Önce okuduğum kitapla başlayayım: çok sevdiğim Paul Auster'ın değişik bir otobiyografi olarak yazdığı İç Dünyamdan Notlar kitabını taze bitirdim. Değişik diyorum, çünkü gerçekten bir iç dünya analizi, sanki bir hipnoz seansından çıkan notlar ya da rüya yorumlaması gibi birtakım dönemlerin, olayların ya da gördüğü, duyduğu şeylerin benliğinde bıraktığı izleri didiklemiş Paul Auster. Kronolojik sırayla üç yaşımda şu oldu, 10 yaşıma geldim şunu yaptım demektense, beş yaşında Ay'ın içinde gerçekten bir adamın yaşadığına inandığından, hayatında önemli izler bırakmış iki filmden bahsediyor (onlarca sayfadan oluşan koca bir bölüm hem de), hâlâ kullandığı Tavşan Peter fincanından, yirmili yaşlarında beraber olduğu eski sevgilisiyle mektuplaşmaları aracılığıyla o dönemin huzursuzluğundan, arada bir rüyalarına giren Nazilerle ilgili kabuslarından ve daha pek çok şeyden bahsediyor. Ve aslında bunların ardında yatan daha pek çok başka şeyin içsel çözümlemesini yapıyor kendi kendine. Zor ve değişik ve Paul Auster'a yakışır bir otobiyografi olmuş. Son mektuba kadar iyi gittim, ama son ve en uzun mektubu kafamı karman çorman etti. O yüzden o son mektubu okumayaydım iyiydi, diyorum aşina olduğumuz kalıbı bu sefer biraz değiştirerek. ;)
Sırada Arter 'de 15 Mayıs'ta açılan ve 2 Ağustos'a kadar devam edecek olan Spaceliner sergisi var. Her zamanki gibi "fazla" modern işler sizleri bekliyor Arter'de. ;) Bu bir grup sergisi. İçeride desen ve mekan arasındaki ilişkiyi araştırmak üzere yola çıkan 17 sanatçının çalışmaları sergileniyor. Serginin temelindeki bütün işler, temelinde çizimin yer aldığı bir düşünme biçiminden besleniyorlar. Tümünde bir "hareket" ögesi de mevcut. Çağdaş desen üretiminin içerdiği bilimsel çeşitliliği sergilemeyi amaçlayan sergi, güncel bir ifade aracı olarak desenin sıradışı yöntem ve malzemeler yoluyla yeni görsel fikirlerin gelişimini taşıyabileceği noktayı da ortaya koyuyor.
İçeri girer girmez, hatta girmeden dışarıdan bakınca Hans Peter Kuhn'un "noktalı çizgi üzerinden kesiniz..." eserini görüyorsunuz (üstteki kolajda sağ üstte). Mekanın dışında başlayıp, dinamik hareketlerle iç mekanı bölen ve yeniden mekanın dışına çıkan bu çalışmada konturu belirleyen çizili hat trafik çizgilerini, uçuş rotalarını, dikiş patronlarını, organizasyon şemalarını çağrıştırıyor. Hemen yanında gördüğünüz eser ise Gözde İlkin'in Boğaz Turu. Tekstili hem araç, hem mecra, hem de fikir olarak kullanan sanatçı, el işi tekniklerini sadece kumaş değil kağıt ve çeşitli objelere de uygulayarak geçmişin gelecekle buluştuğu bir İstanbul odacığı yaratmış. Altında gördüğünüz iki pleksiglas kutunun üzerindeki çizimleri sanatçı Pia Linz, günlerce kutunun içinde oturarak etrafında gördüklerini çizerek yapmış. Buradaki Gravür Kutu serisindeki kutular Berlin'deki Alexanderplatz'a yerleştirilenlerdenmiş. Yanında ise Ulrike Mohr'un Başka Bir Zamana Uzun Gezinti adlı çalışması var. En eski çizim aracı olan karakalem ve geleneksel kömürden karakalem üretimine gönderme yaptığı işinde İstanbul'un su kenarlarından ve sahillerinden topladığı odun parçalarını yakıp kömüre dönüştürmüş. Çizgileri ise yine İstanbul'da topladığı oklava ve benzeri gündelik eşyalardan ürettiği kömürle oluşturmuş.
Yukarıdaki kolajın üst sırasında çok etkileyici bulduğum iki çalışma duruyor. Soldaki hafiften beni korkuttu da diyebilirim. Sanki çoğalarak üstüme gelen ve her yeri kaplayıp, hepimizi boğacak bir canavar karşısındaymışım gibi hissettim. Monika Grzymala, Poyraz-Lodos isimli bu çalışması için binlerce metrelik siyah koli bandı kullanmış. Çapraz altında Marcia'nın Mutfağı var. Figürü ve musluktan şıp şıp damlayan su sesine rağmen mutfak işlerinin tüm tekdüzeliği karşınızda. Zilla Leutenegger yapmış. Yanındaki duvardan duvara yatay duran Sütun, Christiane Löhr'ün at kılından yaptığı pek çok çalışmasından sadece biri. Ve son olarak üstte solda duran Yankı odacığı. Heike Weber'in hazırladığı bu siyah zemin üzerine beyaz çizgilerle donatılmış ve sütunlar yerleştirilmiş mekandaki derinlik ve illüzyon hissini görmelisiniz.
Evet fazla modern işler, evet hepimize hitap etmiyor, ama yolunuz Beyoğlu'na düşerse içeriye bir göz atın derim. Arter'deki sergiler ücretsiz oluyor ve girişte de zihninize yardımcı olacak minik bir sergi kitapçığı bulunuyor. Ne dersiniz, denemeye değmez mi? ;)
İyi hafta sonları!
2 yorum:
Arter'e yolumu düşürmeliyim,anladım.
Bir uğra bakalım Mahmutun güncesi, kulaklarımı iyi-kötü çınlatırsın artık. ;) Gitmişken Pera Müzesi'ne de uğramayı unutma derim.
Sevgiler.
Yorum Gönder