Kazablanka Notları

Kazablanka'da başlayan ve Kazablanka'da biten bir haftalık bir Fas turuna katıldık Cafetur aracılığıyla yılbaşında. Aracılığıyla diyorum çünkü Türkiye'den katılım az olduğu için kabul edersek bizi İngilizce rehberlik alacağımız yabancı bir gruba dahil edeceklerini söylediler. Bayıla bayıla ettik. Ve Güney Afrikalılar, İtalyanlar, Lübnanlılar ve bizim dışımızda iki Türk ile birlikte yaklaşık otuz kişilik nefis bir grubun bir parçası olarak gezdik Fas'ı. Neresi nefis derseniz, insanların birbirine olan saygısı nefisti elbette. Kendi seçtikleri kategorilere göre ayrı otellerde kalan otuz kişinin bir gün bile otobüslere ya da buluşma yerlerine gecikmemesi, yer tutma savaşlarına girmemesi, otobüste saçma sapan müzikler ve kaynaşma oyunları (!) yerine sessizlik içinde herkesin kendi kitabına, müziğine ya da hayallerine gömülmesine izin verilmesi çoğunluğu Türk olan gruplarda pek karşılaşabildiğimiz bir durum değildir bilirsiniz. Böyle yabancılarla olunca turla gezmek bile keyifliymiş dedik doğrusu. 

Programı verdiğim linkte görebilirsiniz. Ben size şehirleri anlatacağım. Ve bu kez gerçekten yazıları kısa tutmaya çalışacağım çünkü zamanım yok! O yüzden hemen Kazablanka'ya başlıyorum. Gidiş ve dönüşte toplam iki gün geçirdiğimiz bu şehrin bir numarası olmadığını ve sadece Kazablanka filminden dolayı romantik bir şehirmiş gibi bir imajı olduğunu duymuştuk. Doğru sayılır. Çünkü şehir güzelliği ve otantikliği anlamında bence de en sonuncu sırada yer alıyor. Ama ayrı bir yazıda bahsedeceğim II. Hasan Cami'ni görmek ve Atlantik Okyanusu'ndan çıkan nefis deniz ürünlerini denemek için bile olsa görülmeye değer bana göre.  


O zaman V. Muhammed Meydanı'ndan başlayalım. V. Muhammed, 1956 yılında halkını Fransız sömürgesinden kurtaran, ulusun Ata'sı olarak müthiş bir saygı gören, şimdiki kralı VI. Muhammed'in de dedesi olan devlet adamı. Her yerde adıyla anılan binalar, meydan ve bulvarlar görebilirsiniz. Kazablanka'daki V. Muhammed Meydanı'nda görülmesi gereken en önemli yapılar Adalet Sarayı ve Saat Kulesi. Bir de Eski Şehir ile Yeni Şehir arasındaki toplanma alanı sayılan meydanın güvercinleri ve geleneksel giysileri içindeki sucuları meşhur.  


Kendimiz gezseydik muhtemelen uğramayacağımız, ama kısa bir ziyareti hak eden bir kilise de gördük şehirde bu arada: Notre Dame de Lourdes. Dışarıdan son derece sade, gösterişsiz, hatta beton yığını gibi görünen kilisenin içini mutlaka görmelisiniz. O masif betonların arasındaki her boşlukta o kadar güzel vitray işçiliği var ki etkilenmemek mümkün değil. 1956 yılında yapılan bu kilise ülkenin yaşayan yaklaşık 20,000 Katolik'e hizmet veriyor. 


Daha yazlık bir yeri andıran Habous Mahallesi'ni otobüsle şöyle bir turladıktan sonra Central Market'te kendimizi dışarı attık. Fas'ın her yerinde souq'lar yani pazarlar çok meşhur. En güzelleri ve büyükleri de Fez ve Marakeş'te bizleri bekliyor, biliyoruz. Dolayısıyla burada fotoğraf çekmeye değer tek bölüm bence balık pazarıydı. Çeşitler, renkler beni benden aldı diyebilirim. Hatta çiğ hallerine bakarken aslında zihnimde ızgara ya da kızarmış halleri dönüyordu diyebilirim. ;)


