Dün henüz hepimiz her şeyden habersizken öyle şımarık mutsuzluk paylaşımı falan yapmışım Facebook sayfamda. Genel olarak zaten bir cehennemde yaşadığımızdan haberdarız elbette de kendimize yarattığımız küçük, yapay cennetlerle avunarak tutunuyoruz işte hayata. Ama gerçekten artık acıdan başka paylaşacak bir şey kalmadı elimizde. Gencecik canların birilerinin iktidar hırsına kurban edilmesini izlemek kadar büyük bir travma olabilir mi? Biz her gün bu travmayı yaşıyoruz artık maalesef.
Canıyla bedel ödemeyenler olarak ruh sağlığımızla, kırılan kolumuz kanadımızla, boğazımıza, midemize oturan yumruklarla bedel ödüyoruz. Ödetiliyor illa ki. Hepimizin ruhu yaralı, sakatız, belki de savunma mekanizması olarak hissizleştik, duygusuzlaştık, hafıza kaybımıza sarıldık. Çünkü bu gözler, bu yürek artık sürekli yaşatılan bu acılardan, vicdansızlıklardan tükendi. Görmek, duymak, hissetmek istemiyor. Ama ne mümkün!
Bu ülkede yaşayabilmenin yolu kalbini aldırmak sanırım. Ölenle ölünmüyor demeyin. Her gün aldığımız şehit haberleriyle, her gün alamadığımız sivil halkın katledilmesi haberleriyle, minik Aylan'ın kıyıya vuran bedeniyle, Gezi'de kaybettiğimiz pırıl pırıl gençlerle, Suruç katliamında kaybettiğimiz pırıl pırıl gençlerle, her gün yaşanan kadın ya da LGBT cinayetleriyle, sağımızı solumuzu saran sevgisizlik ve şiddet girdabı içinde alında yavaş yavaş bizler de ölüyoruz.
Hepimizin başı sağ olsun. Kısa vadede acıdan başka paylaşacak bir şey yok gibi görünüyor ama umalım ki uzun vadede bir mucize olsun ve insan olmayı yeniden hatırlayalım, bir arada insanca yaşayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder