tercih ederim deniz tatili için. Hava daha oturmuş, deniz suyu daha ısınmış oluyor sonlara doğru.
Ağustos ortasıydı esasında. Hatta bize dediler ki bu rüzgarlar esasında Eylül başında olur ama bu sene nedense 15 gün erken başladı (2012). Sonra biz 2013te biraz daha geç gittik. Geceleri falan hırka ile çıkılıyordu. Tabii iklim değişiyor, alıştığımız havalarda değişiyor ne yazık ki. Adalarda da durumlar daha vahim.
Yorum Gönder