Kazablanka, 5 milyon nüfusuyla Fas'ın en büyük şehri. Limanından dolayı da ticaret merkezi. Yani okyanus kıyısında romantik, minik, şirin  bir şehir falan falan beklemeyin. Her yerde ruhsuz binalar (bizimkinden ruhsuz olmasın!), şantiyeler, zevksiz yapılar, sokaklar. Şehre ruh kazandıran en önemli şey daha önce de bahsettiğim gibi Kazablanka filmi. 1942 yapımı filmin geçtiği Rick's Cafe'nin dekoruyla, barıyla, rulet masasıyla ve piyanosuyla neredeyse birebir kopyasını filmden yaklaşık 70 yıl sonra açmak da elbette bir Amerikalının fikri (biliyorlar şekerim bu işleri). İlk gün otobüsten giriş kapısının fotoğrafını çekebildiğimiz bu kafe-restoran-barda gezinin kapanışını da yapma fırsatı bulduk. Hem de gezide tanıştığımız arkadaşlarımızla ve barmenimizle birlikte bir fotoğraf çektirerek o güzel geceyi de ölümsüzleştirmiş olduk. Deniz ürünlerinden fırsat bulabilseymişiz, bir akşam burada da yemek yiyebilirmişiz ama sadece içki de yeterli, çünkü fosfor duraklarımızdan hiç pişman değiliz. ;)


Turumuzun ilk günü öğle yemeği molasını birçok deniz ürünü restoranının bulunduğu La Corniche'te (bir nevi Kordon diyebileceğimiz sahil yolu) verdik. Turdan ayrılarak Foursquare sayesinde bulduğumuz Le Pilotis kesinlikle doğru seçimdi. Yolunuz düşerse denemenizi tavsiye ederim. Hem okyanus manzaralı terası hem de nefis ızgara kalamarı, soslu midyesi ve ızgara okyanus balığı ile bizden tam not aldı. İçtiğimiz Chardonnay de hiç fena değildi doğrusu. (Bu arada not: Fas'ta kırmızı şaraplar çok harika değil, ama rose olanlar hiç fena değil.)


Son akşam Rick's Cafe öncesinde de benim Lonely Planet'tan görüp not ettiğim Restaurant du Port de Peche'e gittik. Burası da nefisti ama bizde iş yoktu o akşam, çünkü öğlen yemeğini biraz abartmıştık. Yine de İso istiridyeleri görünce dayanamadı, ben de ızgara kalamarsız yapamadım, amaan gezinin son günü zaten, biraz oburluk yapsak ne olur ki, diyerek yumulduk tabaklarımıza. Diğeri Arnavutköy balıkçısıysa burası ambiyans olarak biraz daha Beşiktaş Çarşı balıkçılarını andırıyor. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Her şey taptaze, servis hızlı, çok başarılı. Burayı da kesinlikle öneriyorum. 


Bu arada Rick's Cafe grubunun orada olacağını biliyorduk ama Güney Afrikalı arkadaşlarımızın da tesadüfen oraya geldiklerini görmek sürpriz oldu. Aynı zamanda bir afrodizyak olan istiridyeleri görünce altı kişilik masamızdan sürekli Mellaaaaghhh sesleri yükselmeye başladı. :)) Nedenine gelince: efendim Fas şehirlerinde Yahudi mahallelerine Mellah adı veriliyormuş. Ama gezi boyunca tanıştığımız hiçbir rehberin daha efendi efendi Mellah dediğini duymadık. Herkes "bakın burası Mellaaaagghhh" falan diye defalarca (bir kere asla yetmiyor, onu da gördük) ve adeta kendilerinden geçerek Mellah diyorlar. İşte bir süre sonra mola yerlerinde hepimizin dikkatini çekmiş bir dalga konusu olmaya başladı bu şehvetli Mellaaaaghh'lar ve çeşitli senaryolar içinde kullanarak bol bol kahkaha malzemesi çıkardık kendisinden. Bizim suçumuz yok valla, hep rehberlerin telaffuzu Hakim Bey! ;)

Neyse bakalım, açılışı yaptım. Kısa yazacaktım ben değil mi? He canım he, oldu, deneriz bir ara! Sırada II. Hasan Cami var. Eğer ben "Vay arkadaş, ben böyle cami görmedim, muhteşem!" diyorsam bence bir uğrayıp bakmalısınız neye benzediğine derim. Girişte buluşup birlikte gezelim o zaman, tamam mı? ;) 

Hiç yorum yok: